“Tüm bu acıları seçmen kaydı yaptırmak, birinci sınıf vatandaş olmak istediğimiz için çektik. Eğer Özgürlükçü Demokrat Parti delegeleri şu anda kurultayda hak ettiği koltuklarda oturmuyorsa, Amerika’yı sorgularım. Bu Amerika, özgürlerin ülkesi ve cesurların evi mi? Yoksa her gün hayatlarımız tehdit altında olduğumuz için telefonlarımız her an yardım çağırmaya hazır bir şekilde uyuduğumuz Amerika mı?”
47 yaşındaki Fannie Lou Hamer, seçmen kaydı yaptırabilmek için çektiği zorlukları bu sözlerle 1964 Demokrat Parti kurultayını ekranları başında izleyen milyonlarca Amerikalı’ya anlatmıştı. Fannie, beyaz ırkçı eyalet yöneticileri tarafından oy kullanması engellenen binlerce Mississippili siyah bir Amerikalıdan biriydi. Otobüslerin, kamusal alanların, okulların, tuvaletlerin, bankların ırk ayrımına tabii tutulduğu Güney eyaletlerinde, beyaz üstünlükçü yerel Jim Crow yasalarına göre siyahların oy kullanması “yasal ama imkansızdı”. Fannie gibi oy kullanmak için hevesli olan birçok siyah seçmenin zor ve öngörülemeyen soruların yanıtlandığı “genel kültür sınavlarını” geçmeleri, daha önceden haberdar dahi olmadıkları oy vergilerini ödemeleri gerekiyordu.
Bu aşamaları güç bela geçen siyahlar, seçmen kaydını yaptırsa dahi sandığa gittiklerinde beyaz ırkçı Klu Klux Klan üyeleri tarafından linç ediliyor, evleri ve dükkanları yakılıyor, aileleri ve arkadaşları tehdit ediliyordu. Böylece Mississipi’de siyah nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde siyahlar arasında seçmen kaydı yaptıranların oranı %4’ü geçmiyor, eyalet seçimlerinde sadece beyazlar oy kullanıyordu. Siyahlar kölelik kaldırılsa dahi fiili olarak ikinci sınıf vatandaştı.
Bu ayrımcılık karşısında Fannie Lou Hamer ve aktivist arkadaşları Martin Luther King’in izinden giderek organize olmuş, “Özgürlük Yazı” adında bir kampanya başlatarak 1964 seçimleri öncesinde siyah Amerikalılar arasında bir seçmen kaydı seferberliği başlatmıştı. Toplu bir şekilde genel kültür testleri için başvuruluyor, oy vergileri için para toplanıyordu. Fakat oy verme ayrıcalığını kaptırmak istemeyen beyazlar da hazırlıklıydı. Oy vermek için hareket geçen siyah kanaat önderleri öldürülüyor, linç ediliyor, evleri yakılıyor, önemsiz gerekçelerden ötürü keyfi bir şekilde gözaltına alınıyordu. Fannie Lou Hamer sadece seçmen kaydı yaptırmak ve genel kültür testine girmek için başvuru yaptığı için çalıştığı tarım plantasyonundan kovulmuş, arkadaşlarının evi kurşunlanmış, dövülmüş ve keyfi olarak gözaltına alınmıştı. Bu Fannie’nin yaşadığı ilk ayrımcılık değildi. Henüz genç bir kadınken rahmindeki küçük bir tümörü aldırırken rızası hilafına tıbbi bir zorunluluk olmamasına rağmen rahmi beyaz doktor tarafından alınmış, Mississipi eyaletinde yoksul siyah kadınların bu tür sahtekarlıklarla zorla kısırlaştırılmasını öngören fiili bir zorla kısırlaştırma kampanyasının kurbanı olmuştu. Fannie’nin hiçbir zaman çocuğu olamadı, fakat yaşadığı zorluklarla mücadele edip gelecek nesillerin hayatını değiştirdi.
