37 cana malolan Kızılay saldırısı sonrası, akut Ak Parti karşıtlığının sığınağı “güvenlik zafiyeti” oldu.
Kerhen öyle olanlardan açıkça öyle olanlara kadar uzanan geniş bir ıskala boyunca mevzilenen PKK destekçileri, Ankarada gerçekleşen üçüncü saldırıdan sonra, örgüte veya uzantısı HDP’ye gösteremedikleri tepkiyi, güvenlik zafiyeti üzerinden hükümete yansıtıyorlar.
Bir saldırı hedefini bulduktan sonra bu sorgulama kolay; engellenen onlarcasının da bir önemi kalmıyor. Cumhurbaşkanından mahalle bekçisine, istediğiniz kadar yetkili bulup saldırı için “neden önlem almadın, istihbaratın neredeydi?” sorularıyla sarsabilirsiniz.
Bu sizi, sivillerin özellikle ve bazen can pahasına kollandığı hendek savaşı operasyonlarında, PKK’nın “siviller ölüyor” propagandasına verdiğiniz destek yüzünden (en azından şimdilik) sorgulanmaktan kurtarabilir.
23-24 Temmuz 2015 gecesi başlayan hava harekâtından önce de sonra da görmezden geldiğiniz PKK provokasyonları konusunda, böylece hesap vermeye çekilmeyebilirsiniz.
“Kürt Siyasi Hareketi” deyimiyle bütün Kürtlerin siyasi iradesini el çabukluğuyla PKK ipoteği altına gönderişiniz de bu hengâmede unutulabilir.
Ancak, her melânetin kendi iyiliğini de mecburen yanında taşıması esası uyarınca, savunulur yanı olmayan bu saldırıyla bir eşik daha aşıldı ve belli ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Rusya’nın herkesi şaşırtan âni “Suriye’den çekilme” kararının saldırıyla bağlantılı olabileceği savına değinmeden önce, saldırının detaylarına bakıp “güvenlik zafiyeti”ni sorgulayalım.
Saldırıda kullanılan araç, önceden bir yaşlı çifte ait olan, Urfa’dan galeri aracılığıyla satışı yapılmış, ama olasılıkla kimlikler vb açığa çıkmasın diye resmî devri yapılmamış bulunan, trafikte de hiçbir negatif kaydı olmayan bir sedan.
Saldırı, PKK’nın hayalet örgütü TAK tarafından üstlenilen bir önceki “servisler saldırısı”nda da olduğu gibi, blast (şok-basınç) etkisi TNT’den çok daha yüksek plastik patlayıcı kullanılarak düzenlenmiş.
Yüksek ısı veya elektrikli fünye ile ateşlenebilen, satışı ve kullanımı sıkıca takip edilen bu askeri materyal, kuvvetli macun formunda ve istenilen şekle girebiliyor, kesilip parçalanabiliyor.
Karşılığının çoğu ödenmiş, ancak az bir bakiye bırakılarak devri gerçekleştirilmemiş araç, satıştan sonra Irak veya (daha büyük olasılıkla) Suriye’ye çekiliyor; muhtemelen kapı içi boşlukları ile arka koltuğun içi tümüyle patlayıcıyla dolduruluyor.
Saldırının duyumu alınmış, istihbarat uyarılarını yapmış ve hattâ ABD elçiliği vatandaşlarını bu istihbarat üzerinden uyarmış. Ama Ankara trafiğinde dolaşan onbinlerce araç içinde, sahte plakasıyla dolaşan eski bir beyaz BMW’yi bombalı araç olarak belirleyebilmek çok zor.
Plastik patlayıcının köpeklerin alıştırılabileceği bir kokusu yok.
Metal dedektörlerine yakalanmıyor.
Araç detaylı bir incelemeye tabi tutulmadığı sürece tuzaklandığının anlaşılması imkânsız ve durdurulup aranmasını sağlayacak bir kaydı da yok.
