Yeşil Sol Parti (YSP) Kadıköy İlçe örgütünün birkaç hafta önce düzenlediği “KHK Uygulamaları ve Medeni Ölüm” başlıklı bir toplantıya katıldım. Bir yazıyı toplantının konusuna ayırmak için uygun zaman kolluyordum.
Ne var ki ne seçimlerimiz bitmek bildi, ne de siyasal gündemimizde sadeleşme oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe Başkanlık Sarayı’nda “Yargı Reformu Strateji Belgesi” adıyla, yargı ve adalet alanında bazı adımlar atacakları yönünde kapsamlı ve iddialı bir açıklamada bulununca, bayram ve uzatmalı tatil nedeniyle ara verdiğim yazılara o konuyla başlamanın tam zamanı olduğunu düşündüm.
Konu, Olağanüstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararname (KHK) uygulamalarının yarattığı kitlesel ve derin mağduriyetlerdi.
Konuşmacı ise kamuoyunun iyi tanıdığı, göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu’ydu.
Mazlum-Der’den parlamentoya
Bilindiği gibi, Gergerlioğlu görüş ve faaliyetleri nedeniyle görevinden alınmış, sürülmüş ve nihayetinde KHK’ya dayanarak kamudaki görevine son verilmiş, özel sektörde çalışması da engellenmişti. Bunun üzerine siyasete giren Dr. Gergerlioğlu, 24 Haziran 2018 seçimlerinde Kocaeli’nden HDP milletvekili seçilip, çalışmalarını TBMM çatısı altında sürdürme yolunu tercih etti.
Gergerlioğlu doktorluğundan ve milletvekilliğinden önce, iki yıl da genel başkanlığını sürdürdüğü yardımlaşma örgütü Mazlum-Der çatısı altında sürdürdüğü meşakkatli ve etkili insani çalışma ve dayanışma faaliyetiyle tanınıyordu.
Ben de kimi sosyalist ve dindar aydın ve akademisyenlerin ortak düşünce ve eylem platformu olan Adalet Zemini çalışmalarında kendisini yakından tanıma fırsatı buldum.
OHAL ve KHK mağdurları hakkında iki rapor (*)
Gergerlioğlu ile onun muhtelif kentlerden arkadaşlarının kurduğu Hak ve Adalet Platformu, 15 Temmuz 2016 darbesinden beş gün sonra ilan edilen OHAL ve KHK uygulamalarını insan hakları ve hukuki duyarlılık bağlamında yakın takibe almış, uluslararası bilimsel kalibrede iki rapor yayınlamıştı.
Her iki rapor da yayınlandığında esas itibariyle muhalif medyada (ve kısmen( yer aldı ama iktidar cephesinde yaprak kıpırdamadı. Bu beklenmeyecek bir şey değildi.
Daha vahimi, oldukça geniş bir nüfusu ilgilendiren ve tam bir toplumsal kıyıma dönen KHK mağdurları sorununun, bazı radikal sol parti ve sendikaları bir yana bırakırsak, muhalefetin gündeminde de hak ettiği ölçüde yer almamasıydı.
Dr. Gergerlioğlu konuşmasını, birinde 2500, diğerinde 3589 KHK mağduruyla görüşülerek hazırlanan, somut bilgi, belge ve tanıklıklarla dolu bu iki rapora dayandırdı.
Bir milyonluk mağdur kitlesi
Onun topluma anlatmayı görev bildiği meselenin, öyle harcıâlem bir konu olmayacağını az çok kestiriyordum. Ama dinlediğim insan hikâyelerinden ötürü şoka uğradım ve yüreğim ezildi. Utandım ve kaskatı kesildim.
Gergerlioğlu, yaklaşık bir milyon civarında yurttaşın haksızlık, aşağılama, dışlama, kapana sıkıştırma, geleceksizleştirme, açlık, yoksulluk ve intiharla kuşatılmış trajedilerini gündemde tutmaya ve toplumsal vicdanı harekete geçirmeye çalışıyordu.
Şüphesiz bu konuda yalnız değildi. TBMM çatısı altında SP, HDP ve CHP’den de epey milletvekili vardı. Bazı adımları birlikte attıkları bilinmekle beraber, muhalif siyaset cenahında bu soruna gösterilen soğuk duruşun henüz aşılamadığı, KHK mağdurlarının kendi kaderleriyle baş başa kalma hallerinin devam ettiği de bir gerçekti.