Baskılara boyun eğmeyerek arkadaşlarıyla birlikte “Özgürlük Seçimi” adında alternatif bir sandık kurdu. Siyah seçmenler eyaletin ırkçı yasalarına tabii kalmadan özgürce oy kullanıp kendi alternatif pusulalarına, adaylarına ilk kez oy verebildi. Fannie ve arkadaşları, sadece beyazlardan oluşan Demokrat Parti’nin Mississippi ayağına da alternatif bir parti kurmuş ve adını Mississippi Özgürlükçü Demokrat Parti koymuştu. Böylece siyahların oy kullanamadığı ve bu nedenle partinin başkan adayının belirlendiği 1964 Demokrat Parti Kurultayı’na siyah delegeler seçilmişti. Bu alternatif seçimlerde 80 bin siyah Amerikalı ilk kez oy kullanmış, alternatif eyalet kurultayın 2500 kişi bir araya gelerek alternatif 68 delege belirlenmişti.
Aralarında Fannie Lou Hamer’ın da olduğu bu 68 delege yine 2024’te olduğu gibi yine bir Ağustos sonu düzenlenen parti kurultayına gitmiş ve sadece beyazların oylarıyla belirlenen Mississippi delegasyonunun geçersiz sayılması, kendilerinin gerçek delege olarak kabul edilmesini talep etmişti.
Fannie Lou Hamer kurultayda “sandalye” talep ediyor, eyaletin neredeyse yarısını oluşturan siyahların yok sayıldığı ve sadece beyazların oy verdiği bir delege seçimini meşru görmüyordu. Fannie ve beraberindeki 67 delege kurultay salonuna girdiğinde beklendiği üzere kendilerine sandalye verilmedi. Kurultay hakkaniyete aykırı olsa da resmi kurallara riayet ediyor, eyaletin resmi delegelerini tanıyordu. Fannie kurultay yönetimine itiraz etti ve kameralar önünde Mississippi’nin resmi delegasyonunun neden hukuka aykırı olduğunu tane tane anlattı.
Milyonlarca Amerikalı böylece Fannie ile tanıştı, Güney’de yaşanan haksızlıkları belki de ilk kez o gün bu denli yakından dinledi. Fannie dikkat çekici kelime oyunları, etkili retorik ve sahici tavrıyla tarihe geçecek bir konuşma yapmıştı. Günün sonunda Martin Luther King gibi siyah aktivistler ve kurultayda başkan adaylığı kesinleşecek olan mevcut başkan Lyndon B. Johnson’ın liderliğindeki parti yönetimi uzlaşıya vardı. 68 delegeden sadece 2’si delege olarak kabul edilecek, fakat eyaleti değil genel olarak Amerika’yı temsil edecekti, Mississippi’nin resmi ve tamamen beyaz olan delegelerine dokunulmayacak, ama bundan sonra hiçbir eyalette ayrımcılığın olduğu seçimler sonucu seçilen delegeler kabul edilmeyecekti. Bulunan bu orta yol kimseyi memnun etmedi; siyahlar daha fazla mücadele etmek için motive oldu, Malcolm X gibi daha az uzlaşmacı isimlere yöneldi; Güneyli ırkçı beyazlardan oluşan Alabama ve Mississippi delegasyonu ise kurultayı terk etti, halk tarafından sevilen başkan Johnson’a destek vermedi. Nitekim John F. Kennedy’nin suikasta uğramasının ardından başkan yardımcısıyken zirveye yükselen popüler başkan Johnson, ülke genelinde %61 oy alarak 1964 seçimlerinde neredeyse tüm eyaletlerde büyük bir zafer elde etmesine rağmen sadece Arizona’yla beraber ırkçı Güney eyaletlerini kaybetti. Elbette sadece Johnson’ın güneydeki ırkçı uygulamaları bitirme vaatleri değil, Mississippi delege krizinin de sonuçlara etkisi büyüktü.
