“Merkez yönetim ve yerel yönetimler, devlet iktidarının örgütlenmesinde hizmeti ve coğrafyayı esas alarak iki temel parçayı oluşturmaktadır. Bu iki parçalı yapının yönetsel örgütlenmede farklı sonuçlara yol açmaması için, Anayasa’da ‘idarenin bütünlüğü’ ilkesine yer verilmiş ve yerinden yönetim, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmezliği ve yönetimin tümlüğü ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. ‘İdarenin bütünlüğü’ ilkesi, tekil devlet modelinde yönetim alanında öngörülen temel ilkedir.” Tekil devlet modelinde, tek bir egemenlik vardır ve tek yetkili devlettir. Yerinden yönetimin en önemli sakıncası, Devlet’in birliğini ve kamu hizmetlerinin tutarlılığını bozabilmesidir.”
Bu uzun paragraf Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinden alındı.
Ama bu Cumhurbaşkanı’nın ya da sözcülerinin son dönemde CHP’li Büyükşehir Belediyeleri ile girdikleri polemiklerden biri değil.
Biraz daha eski. 2004 tarihli.
Paragraf, Cumhurbaşkanı olan Ahmet Necdet Sezer’in, AK Parti iktidarının Meclis’ten geçirdiği Kamu Yönetimi Reformu’nu 10 veto gerekçesinden biri.
Başbakanlık müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in imzasını taşıyan cumhuriyet tarihinin en köklü yerel yönetim reformu kanunun ilk maddesinde dendiği gibi “merkezî idare ile mahallî idarelerin görev, yetki ve sorumluluklarının çağdaş kamu yönetimi ilke ve uygulamaları çerçevesinde belirlenmesi” ni amaçlıyordu.
Aynı zamanda Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’nın da gerekleri yerine getiriliyordu.
Merkezi idare-mahalli idare demenin bile bölücülük zannedildiği bir ülkede bu reformu bugün bile anlamak kolay değil.
Ama reformla Adalet, Milli Savunma, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları dışında bakanlıkların yereldeki işleri belediyelere bırakılmıştı.
Reform paketindeki “Mahallî müşterek ihtiyaçlara ilişkin her türlü görev, yetki ve sorumluluklar ile hizmetler mahallî idareler tarafından yerine getirilir” ve “Merkezi idare, mahalli idarelerin sorumluluk alanlarına giren görev ve hizmetler için mahallî düzeyde teşkilât kuramaz, doğrudan ihale ve harcama yapamaz” maddeleriyle yerel yönetimlere geniş bir yetki ve sorumluluk alanı tanınmıştı.
Tabii Kürtlere özerklik, bölücülük, belediyelerin çoğunluğu iktidarda olduğu için irticai eğitime kapı aralamak diye reform yerden yere vuruldu.
Nihayet de Sezer tarafından veto edildi.
.
O günlerde Başbakan Erdoğan ise Sezer’in vetosu için “Neler yaptıysak tutucuların direnmesine karşı yaptık. Merkezileşmeden gelen yapı nedense mahalli idarelere hep şüpheyle bakıyor” demiş, bu reformun PKK‘nın işine yaracağı eleştirilerine karşı “illegal örgütlerin işine yarar diye geri adım atamayız. Bugün yapmazsak yarın yapmak zorunda kalacağız” diyerek gerekirse referanduma gideceklerini söylemişti.
Ama vetoları, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları izledi ve o günlerde henüz muktedir olamamış AK Parti iktidarı adem-i merkeziyetçi reformlardan geri adım atmak zorunda kaldı, kanunların bir kısmı ancak budanarak Meclis’ten geçirildi.
Sezer, reform yerine çıkarılan İl Özel İdareler Kanunu ve Belediye Kanunu’nu da benzer gerekçelerle veto etti.
Meclis’te aynen kabul edilen kanunları bir kere daha veto edemedi.
Ama bu kez de Belediye Kanunu’nun bazı maddelerini Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.
