Bundan beş-altı yıl kadar önce televizyondan Tünel-Taksim arasında gerçekleştirilen bir "hayvan hakları" yürüyüşünün özet görüntülerini izlemiş, hemen ardından yürüyüşün uzun versiyonlarını bulmak üzere internette heyecanlı bir arayışa girişmiştim: Özet görüntülerde dikkatimi çeken, bana “vay canına” dedirten şeyin gerçek olup olmadığını, görüntülerin özet halinin beni yanıltıp yanıltmadığını anlamak istiyordum…
İzlediğim görüntülerde, insanların kendi hakları için gerçekleştirdiği yürüyüşlerde olmayan bir sahicilik, bir derinlik, çok şey feda etmeye hazır bir diğerkâmlık, büyük bir enerji vardı…
Acaba gerçek böyle miydi?
Görüntülerin uzun versiyonlarını tekrar tekrar izledim, bazı kareleri dondurup uzun uzun baktım… Sonuç değişmedi… Gerçekten de insanı çarpan olağanüstü bir şey vardı bu görüntülerde…
Hiç şüphesiz her siyasi görüşten, her inançtan, aklınıza gelebilecek her düşünceden insan vardı o toplulukta ama bu, tek bir yürek olmalarını engellemiyordu… “İki Türkiye”nin “Bir Türkiye” olabildiği nadir anlardan birindeydik: Görüntüler akarken, hayvan sevgisinin insanları birleştirebilme gücünün büyüklüğünü bir kez daha anladım.
Geçici kanaatten, neredeyse kesin kanaate…
Bir de geçici kanaat peydahlamıştım görüntüleri izlerken… O zamandan bugünlere, arada geçen zamanda şahit olduklarım, bilhassa da sosyal medyadaki her an biribirini yemeye hazır insanların, mesele hayvan sevgisine gelince nasıl yumuşayıp biribirlerine yaklaştıklarına dair gözlemlerim, o zamanlar peydahladığım “geçici kanaat”imi pekiştirdi, neredeyse kesin bir kanaat haline getirdi.
Bu noktaya bilahare geleceğim… Fakat ondan önce, beni bu meseleyi ele almaya iten başka bir yazıyla; Haşmet Babaoğlu’nun geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı Hayvanlara baktırıp insanı unutturmak… başlıklı yazısıyla başbaşa bırakmak istiyorum sizi (Sabah, 8 Ağustos).
Benim anladığıma göre, Haşmet Babaoğlu, insanları giderek daha çok etkisi altına alan hayvan sevgisi meselesinde bir “küresel komplo” sezinliyor…. Yazının tamamını buraya alacağım, dolayısıyla uzun bir alıntı olacak. Böyle yapıyorum, çünkü en azından benim vehmettiğim haliyle yazının iddiası o kadar radikal ki, okurların, yazıdan sadece “işime gelen” bölümleri çekip aldığım duygusuna kapılmalarını istemiyorum.
Haşmet Babaoğlu’nun Hayvanlara baktırıp insanı unutturmak başlıklı yazısının tamamı şöyle:
“Facebook ve Twitter'a her gün yüzlerce ‘üzerinde özel çalışılmış’ hayvan videoları düşüyor ve ben dahil kimse bu görüntülere kayıtsız kalamıyor.
Karaya vurup tekrar yüzdürülen yunuslar, türlü şirinlik yapan kediler, köpekler…
Ama artık şüpheye düşmeye başladım…
Hayvan videolarının zihinlerimiz üzerindeki muazzam viral etkisi acaba sandığımız kadar masum mu?
* * *
Mesela bir foku kuyruğuna sarılmış balıkçı ağından kurtaran adamın küçük çocuklar tarafından bir kahraman olarak alkışlarla karşılandığı videoyu izledim.
İçimden sormadan yapamadım: İstediğimiz, beklediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz kahramanlık bu mudur, bundan ibaret midir?
Farkında mısınız?
Vefa, merhamet, adalet ve kahramanlık kavramları giderek hayvanlarla ilişkimize kilitleniyor.
İnsan nerede peki?
Benzer bir şey mesela savaş ortamında başına bombalar yağmış bir çocuk için yapılıp görüntülendiğinde kimse birbirine göndermiyor.
Bakan da hemen yüzünü buruşturup ‘aman, kapat şunu, günüm kötü geçecek!’ türünden bir tepki gösteriyor.
Yalan mı?
* * *
Ciddi bir hayvan sever olarak söylüyorum…
Zayıf, iyi, sevecen tarafımızdan oltaya geldik ama… İşin tadı ve anlamı kaçmak üzere…
Medya/teknoloji/ zihin yönlendirme teknikleri yoluyla ‘insan’ görüş alanımızdan çıkmaya başladı.
Böyle hayvan sevilmez, korunmaz.
Ama daha beteri şu ki…
Böyle giderse gün gelip insanlık planlı biçimde dönüştürüldüğünde, nüfusu azaltıldığında, sevilmeyen (problem çıkartan) toplumlar yok edildiğinde dönüp bakacak ve olup biteni anlayacak kimse kalmaz!
Çünkü bütün dikkatimiz, hassasiyetimiz, şefkatimizi hayvanlar tüketmiş olacak.
Daha da ürkütücü
Yine de “düzeltilmeye” hazırım ama, yanlış anladığımı sanmıyorum: Babaoğlu, internette tıklanma rekorları kıran, zincir halinde oradan oraya ulaştırılan hayvan videolarının, feci bir sonuç üretmek isteyen birtakım küresel güçlerin en azından ilgi alanında olduğunu (belki onlar tarafından manipüle edildiğini) söylüyor ve bizi uyarıyor.
Ürkütücü bir yaklaşım ama bence bu yaklaşımın gerçeklerle ilgisi yok ve maalesef gerçek çok daha ürkütücü: Çünkü “Vefa, merhamet, adalet ve kahramanlık kavramlarının giderek hayvanlarla ilişkimize kilitlenmesi” birtakım güçler böyle istedikleri ve bu yolda çalışıp gayret sarf ettikleri için değil, kendiliğinden, doğal bir biçimde oluyor.
Yıllar önce “geçici kanaatim” diye zikrettiğim, bugün ise neredeyse emin olduğum şey şu:
“Başka insanların uğradığı haksızlıklar karşısında hayvanların uğradığı haksızlıklara gösterdikleri sahici ve içten tepkiyi gösteremeyen insanların yekdiğerini sevme ve kollama kapasitesi, kabul etmekte zorlanacağımız ölçülerde bir erozyona uğramış olabilir mi?
“Hadi itiraf edelim: Birbirimizle kurduğumuz ilişkiler sevgiden ve dayanışmadan çok öfke ve rekabet üzerinden yürüyor… Eh, birike birike elbette bir sonuç verecekti bu ilişki biçimi…
Peki, hayvan hakları yürüyüşüne katılan o coşkulu kalabalığı nasıl değerlendirmeliyiz?
“Bence onlar çoğunlukla ‘insan’dan sıtkı sıyrılmış insanlardan oluşuyordu. Bu tepkinin sağlıksız olduğunu düşünmüyorum doğrusu, bazen reddetmek ve dışına çıkmak, yeni ve sağlıklı bir ilişki için kaçınılmaz olabilir.” (Hayvan hakları aktivisti Panter Emel’in 2012’de kaleme aldığım portresinden.)
Siz hangi “kötü”yü tercih ederdiniz: İnsanın, insanın sinesinden uzaklaşıp hayvanlara sığınmasının bir “küresel komplo”dan kaynaklanmasını mı, yoksa insanın insan kardeşlerinden soğumasından kaynaklanmasını mı?