Fannie hiçbir zaman hak ettiği kurultay sandalyesine oturamadı. Fakat 1964 seçimlerinden sonra Johnson, aldığı yüksek oyu değerlendirerek Güney eyaletlerindeki ırkçı seçim yasalarını geçersiz kılacak düzenlemeleri kabul ettirdi, ayrımcı uygulamalara son verdi. Demokrat Parti’nin güneydeki etkisini uzun vadede kaybetmesine “vesile olacak” bir reform sürecini başlattı. Fannie ise eyalet eyalet, miting miting dolaşarak etkin hitabet gücünü ve karizmasını kullanarak konuşmalar yaptı, siyah hak hareketinin önemli figürlerinden biri oldu.
Fannie’nin başlattığı mücadele adım adım büyüdü. Siyahlar oy kullanmaya, Kongre’ye seçilmeye başladı. Barack Obama 2008’de ABD’nin ilk siyah başkanı seçildi. 2024’te ise Kamala Harris, Fannie’nin açtığı yoldan giderek tam 60 sene sonra düzenlenen 2024 Demokrat Parti kurultayında ABD’nin ilk siyah kadın başkan adayı olarak tarihe geçti.
Fakat Fannie’nin izinden gidenler sadece Kamala değildi. ABD’nin İsrail’e koşulsuz silah yardımı ve siyasi destek vermesini protesto eden Amerikalı gençler, solcular ve Müslümanlar 700 bin seçmenin oyunu alan 30 delegeyle birlikte 2024 Demokrat Parti kurultayında sadece beş dakikalık bir kürsü hakkı istedi. 2024 yılının Demokrat Partisi ve başkan adayı Kamala Harris, 60 sene önceki seleflerinden de daha kötü bir sınav vererek Filistinli Amerikalı bir konuşmacının beş dakika olsa dahi konuşmasına izin vermedi.
Georgia Eyalet Meclisi üyesi Demokrat Partili Filistin kökenli 31 yaşındaki Ruwa Romman kurultayda konuşsaydı Fannie Lou Hamer’a atıf yapacaktı. Fakat Kamala Harris ve parti yönetimi Ruwa Romman’ın İsrail’e verilen koşulsuz desteğe rağmen coşkuyla Harris için oy isteyeceği konuşmasına izin vermedi ve Fannie Lou’nun mirasını Kamala Harris’in değil, Ruwa Romman ve Filistin için tepki gösteren arkadaşlarının yaşattığını tüm dünyaya gösterdi.
700 bin seçmen, 30 delege, milyonlarca Amerikalı
Biden’in fiili olarak tek aday olarak yarıştığı önseçimde, ABD’nin İsrail’e yönelik desteğinin sona ermesini isteyen Amerikalılar pusulada “kararsız” (veyahut taahhütsüz) seçeneğinin olduğu eyaletlerde protesto oy kullandı. Bu protesto oyu neticesinde 700 bin seçmenin oyuyla Demokrat Parti’nin kurultayına 30 kararsız delege seçildi. Bu hafta Chicago’da düzenlenen kurultayda 30 kararsız delege kendi arasında organize olarak, Demokrat Parti tarihinde ilk kez Filistinliler hakkında resmi bir panel organize etti. Panelde söz alan çocuk yoğun bakım uzmanı Dr. Tanya Haj-Hassan gönüllü olarak çalıştığı Gazze’de gördüklerini teker teker tüm vahşetiyle anlattı, Gazze’deki soykırım neticesinde üretilmiş olan “yaralı çocuk, hayatta kalan ailesi yok” anlamına gelen WCNSF teriminden bahsetti.
Sadece bu çarpıcı panel değil, birçok konuşma da Gazze’nin sesini kurultaya taşıdı. İsrail’i en çok eleştiren Demokratlardan biri olan Amerikalı Yahudi senatör Bernie Sanders Gazze’deki korkunç savaşın durması gerektiğini söyledi. Sol kanadın yıldız isimlerinden Alexandria Ocasio-Cortez, sol tabanın tepkisini alacak şekilde Kamala Harris’in ateşkes için çalıştığını belirtti. Thomas Jefferson’ın koleksiyonundaki Kur’an-ı Kerim’e el basarak göreve başlayan ABD’nin ilk Müslüman Kongre üyesi ve Minnesota Eyalet Savcısı Keith Ellison Kamala Harris ve başkan yardımcısı adayı Tim Walz’ın Gazze için yükselen sesleri duyduğunu ve önemsediğini söyledi.
