AK Parti iktidarının gündemini takip etmek çok zorlaştı. Hak ve özgürlüklerine dokunmadığı kimse kalmadı. Muhalefeti ayağa kaldıran politikaların ardı arkası kesilmiyor.
Barolar operasyonu bitmeden, işçilerin kıdem tazminatının fona devredilmesini gündeme getirdi. Sosyal medyayı sınırlama, sansürleme ve cezalandırma sırada. Millet İttifakı’nın genişlemesini engellemek için Seçim ve Siyasal Partiler yasalarını değiştirme hazırlığı ise çantada.
Bunlara bakınca, Covid-19 günlerinde bile, iktidarın her alanda harıl harıl çalıştığını anlıyoruz!
İşçi gelecek, iktidar fon derdinde
Kıdem tazminatının fona devredilmesi için çok cafcaflı bir de isim bulmuşlar: Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES). Halbuki işçiler, bu fonların ne menem şeyler olduğunu, Konut Edindirme Fonu gibi örnekler üzerinden yeterince tecrübe etmiş durumdalar.
Peki, bu yönde adım atılmasını iktidardan isteyen bir taraf var mı? İşçiler ve sendikalar “Bizim iktidardan böyle bir talebimiz yok!” derken işveren temsilcileri ”Biz böyle bir istekte bulunmadık” diyorlar. Herkes iktidara o soruyu sordu: ”Bunu sizden isteyen mi var?” Tıs yok.
AK Parti iktidarının, dibe vuran ekonomi için kaynak bulmakta epeydir zorlandığını biliyoruz. Aklına işçilerin ve ailelerinin yegâne gelecek güvencesi olan kıdem tazminatlarını, elinin altında kolayca kullanabileceği bir fona devretmek geldi. Bununla da yetinmeyip, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü için kıdem tazminatı hakkından yoksun, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarını yaygınlaştırmayı düşünüyorlar.
Hazin olan nokta, IMF’nin istikrar programlarına karşı olduğunu söyleyen iktidarın kıdem tazminatı kaldırma konusunda onunla aynı noktaya düşmesi… Tabii sadece bu değil, 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasındaki iktidarların ve işverenlerin saplantısı da hep buydu.
Kıdem tazminatı işçiye verilen hibe değil!
Kıdem tazminatını işçiye kimse babasının kesesinden ödemiyor. Türk-İş Genel Başkanı’nın dediği gibi, “… bir ömrün karşılığı.”
İşçi söz konusu kıdem tazminatının karşılığı olan bedeli, her gün belirlenen saatler içinde çalışarak işverene peşinen ödüyor. İşçinin ücreti belirlenirken daha baştan bu hesaba katılıyor ve işçinin çalışma zamanı ona göre hesaplanıyor.
İşçi bütün aktif çalışma yaşamı boyunca, emekliliğinde kendisinin ve ailesinin yaşam standardını, hayat pahalılığı karşısında bir nebze koruyabilmek için, yasaların öngördüğü şartlar çerçevesinde işverenin hesabında biriktiriyor. Sigorta primi olarak ödenen kesintilerle, işçi çalışırken gelecek güvencesini de satın almış oluyor.
Geçmiş yıllarda emekli olan işçiler, kıdem tazminatlarıyla ev alarak kiradan kurtulurlardı. Hayat pahalılığının olağanüstü yükseldiği günümüz şartlarında, artık o ihtimal çok zayıfladı. Ama yine de o birikmiş para, emeklilik döneminde işçinin yaşam zorluklarını hafifleten bir imkân olmaya devam ediyor. O sebeple, bu kıdem tazminatı üzerinde işçiden başka, devlet ve/veya işveren dahil hiçbir kimse ve kurumun tasarrufu söz konusu olamaz. Aksi davranış doğrudan hak gaspına girer.
84 yıllık kazanılmış haktan kim vazgeçer!
İktidar, işçilerin 84 yıl önce kazandıkları bu hakkı geri almayı gündeme getirdiğinde, bütün sendikalar reddettiler. Türk-İş ve DİSK “Bu bizim kırmızı çizgimizdir, genel greve gideriz” diyerek, ikircimsiz tavır aldılar. Hak-İş böyle bir adıma razı olmadığını belirtti. Ekonominin teklediği koşullarda, toplumsal temeli zayıflamakta olan bir iktidar için bu, çok ciddi bir ikazdı.
Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, “Kıdem tazminatı İş Kanunu’nun temel direğidir. Kıdem tazminatının temelini oluşturan hususlar ortadan kalkarsa İş Kanunu’nun birçok maddesi de anlam ve işlevini yitirecektir. Aynı şekilde, sendikal hakların kullanılması ve sendikal örgütlenmenin yapılmasında da kıdem tazminatı çoğu zaman önemli bir işlev görmekte ve güvence olmaktadır. Kıdem tazminatı işçinin yıllardır döktüğü terin, verdiği bir ömrün karşılığıdır” dedi.
Türk-İş Başkanlar Kurulu ise “Kıdem tazminatı, Türkiye işçi sınıfının ve Türk-İş’in kırmızı çizgisidir. İş ve gelecek güvencesidir… Özüne yönelik hiçbir düzenlemeye katılım ve onay vermeyecektir” açıklamasını yaptı.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ise yaptığı açıklamada, devletin köprü ve yol yapan inşaat firmalarına güvence vermesi gibi, kıdem tazminatına da Hazine garantisi vermesini istedi. İstifa eden işçinin de hak ettiği kıdemi almasını; işletmenin iflası, vb. durumlarda kıdem tazminatı ödemelerinin devlet garantisiyle yapılması hususunun mevcut yasaya ilave edilmesini önerdi. Ayrıca, kıdem tazminatına tavan sınırlamasının kaldırılması ve hesaplanmasının aylık kazançlar üzerinden yapılmasını istedi.
İktidarın siyasi hattına yakın olan Hak-İş’in yönetim kurulu ise “Kıdem tazminatı gibi çalışma hayatının tüm kesimlerini ilgilendiren böylesine mühim ve hassas bir konunun tartışılmasını, yöntem ve zamanlama açısından uygun görmemekteyiz… Kıdem tazminatı konusunda temel prensibimiz, kazanılmış hakların korunarak, var olan hakların güvence altına alındığı, işleyen bir sistemin kurulmasıdır” diyerek projeye mesafesini koydu.
İşçilere ve sendikalara kulak vermek lazım
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda yaptığı bir konuşmada, işçi sendikaları ve işveren örgütlerine seslenip, ”Kendi aranızda halledemeyip bunu kabine halletsin diyorsanız burada art niyet vardır. Kusura bakmayın böyle bir art niyete ne şahsım ne kabinemiz alet olamayız” dedi. Ama suret-i haktan görünen bu savunma başta işçiler ve sendikalar olmak üzere kimse için ikna edici olmadı.
Sözü toparlayacak olursak, işçilerin ve sendikaların talepleri şöyle:
İktidar kıdem tazminatını fona devretme projesinden hemen vazgeçmelidir.
İşçi bir gün çalışsa da, işyerinden kendi istifa etse de tazminatını alabilmelidir. İşverenin iflası, icraya verilmesi, vb. durumlarında kıdem tazminatı devlet garantisi altında ödenmelidir.