İçinde genç bir kadın ve adam olduğu halde, hedefine gidip patlıyor.
Daha önce belirttiğim gibi, plastik patlayıcının temini çok zor.
Satışı ve kullanımı sıkı bir biçimde denetleniyor.
Hele ki saldırıda kullanıldığı gibi 200 kg civarı bir miktarda bulabilmek neredeyse imkânsız.
Bunun için bir “devlet”in desteği gerekiyor. Yani materyal, ya satın alma yetkisi olan bir resmî merci tarafından sağlanmış ya da onun depolarından vb çalınmış olmalı.
Çünkü C-4 veya onun da güçlüsü, Doğu Avrupa (Çekoslovakya) menşeli Semtex’in satışı, yukarıda da söylendiği gibi sıkı denetime tabi.
1975-1981 yılları arasında Libya’daki Kaddafi rejiminin, 700 ton gibi olağanüstü miktarda Semtex ithal ettiğine dair bilgilere, açık kaynaklarda rastlanıyor.
Elbette Libya’nın içine düştüğü kaos sonrası bu malzemeler, dünyanın çeşitli yerlerine ve bu arada Ortadoğu’ya da ulaşmış olabilir.
Yine de bu materyal, bu günlerde tank topu bile satıldığı söylenen Suriye-Irak illegal silâh pazarlarında dahi bulunabilecek bir şey değil; özellikle de Ankara Kızılay saldırısında kullanılan 200 kg gibi büyük miktarlarda…
Yani bu köşede daha önce iki ayrı yazıyla yorumlanan, Kızılay’dan bir önceki “Ankara servisler saldırısı”ndaki gibi oklar, bir kere daha Suriye istihbaratını işaret ediyor (yazılara link — Ankara Servisler Saldırısı 1 https://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/ankara-servisler-saldirisi-665603 ; Ankara Servisler Saldırısı 2 https://www.serbestiyet.com/yazarlar/firat-erez/ankara-servisler-saldirisi-ii-666382).
Savaşı çoktan insanlık dışı noktalara taşıdığı bilinen Suriye BAAS iktidarı ve istihbaratının bu son hamlesine dair bir başka gösterge de, Putin’in beklenmedik, herkesi şaşırtan “Suriye’den çekiliyoruz” kararı olabilir.
Rusya’nın bu kararı —
* Kırım ve Ukrayna’da sıkışmamak için;
* ekonomisi Suriyede sürdürülecek bir savaşı fonlamaya yetmediği için;
* ABD ile gizli bir anlaşma yaptığı için;
* Cenevre görüşmelerinde manevra yapabilmek için;
* Türkiye ile bozuşmak kaldırılamayacak sıkıntılar yarattığı için…
diye, hepsi oldukça mantıklı, tahminen biri veya birkaçı doğru önermelerle gerekçelendirilse de, hele ilân ediliş tarzı bakımından Putin’in aldığı viraj açık bir “tepkisellik” hissi uyandırıyor.
Rusya, Suriye meselesinde “haydut devlet” kavramının kıyısında çok fazla dolaştı ve varlığının soruna bir çözüm yerine yeni düğümler eklediğini farkedecek kadar da bölgede kaldı.
Yukarıda sayılan olası tüm gerekçelerden başka Putin, son Ankara Kızılay saldırısıyla net biçimde çekilen bir çizginin yanlış tarafında durduğunu açıkça farketmiş ve olaya “bardağı taşıran son damla” olarak bakmış, ayrıca “bir fırsat” olarak da değerlendirmiş olabilir.
Böyle olup olmadığını, ancak Rusya’nın Suriye meselesinde gelecekte alacağı tavra bakıp anlayabileceğiz.
Bunun Putin’in bir manevrası olduğunu, aslında Suriye’den çekilmek gibi bir niyeti olmadığını iddia edenler olsa da bu, hem 21. yüzyılın teamüllerine uymuyor, hem de ordusu ve uçaklarının Suriye’den çekilmesi fiilen başlamış durumda.