Fakat Filistin destekçilerinin sempatiyle baktığı bu isimler dahi konuşmalarında sadece bir cümleyi Gazze için ayırabildi, Kamala Harris veya Biden’i İsrail’e karşı sert bir tutum sergilemesi için ikna edebilecek bir söylem kullanmadı. En dikkat çeken Gazze çıkışı ise Hamas’ın elinde 320 gündür rehin bulunan Amerikan vatandaşı Hers Goldberg Polin’in anne ve babası oldu. Jon Polin ve Rachel Goldberg-Polin, konuşmalarında sadece oğullarının geri dönmesi çağrısında bulunmadı, savaşın bitmesini de diledi: “Bu trajik sorunun iki tarafı da acı çekiyor. Bunun kazananı yok. Ortadoğu’ya huzuru ancak bütün rehinelerin evine dönmesini ve Gazze’deki masum sivillerin çektiği zulmü bitirecek bir anlaşma getirebilir.”
700 bin seçmeni, yarısından fazla destekçisi neredeyse bütün anketlere göre İsrail’i eleştiren, askeri operasyonlarını desteklemeyen Demokrat Parti tabanını temsil eden 30 delege 7 Ekim’den bu yana devam eden savaşın bir tarafına kürsü verilmesi üzerine katledilen 40 bin Filistinli’yi temsilen bir Amerikalı Filistinli’nin de kürsüye çıkmasını talep etti. Filistin yanlısı Demokrat delegeler, konuşmada rehinelerin serbest bırakılması çağrısının olacağını, Kamala Harris’e oy isteneceğini ve istenirse konuşmanın denetlenebileceğini belirtti. Fakat Kamala Harris’in ekibi ve parti yönetimi beş dakikalık bu konuşma talebini kabul etmedi. Bunun üzerine Kamala Harris için organize olan Kamala için Müslüman Kadınlar grubu “rehine aileleri bile partimizin adayından daha fazla Gazze’ye sempati gösterdi” diyerek kendilerini lağvetti, oyuncu Mark Ruffalo’dan Michigan’daki etkin sendikalara birçok sol kurum ve kanaat önderi tepki gösterdi. Lübnan kökenli Abbas Alawieh ve Filistin kökenli Layla Elabed önderliğindeki delegeler kurultay salonu önünde oturma eylemi başlattı. İsrail’i eleştirdiği için İsrail lobisi AIPAC tarafından rakibi desteklenerek koltuğundan edilen Kongre eski üyesi Amerikalı Yahudi Andy Levin başta olmak üzere birçok solcu Demokrat delegelerin eylemine destek verdi.
Fakat partinin kararı değişmedi. Eski polislerden, eski Cumhuriyetçi Parti üyelerine; Oprah’tan müzisyenlere birçok kişinin konuştuğu kalabalık kurultayda beş dakika dahi olsa Filistinlilere kürsü verilmedi. 31 yaşındaki Georgia Eyalet Meclisi üyesi Demokrat Partili Ruwa Romman kürsüye çıksaydı şu kısacık konuşmayı yapmayı planlıyordu:
“Merhaba, ben Ruwa Romman. Georgia eyaletinde herhangi bir kamu görevine seçilen ilk Filistinli ve Demokrat Parti Kurultayı’nda konuşma yapan ilk Filistinli olmaktan onur duyuyorum. Benim hikayem babamın memleketi olan Kudüs yakınlarındaki Suba adlı küçük bir köyde başlıyor. Annemin kökleri El Halil’e dayanıyor. Ürdün’de doğan ailem, ben sekiz yaşındayken bizi Georgia’ya getirdi ve şu anda harika kocam ve tatlı evcil hayvanlarımızla birlikte burada yaşıyorum.
