Yukarıdaki fotoğraf gazeteci dostum Metin Yener’e ait. Metin, artık gazetecilik yapmasa da İstanbul’u ve memleketi dolaşıp tarihe not bırakıyor. Gördüğünüz fotoğrafı da Yeşilköy sahilde çekip altına şöyle not düşmüş: “ İki gariban… Çöpte buldukları bir kalıp kaliteli (!) peynir ve ekmeği kardeşçe bölüştüler. Birazını yediler, kalanı da kediler ve kuşlarla paylaştılar. "Neden sonraya saklamadınız?" diye sorduğumda…” "Bizim rızkımızı veren Allah da; onlarınkini veren kim?" diye bir cevap aldım. Söz bitti…"Selam olsun" diyebildim sadece…”
Sevgili Metin’in söylediği gibi bazen söz biter, sadece gırtlaktan yüreğe giden nefes borusunda bir yumruk kalır, bir de onun sızısı… Yine de biz sözümüzü söylemeye devam edelim duyurabildiğimiz sürece. Bartın’da üç hayvan sever, 12 gündür açlık grevi yapıyor. İnsanların ne adına olursa olsun açlık grevi yapmalarına karşı olsam da, çığlıklarına katkıda bulunabilirsem ne ala… Bu sadece o üç insanın sorunu değil, bu ülkede yaşayan ortak bir yaşam kurmaya çalışan herkesin sorunu.
Memleketin hiç şüphe yok ki çok önemli meseleleri var. Kuşatılmışlık, üst akıl, orta akıl, dış güçler, iç mihraklar derken sıra bir türlü onlara gelemiyor. Unutulup gidiyorlar. Kimsenin aklına sormak gelmiyor ne olduğunun akıbetini. Hani mecliste tasarı haline gelen ve bir türlü yasallaşmayan ‘Hayvanları Koruma Kanunu’ndan bahsediyorum. Hayvanları eksik yönleri olsa da bizlerden koruyacaktı bir nebze olsa. Özellikle sokak hayvanlarına yapılan her türlü eziyet, işkence tecavüz vb. insanlık dışı suçlar kabahatler kanunu çerçevesinde değerlendiriliyor hala. Toplumda infial yaratacak şekilde gelişmedikçe ve bilinmedikçe böyle suçlar küçük para cezalarıyla yırtıyor bu kabahati! İşleyenler…
İşte bu hayvanseverler, hayatlarını ortaya koyarak ‘sokak hayvanlarına’ karşı insanların işledikleri suçların cezasız kalmamasını istiyorlar. Bana göre; büyüklerin birbirlerine ne olursa olsun işledikleri suçların karşılıklı hafifletici nedeni olabilir. İki şeyin asla… Biri büyüklerin çocuklara karşı işledikleri suçlar, diğeri de hayvanlara karşı işledikleri suçlar. Bu iki suç affedilemez çünkü; ikisi de masumdur ikisi de savunmasızdır. Bir hayvanın, kendini ya da ailesini savunduğuna ya da aç kaldığı için insanlara saldırdığına tanık olmuşsunuzdur, hiç işkence yapanına tanık oldunuz mu?
Hal böyleyken hayvanlara yönelik bir sürü işkence, tecavüz, öldürme olaylarına tanık oluyoruz. Bunları yapanlar ise küçük para cezaları ödeyerek dolaşıyor aramızda. Bir de hayvanları sevdiğini iddia eden, bunu komşularının ve çevresinin gözüne sokan insanlar var ki en büyük zulmü de onlar yapıyor hayvanlara. Şöyle ki; yazlığa giderken alınıyor cins bir hayvan. İyi de para veriyor haliyle. Sonra güzel tasmalar falan dolaşılıyor sahilde bir güzel. Gelen geçen okşuyor o hayvanın başını o da kendi başı okşanmış gibi mutlu oluyor. Sonra bitiyor yaz, hayvanı götüreceği şehirde bir yer yok. Apartmanda da besleyemez, çocuk ağlasa da bir şekilde teselli ediliyor. Ve salınıyor sokağa… Böyle yüzlerce binlerce kedi, köpek var kıyı kasabalarında sokağa salınan. Ve o hayvanlar insan eliyle beslenmeye alıştığı için sokağın kanununa uyum sağlayamıyor, bir sonraki yazı göremiyor pek çoğu… Mecliste yıllardır bekleyen, bir türlü sıra gelmeyen Hayvanları Koruma Kanunu’na bu, hayvanseverlere de verilecek ağır cezalar eklenmeli.
Geçenlerde bir toplum olduğumuzu bize hatırlatan bir olay yaşadık. Düşüncesi ne olursa olsun, kuyuya düşen küçük kangal yavrusunun kurtulması için dua ettik. Kalbimiz onun için attı… Düştüğü 70 metrelik kuyudan uzun uğraşılardan sonra çıkarıldığında çocuklar gibi sevinç gözyaşı döktük, karnımızda kelebekler uçuştu… İyi güzel de sokakta tacize uğrayan, saldırılan, dövülen hayvanların o yavrudan ne farkı var? İnsan olduğumuzu sadece herkesin ‘duyarlı’ olduğu ortak bir paydada birleştiği olaylar olurken mi hatırlayacağız. Daha da önemlisi, hayvanları her an zarar verme potansiyeli olan insanlardan korumak lazım. Bunun için, bireysel çabalar yetmez, yasal güvence altına alınmalı hakları…
Meclisin yasalaşmayan tasarıları arasındaki yerini alan “Hayvanları Koruma Kanunu” yeniden ele alınıp bir an önce yasallaşmalı. Buradan meclisteki bütün partilere sesleniyorum, alın size toplumun ortak bir paydası. Böylece ortak yaşamı sürdürdüğünüz topluma küçük de olsa bir katkınız olur…