Gündem hem şenlikli, hem şevşengeli…(Şevşengeli:Çukurova’cada havanın bir kapatıp bir açması, bir esmesi, bir durulması.)
Kadına şiddet molasız sürmekte…Pantol giyinince adam oldum sanan keresteler silahla, bıçakla, yumrukla adam olma gayretinde, doğrusu, adamlıktan büsbütün çıkma halinde.
Çok esaslı cezalar, indirimsiz uygulansa, çözüm olur mu? Sanmıyorum.
Hem hayat, hem erkeğin tümden delirmişi (akıl baliğ sandıklarımız da büyük oranda deli zaten…) dünyamızı, hepimizi dellendirmekte yarışıyor sanki.
Bahusus siyasetçiler…İlle de ana muhalefet. Gel de şair Eşref’i anma, kiminin esip gürlediğini görende, hitabet ve kürsü şiddetine bakanda…Ay, aman, ödüm koptu, bu ne sertlik, ne celal?
‘Vakt-i fırsat gözetir şâh-ı cihân
Tutar elbette elinden kaçanı
Yine sahibolur inşâallah
Mısır’ın kaldı elinde koçanı!’
Mısır kelimesini siz varın uyanıyla tornistan edin.
İktidar mı buyurdunuz? Olabilir, yakışır fekat nâmümkün.
Eşref tutucu din adamına söylemiş olsa da, siyasetin tutucusuna da pekala uymuyor mu bu dizeler?
‘Seni tekfir eder mutlak, desen dünyâ yuvarlaktır,
Döner dünya, o dönmez; çünkü sâbittir inâdında.’
Artık teşbihte bu kadarcık hata olsun, Eşref dizesiyle oynamaya gelmez, inatta ayak diremekten öte kiminin tavrı, dakika başı dönmektir huyu…Ondan olmalı eski Roma’da şah-ı eblehlere çarkçı dedikeri. Rahmetli eski devletlûlar da şimdi mezarda ters dönüyor olmalı, Ecevit’i, Demirel’i, hiciv ustası Bölükbaşı…O zekalardan bugünlere, o , doğrusuyla eğrisiyle de olsa, söyleyiş ustalarından, şimdikilere…
Allahım, neydi günahım?
Eski Roma’da gladyatörün teki, ama öyle böyle değil, enine boyuna, kılıç çalmada, yiğitlikte üstüne kimse olmayan bir erkek güzeli, aynı zamanda imparatorun hesaplarını da tutuyormuş, tarih öyle yazıyor, konuştuğunda ağzından inciler saçılırmış, aklının üstüne akıl, muhabbetinin üstüne muhabbet yoğimiş, tutup bunu en üst rütbeye getirmiş, imparator. ‘Yok, istemem, asla aday değilim’, falan diyecek olmuşsa da bizim yiğit, dilindeki başkaymış, kalbindeki başka. ‘Arkamdan ittiler, geride daha kimler, neler var’ demişse de, pek çabuk ısınmış atandığı yere… Gelmiş makamına kurulacak olmuş, aman Yareppicim, bir de ne görsün, her yer dolu…
Siz bakmayın Roma kalıntılarında geniş, ferah meclislere, yüzölçümü daracıkmış, saraylarının…Bunu gören Eşref döktürmüş tabii;
Oldu â’zâ biri Şurâ’ya, dedim, yer yoktur.
Olsa olsa sana ancak, bu olur tedbirim.
Tutacak anda kayış yoksa tramvay âsâ,
Ayak üstünde re’isin …ini tut mirim!
Eh, evet, hınzır bir şair, ki tamama yakını öyle olmak gerekir, işi şiir olanın…
Bizimkisi pek mi densiz, eh olacak o kadar, eski devirler kapanır, yenilerine yol açılırken bunlar sıradan işler…
Neyse, efenime söyliym, ‘pehlivan imiş, bir ehl-i kamal / Yenilib herkese biçâre küsermiş kadere…’ Analar dermiş ki, ‘etme kuzum, yapma böyle, yakışmıyor sen gibi yiğide, bırak şu mevkii makam şeysini, alayım sana bi Brother daktilo, otur Adliye önüne, ol arzuhalci, kaleminden, yani tuşundan, kan damlayan…Bu da hizmettir vatana…’
Olmuş, olmuş fekat, memleket basınına ağzına geleni söyleyip, densizlik ile ve dahi uzaktan kumanda ile, dilinin ayarı hepten kaçıp da, gazeteci ve televizyoncuların boynuna yağlı urgan geçirmeye heves edince, anası atası ve cümle âlem ‘edeb ya hu’ demiş, buna…
Pehlivanlıktan, arzuhalcilikten ‘ edip keff_i yed olmuş doktor’, aşası kurtarmıyor elbet…
’Herkesin sırtını şimdi o getirmekte yere!’ demişse de bizim Eşref, yanılmış , bizimki orada da Lokman’ım sanıp hastaları mort etmiş…Sonra da, padişaha ‘ben mal nasıl götürülür iyi bilirim, yok, bu öbür sayfanın haberi, elime verileni yanlış okudum, ben arazi nasıl korunur, bilirim, bunca mevtayı iki seksen yatırırsanız, ilerde apartman dikecek yeriniz kalmaz, bu rahmetlileri dikine gömelim biz en iyisi, çivi gibi yere kakalım, bir ölü’lük yere altı yedisini sığdıralım ki ilerde yap sat’çı arkadaşlar da hendek kazan arkadaşlar gibi bize kızmasın’…demiş.
Yumurtaya can veren Allah’ım, bazı ehl-i siyasiyi sahiden ehil sanıp başımıza sardın ya, aşk olsun …
Biliyoruz, kimi kullarının kulağına fısıldadığını: ‘Alma oğlum kudretinden fazla bir yük üstüne/Her işin erbabı var, her zâhidin bir mezhebi./Haddini bil evvelâ, yoksa batarsın mutlaka/Bir kucak süngerle suya düşmüş eşşek gibi’
Şair Mehmet Eşref, Usulizade hafız Mustafa Efendi’nin oğlu Manisa’da Hatuniye Medresesi’nde okuyup,Arapça , Farsça öğrendikten sonra,1870’te Manisa vilayeti tahrirat kaleminde göreve başlamış.. Turgutlu, Akçahisar, Alaşehir mal müdürlüğü yapmış, devrinde hesap uzmanıymış yani.Babasının lağabı ‘Usulizade’ imiş, sözü usulü dairesinde söyleyeceği umulurken, oğlu hiciv ustası çıkmış.
Günümüzdeki kimileri Usulizade’de makamından olmasın varsın, tek sözü usulü dairesinde söylesin, canımı yesin… Hikmetinden sual olunmasa da Yarabbicim, kimilerini, ötekilerin sabır sınavı için kopya vermeye mi yarattın?
Gaf’ını kof’unu, koz’unu koğ’unu, tipini , ipini , aklını sevdiklerimi?…
.