Büyürken büyükbabamla aramızda özel bir bağ vardı. O benim yaramazlık ortağımdı; bana gizlice bakkaldan şekerleme getirmesiyle, o tanıdık göz kırpması ve gülümsemesiyle cebime 20 dolar sıkıştırmasıyla onu hatırlıyorum. O benim dayandığım bir kayaydı, ancak birkaç yıl önce vefat etti, Suba’yı ya da Filistin’in herhangi bir parçasını bir daha göremedi. Onu özlemediğim bir günüm dahi olmuyor.
Geçtiğimiz yıl çok zor geçti. Gazze’deki katliamların manevi tanıkları olduğumuzda onu düşündüm ve bunun çok iyi bildiği bir acı olup olmadığını merak ettim. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin bir ucundan diğer ucuna yerlerinden edilmelerini izlerken, ona on yıllar önce her şeyi geride bırakarak onca yolu yürüyecek gücü nasıl bulduğunu sormak isterdim.
Ancak bu acı içinde, çok daha derin bir şeye de tanık oldum: Demokrat Partimiz içinde umutsuzluktan doğan güzel, çok dinli, çok ırklı ve çok kuşaklı bir koalisyon. 320 gün boyunca, ateşkes sağlanması, Filistinlilerin öldürülmesine son verilmesi, tüm İsrailli ve Filistinli rehinelerin serbest bırakılması ve kolektif barış ve güvenliğe giden yolun inşası için yasalarımızın dost ve düşman herkese uygulanmasını talep ederek bir arada durduk. İşte bu nedenle buradayız – eşit hak ve haysiyete adanmış bu Demokrat Parti’nin üyeleriyiz. Burada başardıklarımız tüm dünyada yankı bulacak.
Bunun her zaman böyle olduğunu, hiçbir şeyin değişemeyeceğini söyleyecekler. Ama Fannie Lou Hamer’ı hatırlayın; cesaretinden dolayı dışlanmıştı ama yine de bütünleşmiş bir Demokrat Parti’nin yolunu açtı. Onun mirası yaşamaya devam ediyor ve biz onun örneğini takip ediyoruz.
Ancak bunu tek başımıza yapamayız. Bu tarihi an umut dolu, ancak sadece birlikte durursak başarırız. Partimizin en büyük gücü her koşulda birleşme kabiliyetimizdir. Bazıları bunu bir zayıflık olarak görüyor, ancak bu gücü göstermenin zamanı geldi.
Başkan Yardımcısı Harris’i seçmeye ve Filistinli kimliğimi bir hakaret olarak kullanan Donald Trump’ı yenmeye söz verelim. Kürtaja erişimin yeniden sağlanmasından geçim ücretinin güvence altına alınmasına, pervasız savaşın sona erdirilmesi ve Gazze’de ateşkes talep edilmesine kadar uzun zamandır gecikmiş politikalar için mücadele edelim. Bizden şüphe duyanlara, kötümserlere ve hayır diyenlere diyorum ki, evet yapabiliriz-evet okullarımıza ve hastanelerimize bütçe sağlamaya öncelik veren bir Demokrat Parti olabiliriz, sonu gelmeyen savaşları finanse eden değil. Büyükbabamın bana öğrettiği gibi, hep birlikte Siyah, beyaz, Yahudi ve Filistinli, hepimize ait bir Amerika için mücadele edebiliriz.”
Fannie Lou yaşasaydı
Tek bir tartışmalı cümlesi dahi olmayan bu “umut dolu” konuşmasını haksız çıkartacak şekilde Filistinli Amerikalı Ruwa Romman’ın kürsüye çıkmasına izin verilmedi. Ruwa Romman, kürsüye çıktığında “Filistinli” kelimesini bir küfür olarak kullanan, belki de insani yardımların Gazze’ye girmesini dahi engelleyebilecek, Batı Şeria’nın ilhakını tanıyabilecek Trump’a karşı her şeye rağmen Kamala Harris’e oy verilmesini talep edecek, özellikle Michigan gibi seçimlerin başa baş geçtiği bir eyaletteki 200 bin Müslüman seçmene seslenecekti. Seçimlerin 1000 oyla belirlendiği kendi Georgia eyaletindeki 100 bin Müslüman seçmeni Kasım’da nasıl sandığa taşıyacağını düşünen Ruwa Romman bu nedenle kurultay binası önündeki oturma eyleminde gözyaşlarına boğulmuş, kendi partisi tarafından nasıl yalnız bırakıldığını haykırmış, yapmak istediği konuşmayı kapı önünde okumuştu. Trump’ın seçilmesini istemiyor, fakat Filistinlilerin sesini duyurması için beş dakikayı bile çok gören Demokrat Parti’ye öfkesini de dindiremiyordu. Arafta kalmıştı.