İki cepheli sorun
Olayın iki cephesi var. Birinde, mahiyeti son derece karanlık bir örgüt, iktidarını halkın demokratik rızasına dayalı olarak sürdüren bir yönetimi kanlı bir darbeyle devirmek isterken yüzlerce insanın ölümüne, binlercesinin yaralanmasına yol açtı. Türkiye’yi karanlık bir geleceğe sürüklemek istedi.
Buna iktidarı ve muhalefetiyle herkes direndi ve darbe püskürtüldü. Diğer cephede ise kanlı girişim bastırılınca faillerin devletin yargı kurumlarının önüne çıkarılıp hesap vermeleri gereği bulunuyor. Olağan beklenti adil bir yargılama yapılması ve insan haklarına riayet edilmesiydi. Darbeden beş gün sonra OHAL ilan edildi ve suçlularla sınırlı olacağı söylenen KHK uygulamaları devreye sokuldu.
Fırsata dönen OHAL ve KHK
KHK mağdurlarının büyük ve sancılı bir sorun haline gelmesi de tam bu noktada başlıyor. OHAL ve KHK uygulamalarının hukuka ve insan haklarına titizlik gösterilerek yalnızca darbeyle ilgili olanlar için işleme konması beklenirken, bu sınırın fersah fersah aşıldığı ve suçsuz, hattâ tümüyle ilgisiz insanları da kapsamına aldığı görülüyor.
Öyle ki, OHAL ve KHK iktidar tarafından bir fırsat olarak telakki edilip, her türden muhalefeti sindirmenin, susturmanın ve bastırmanın aracı haline getiriliyor. Hakiki sorumluları titizlikle tespit edip yargı önüne çıkarmak yerine, insan hakları ve adaletin yerlerde süründüğü bir dönem yaratılıyor.
Darbeyle ilgisi somut deliller ve tanıklarla ispatlanmayanlar; soruşturulan veya yargılanan biriyle akraba, yakın, arkadaş, meslektaş olanlar; FETÖ zihniyetiyle hiçbir ortak noktası bulunmayan muhalifler, solcular, barışı savunan akademisyenler, Kürtler, yasal faaliyet gösteren bankaya üç kuruş yatıranlar, vakıf ve sendika yönetici ve üyeleri, sivil aktivistler… hukuk dışı keyfi uygulamalarla işinden gücünden edilip ailece açlık ve yoksulluğun pençesine bırakılmış durumda. Ortada ne suçun şahsiliği kalmış, ne de evrensel hukuk normları. İnsan haklarına sadakat derseniz, arayın ki bulasınız!
Bilinen bir gerçek varsa, o da iktidarı yıllar boyu kandırarak devlette yuvalanan ve onu kanlı bir darbeyle devirmeye çalışanların FETÖ mensubu olduğuydu, KHK mağdurları değil. Onların hayatını dayanılmaz hale getirmek, bu açık gerçeği değiştirmez.
Yanlışta ısrar nedeniyle, İstiklâl Mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri gibi tarihimizin son derece sorunlu ve acılarla yüklü dönemlerine benzer bir dönem yaşanıyor.
Sıfır toleranstan nerelere geldik!
Kimsenin darbe sorumlularının soruşturulmasına ve yargılanmasına bir itirazı yok ama KHK mağdurları arasında bu kadar intihar vakası yaşanması nasıl izah edilebilir!
Toplantıda ordudan atılmış subaylar, görevlerine son verilmiş genç öğretmenler, çok sayıda eski kamu mensubu vardı. Her birinin hikâyesi diğerinden ağırdı. İnsan dinlerken gözlerine bakmakta zorlanıyordu.
Bazı hususları paylaşırsam manzarayı gözünüzün önüne getirmeniz daha kolay olacak.
Doğrudan KHK uygulamalarına muhatap olanların sayısı 140,000 civarında. Aile ve yakınlarıyla yaklaşık bir milyon yurttaş bu sorundan muzdarip.
KHK ve OHAL ile görevlerine son verilenlerin yüzde 99.64’ü hakkında 15 Temmuz darbesi öncesinde herhangi bir adli ve cezai soruşturma söz konusu değil.