Onunla birlikte CHP de Belediye Kanunu’nun pek çok maddesi için Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açtı.
Sezer, kanunda belediyelere okul öncesi eğitim kurumu açma yetkisi veren maddedeki şu cümlenin iptalini istedi:
“Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya yaptırır.”
CHP ise grup başkanvekilleri Haluk KOÇ ve Oya ARASLI öncülüğünde 112 milletvekiliyle kanunda belediyelere okul öncesi eğitim kurumu açma yetkisi veren maddenin iptalini istedi.
İptali istenen madde şöyleydi:
“Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir; sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir; bu amaçla bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa edebilir. Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara belediye meclisi kararıyla ödül verebilir. Gıda bankacılığı yapabilir. Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen mahallî müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya yaptırır. Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir. Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.”
CHP’lilerin iptal gerekçesi ise maddenin tevhidi tedrisata aykırı olduğuydu:
“Anayasada eğitim ve öğretimin bireysel bir hak ve devlet için de bir ödev olarak sayıldığı, devletin bu ödevleri Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, aklın egemenliğine dayanan çağdaş eğitim ve öğretim kurumlarının oluşturarak yerine getireceği, bu nedenle eğitim ve öğretimin merkezi yönetimin görevleri arasında kalmasının zorunlu olduğu, Anayasanın 174. maddesinde ülkede laik eğitime geçişi sağlayan devrim yasalarının sayıldığını, bu veriler ışığında yasa koyucunun, eğitim ve öğrenim hakkını düzenlerken, toplumun gereksinim duyduğu insan gücünün yetiştirilmesi yoluyla toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın sağlanması hususlarını gözetmesi gerektiği ve bunun da ancak merkezi planlama ve program kadar uygulamayla da gerçekleştirilebileceği, uygulamada okul öncesi eğitimde belediyelere görev verilmesinin, eğitimin laikleşmesini ve tek elden yürütülmesini amaçlayan eğitim birliği ilkesiyle, ulusal birlik amacıyla, demokratik, laik, eşitlikçi, adil, işlevsel ve bilimsel temellere dayalı eğitim anlayışıyla, Anayasanın Atatürk ilke ve devrimlerini temel alan ruhuyla bağdaşmadığı; okul öncesi eğitim için bina sağlamak ve eğitim kurumu açmanın belediyenin görevi olabileceği, ancak burada verilecek eğitimin tamamen merkezi idarenin görev ve sorumluluğunda olması gerektiği; ancak iptali istenen ibarenin yapılacak eğitimin yöntemini de kapsayabileceği, dolayısıyla belirsiz olduğu; izinsiz açılan yasadışı kurslarla ilgili güncel tartışmaların, okul öncesi eğitimin merkezi yönetimin genel sorumluluğu altında olması gereğini gösterdiği, bu nedenle ibarenin, Anayasanın Başlangıç ilkelerine, 2. , 11., 24., 42., 127. ve 174. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.”
Başvuruda Anayasa’nın laiklikle ilgili bütün maddeleri sıralanmıştı.
Mahkeme iki yıl sonra hükmü iptal etti.
Belediyelerin ana okul açma yetkisi bu iptalle ortadan kalktı.
O zamanlar belediyelerin çoğunluğu AK Partiliydi.
Sonra belediyeler CHP’li oldu.
Bu kez AK Parti, CHP’lilerin okul öncesi 38 aya kadar çocuklar için açtığı kreşlerin bazılarının anaokulu gibi işlev gördüğünü söyleyerek AYM’nin bu kararını hatırlatarak, kreş adı altındaki anaokullarının kapatılmasını istedi.
Nihayetinde kriz tatlıya bağlandı, kreşler kapanmayacak.
Ama Türkiye’de ideolojik bağnazlığın nasıl günün sonunda ayağa dolandığının ve dün karşı çıktığını bugün kendine cephane yapmanın bir örneği olarak bu tartışma ibretlik bir örnek olarak kayıtlara geçmiş olmalı.