Ruwa Romman, memleketinden binlerce kilometre uzaklıkta vefat eden dedesini ekran başındaki milyonlarca Amerikalı’nın önünde anamadı, Fannie Lou Hamer’in mücadelesini onore edemedi. Hatta protesto yapacakları korkusuyla halkın oylarıyla seçildikleri kurultay binasına dahi kapanış töreni için sokulmadılar, ama en azından verdiği ve vereceği mücadeleyle Fannie Lou Hamer’in mirasını yaşatmayı başardı.
Belki dün adaylığı kesinleşen ve ABD’nin ilk siyah kadın başkan adayı olan Kamala Harris yastığa başını koyunca Fannie Lou Hamer, Martin Luther King gibi siyah hak aktivistlerinin en büyük hayallerinden birini gerçekleştirdiğini düşünerek tarihi bir zaferin verdiği huzurla uyuyacak. Fakat bugün Fannie Lou Hamer’lar, Martin Luther King’ler yaşasaydı büyük ihtimalle Kamala Harris’in yanında değil, 60 yıl önceki siyahlar gibi ellerinden sandalyeleri, önlerinden kürsüleri alınan Filistinli Amerikalıların yanında olur, Ruwa Romman ile birlikte kurultay binasının önünde çömelip sivil itaatsizlik eylemleri yapar, Filistin için dertlenirdi.
Kamala Harris ve Demokrat Parti, 60 yıl önceki parti elitlerinin gösterdiği tahammülü İsrail uğruna kenara atarak Filistinlilere beş dakikalık bir kürsü hakkı dahi tanımadı, İsrail’in işlediği soykırımın ateşini verilen Amerikan silahları ve bombalarıyla harlamaya devam etmeyi tercih etti, geçmişte dünyaya örnek olacak ve tarihin doğru sayfasında duracak şekilde kadınlar, siyahlar, eşcinseller için açılan ne kadar kapı varsa bugün hepsini Filistinlilerin suratına kapattı.
Belki kürsüleri elinden alınan Filistinli Amerikalılar, siyahlar kadar kalabalık değiller. Fakat İsrail’in soykırımına vergileriyle ortak olmak istemeyen milyonlarca Amerikalı var. Solcular, gençler, Müslümanlar, savaş karşıtı Yahudiler kampüslerden sokak eylemlerine geniş bir ittifak kurdu. Acile gitse parası olmadığı için tedavi olamayacak sıradan Amerikalılar, vergileriyle İsrail’in savaş suçlarını finanse etmekten yoruldu. İsrail’e verilen destek elitlerle halk arasında sürdürülemez bir çelişki doğurdu. Bugün olmasa da yarın bu çelişki büyük değişimlere sebep olabilir.
Fakat şimdilik kısa vadede değişen pek bir şey yok. Her şeye rağmen çok kritik bir süreçte, Kamala Harris ve Demokrat Parti’nin elitleri az bir eforla geçebilecekleri beş dakikalık bir sınavda bütün dünyanın gözü önünde sınıfta kaldı. İsrail sadece Gazze’yi değil, suçlarına ortak ettiği Amerika’yı, Demokrat Parti kurultayının düzenlendiği Chicago’yu, Amerikalı Demokratların dünya demokratları nezdinde kalan küçücük itibarından geriye kalan toz zerrelerini de bombaladı, yerle yeksan etti.
Kamala Harris yastığa başını koyduğunda İsrail uğruna neleri feda ettiğini de düşünse yeridir. Tarihin yanlış sayfasında durduğunu anlaması için beş dakika yeterli. Evet, Filistinlilere çok gördüğü o beş dakika.