Raporların oluşmasında görüş veren KHK ve OHAL mağdurlarının aylık ortalama geliri yaklaşık 3500 TL iken, şimdi 800 TL civarına düşmüş.
Mağdurlar ve yakınları her türlü hukuk ve iş güvencesinin ellerinden alındığını, pasaportlarına el konularak yurt dışında iş aramalarının önlendiğini, özel sektörde iş bulmalarının engellendiğini ve bir tür sivil ölüme mahkûm edildiklerini belirtiyor.
Soruşturmaya tâbi tutulmayan veya birkaç gün gözaltı ve tutukluluk yaşadıktan sonra denetimli-denetimsiz serbest bırakılanlar da aynı güvencesizlik, işsizlik ve açlığa mahkûm ediliyor.
Gözaltı ve tutukluluk döneminde yaşananlara dair anlatılanlar ise yabancısı olmadığımız, artık hiç yadırgamadığımız ama Türkiye’yi adamakıllı utandıran şeyler.
FETÖ’yle iltisaklı görünme korkusunun yaptırdıkları
Dr. Gergerlioğlu’nun sözünü ettiğim toplantıda somut olaylara, belgelere, tanıklıklara, resmi raporlara, mahkeme kayıtlarına ve rakamlara dayalı olarak sergilediği manzara, çok büyük bir nüfusun yaşamakta olduğu, ama politik çevrelerin ve etkin kurumların damgalanmamak uğruna uzak durdukları toplumsal bir faciaya işaret ediyor.
Partilerin, kurumların ve kişilerin FETÖ’yle iltisaklı görünmemek uğruna böyle bir toplumsal faciaya ilgisiz kalması, bizi çoktan bir vicdan ve ahlâk sorgulamasına götürmeliydi.
Serbestiyet’te yayınlanan yazılarımda birkaç kez, OHAL ve KHK’ların uygulamasının hiç de iyi bir sonuç vermeyeceğini belirtmiştim. Gerek Gergerlioğlu’nun toplantıda yaptığı konuşma, gerekse yayınladıkları kapsamlı raporlar bu gerçekliği bütün boyutlarıyla ortaya koyuyor.
İktidarın haksızlıkları gidermek fikriyle oluşturduğu OHAL İnceleme Komisyonu da derde deva olamadı ve işlevsiz kaldı.
KHK mağdurları sorunu yasayla çözülmelidir
Şu anda KHK mağdurları ve yakınlarının çoğu işini kaybetmiş, toplumdan dışlanmış, ne yapacağını bilmez bir çaresizlik içinde. Ekonomik ve sosyal dışlanma sistematik bir hal almış. Haklarında yargılama yapılmamış, soruşturma sürecinde aklanmış veya beraat etmiş yaklaşık 17,000’i aşkın KHK mağduru işe iadeyi bekliyor. Ama iktidardan çıt yok.
Lâfı uzatmak istemem; demem şu ki, darbeye ne kadar karşıysam, darbeyi önlüyoruz ve darbeci örgütü dağıtıp yargı önüne çıkarıyoruz denilerek yapılan haksızlıklara ve hukuk dışı uygulamalara, bütün bunların olağanlaştırılmasına da demokratik değerler, insan hakları, adalet, vicdan ve insaniyet adına o ölçüde karşıyım.
Bu sorunun tek tek mağdur dosyaları üzerinden sürdürülecek hukuki süreçlerle adil bir çözüme kavuşmasının mümkün olamayacağı ortada. Büyük bir nüfus bu uygulamanın acı sonuçlarını yaşıyor. İtibarlarının iadesini ve görevlerine dönmeyi bekliyorlar.
Madem iktidar, adalet ve yargı alanındaki büyük çürüme, yozlaşma, hak ihlâlleri, keyfilik gibi hayatımızı doğrudan etkileyen kronikleşmiş sorunları kapsamlı bir yargı reformuyla çözmek fikrinde olduğunu söylüyor; inandırıcı olmak istiyorsa, TBMM’den kapsamlı bir yasa geçirerek, OHAL ve KHK mağdurları sorununu kökten çözme ve toplumsal adalet ve huzurun tesisi yönünde süratle adım atmalıdır.
(*) https://www.raporlar.org/wp-content/uploads/2019/01/RAPOR_OHALin_Toplumsal_Maliyetleri_2.pdf