Ana SayfaYazarlarKatı yürekli olsaydın...

Katı yürekli olsaydın…

 

İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği’nin geçtiğimiz hafta sonu düzenlediği ‘Davet Tebliğ ve İrşad Dili Üzerine Güncel Sorunlar Çalıştayı’ birçok ilahiyat profesörünü bir araya getirdi.  Açılış konuşmasını yapan önder başkanı Halit Bekiroğlu yeni nesillerin yetiştirilmesinde nitelikli bir yenilenme ihtiyacından söz etti. Yeterli bilgi finans ve insan kaynağının bulunduğundan hareketle öncü kuşaklar yetiştirmenin önünde bir bahane kalmadığını ifade ederken artık çevre, şehir, sanat gibi daha ince işlerin zamanının geldiğini ima ediyordu. 

 

İmam Hatipler’in hangi ihtiyaçlara binaen nasıl büyük fedakârlıklarla ve coşkulu bir halk desteğiyle kurulduğu konuyla ilgilenen herkesin malumu. Modernitenin buyurgan pratiği içinde ezilip geçilen, aşağılanan inanç kurumlarının yokluğunda boşlukta asılı kalan insanların direnişi bu okullar bir bakıma. İnancın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması için bulunan canhıraş bir yol.

 

Dünyada yaşam tarzı üzerinden yaşanan ayrımcı fikirlerin Türkiye ve birçok İslam ülkesinde de aynen hayata geçirilmeye çalışıldığı zamanlardan geliyoruz. Hem de aramızdan çıkıp kendini üstünlük iddia eden Batılılarla özdeşleştiren ayrıcalıklı elitler eliyle dayatıldı baskılar.

 

İki dünya savaşının ardından Birleşmiş Milletler’deki bir komisyon tarafından 1948’de kaleme alınan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi iyiydi, güzeldi. Fakat  ‘belli bir yaşam tarzı’ ile birlikte evrenselleşmesi insanlığı kuşatmasını engelledi, hayata Avrupa toplumları gibi bakmayan halklara yönelik her türlü ihlal görmezden gelindi. Aslında dünyanın başına gelenler bu eşitsizliklerin adaletsizliklerin kendini 21. Yüzyılda hâlâ efendi olarak konumlandırma ahlakının sonucu büyük ölçüde.

 

Aslında hiç kimse inandığı yaşam biçimini empoze etmekten geri durmuyor, bu silahla, dayatmayla, asimilasyonla ya da daha sofistike yöntemlerle gerçekleşiyor.

 

İrşad çalıştayının konusu İslam’ın tekliflerini, vaat ettiklerini iddialarını güçlü bir şekilde nasıl ortaya koyabiliriz sorusuna cevap aramaktı. Ailemizden, komşu ve yakınlarımızdan başlayarak etkili güçlü bir temsili nasıl inşa edebilirdik? Hızlı kentleşmenin doğurduğu iletişimsizlik ve değişim elbette insanı asgari insanlık değerlerinden bile uzaklaştırıp savurabiliyor. Aktarılan çalışmalarda Türkiye’nin en fazla kutuplaşmış, birbirine güvenmede en alt sıralarda yer alan bir toplum haline gelmiş olması düşündürücüydü. 

 

Davet ya da tebliğ ne dersek diyelim, temel ahlaki ilkelere asgari müştereklere kıymetini iade etmek için herkesin çaba sarfetmesi gerekli. İbni Arabi’nin dediği gibi risalet bir makam değil, konuşandan dinleyene sözün ulaştırıldığı bir hal idi.

 

Tebliğ ile ilgili bütün ayetler peygambere düşen görevin ancak tebliğ olduğunu, görevinin zorlamak olmadığını bildirir, hür irade ve tercihin esas olması gerektiğini ima ederler. “Dinde zorlama yoktur-Bakara 256” ayeti bir kimseyi zorla baskı ya da tehditle Müslüman yapmanın dinin özüne aykırı oluşunun en sarih delili.

 

Tebliğin nihai amacı muhatabın duygularında etkili olmak gündelik yaşamında kendini hissettirebilmek. Bunun için onun algı dünyasında, muhayyilesinde, akleden kalbinde bir iz bırakmak çok değerli bir sonuç.   

 

Hikmetin üzerinde durulması ufuk açıcıydı. En hikmetli kavram olarak açıklanan hikmet, felsefe, usul, fıkıh, dil, eşyanın hakikati, istikamet, sır, gaye, fayda, teslimiyet, eleştirel akıl gibi nice bileşenleri içinde barındırıyor. Hikmetin içinde güzel öğütler, hakikat yolunda doyurucu deliller bulmak mümkün. İnce işlerin yolu. Güzel ahlakı tamamlamak üzere toplumunun içinden sıradan sade yalın biri olarak seçilen Peygamberimiz kendisi vahyin potasında erimiş, affedici ve intikam duygularından uzak biri olmak üzere doğrudan Yaratıcı tarafından eğitilmişti.

 

“Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba katı yürekli nobran olsaydın mutlaka çevrenden dağılıp giderlerdi (Al-i İmran-159)” ayeti başkalarıyla karşılaşmada takınılacak tavrı belirliyor.

 

Davetin insanın kalbine dokunacak bir yanı olmalı. Eva de Vitray Mayerovitz’i derinden etkileyen Müslümanların kuşatıcı temsil kabiliyetleri olmasaydı, ona İslamın Güleryüzü, Dua gibi kitapları kim yazdırabilir, engin birikimiyle İslam dünyasının nice baş yapıtlarını Batı dillerine aktarmasını kim sağlayabilirdi?

 

Bünyamin Erul Hoca’nın dediği gibi, sabır gerekli ama bu her şeyi sineye çekmek manasına değil, ilkelerde direnmek, zorluklara katlanmak kararlı olmak manasına. İlk fırsatta kınadığınızın aynısına hatta çok daha kötüsüne dönüşürseniz insanları hangi sarsılmaz değerlere çağırabilirsiniz, iddianızı insanlık tahtında nasıl yüksekte tutabilirsiniz?

 

İnsanlık Mekke’nin fethinden daha ibretamiz bir deneyim yaşamamıştır herhalde. Peygamberimiz kendisine ve ashabına karşı daha önce ağır zulümler işlemiş, sayılamayacak haksızlıklara imza atmış insanlar bize ne yapacak diye korku içinde beklerken, hepiniz serbestsiniz diyerek kalplerini fethetmiş, İslamla müşerref olmalarını sağlamıştı.

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik