Avustralya’da federal hükümet sonunda 2050 yılına kadar ülkenin sıfır emisyon hedefini tutturacağını taahhüt etti. Hayvancılıkla uğraşanlardan, madencilere kadar türlü sektörü küstürmek istemeyen hükümet yıllardır bu sözü vermekten kaçınıyordu.
Bununla birlikte yıllardır meydanlarda eylem yapan –özellikle Avustralyalı gençler- milyarlarca hayvanın ölümüne ve yüzbinlerce kilometrekarelik ormanın kül olmasına sebep olan orman yangınları, daha sık meydana gelen sel ve tayfun dahil meteorolojik felaketler Federal Başbakan Scott Morrison’ın fikrini değiştirmesini sağlamamıştı.
Bugün İskoçya’da başlayan ve Birleşmiş Milletler’in düzenlediği iklim zirvesi COP26’ya yüzden fazla dünya liderinin katılması bekleniyor.
Atmosferi en fazla kirleten ülkelerden biri olan Avustralya’nın başbakanı Scott Morrison ise 2050 sıfır emisyon hedefini açıklamadan İskoçya’ya gitmesi durumunda menüde kendisinin olacağını bildiği için son haftalarda koalisyon ortağıyla pazarlıklar yapıyordu. Aylardır COP26’ya katılıp katılmayacağı sorularına kesin cevap vermekten kaçınan Morrison, organizatörü de kızdırınca hemen adım atmaya karar verdi.
COP26’nın İskoçya’da düzenlenmesinden dolayı organizatör doğrudan Kraliçe Elizabeth II oluyor, ki Liz, anayasaya göre buraların da patronu. Geliniyle sohbet ettiği bir görüntüde kraliçe, katılım sağlayıp sağlamayacağını söylemeyen dünya liderlerini “rahatsız edici” bulduğunu söyledi. Her tabağın 500 dolar olduğu göz önüne alınırsa, boşuna masraf yapmak istemiyor tabi.
Rahatsız edici liderler arasında en önde olan Morrison ise birkaç gün sonra koalisyon ortağına gerekli sözleri verip 2050 sıfır emisyon planını açıkladı. Aceleye getirildiği belli olan plana göre başbakan sıfır emisyon hedefini tutturmak için henüz keşfedilmeyen teknolojilere güveniyor. Parlamentoda yöneltilen sorulara, “Koronavirüs aşısının da geliştirileceğini bilmiyorduk” diye cevap veren başbakan, gelecek nesillere ne kadar güvendiğini de ortaya koydu.
Morrison’ın hedeflerini tutturmak için gençlerin, protesto düzenlemek yerine yeni teknoloji geliştirmesi gerekecek.
Morrison’ı rahatsız edici bulan tek kişi Kraliçe de değil. 90 milyar dolarlık denizaltı anlaşmasının iptal edildiğini benden bir iki saat önce öğrenen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, Morrison’ı görünce derin bir iç çekenlerden. ABD ve İngiltere’yle yeni nükleer denizaltı anlaşması imzaladığını öğrenince Avustralya’dan elçisini çeken Macron, o günden bu yana Morrison’ın telefonlarına cevap vermiyordu.
Birkaç gün önce Macron geri arayıp Morrison’ın kararının “güven zedeleyici” olduğunu ve artık iki ülkenin ilişkilerinin dostane seviyeye çekilebilmesi için Avustralya’nın bazı adımlar atması gerekeceğini söylemiş. Macron sonra da Avustralya’nın emisyon hedeflerini sormuş. Morrison’ın ne cevap verdiğini bilmiyoruz.
Ancak Macron’un batan denizaltıları hemen unutacağını sananlar yanılıyor. Bu hafta sonu İtalya’da düzenlenen G20 zirvesinde ABD Başkanı Joe Biden’la bir araya gelen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, denizaltı anlaşmasına ne kadar bozulduğunu yeniden dile getirdi. Biden’ın duruşunu da diplomaside “salağa yatma” olarak niteleyebiliriz. Avustralya ile nükleer denizaltı inşa anlaşmasının altına imza atan Biden, Fransa’nın gelişmelerden haberdar edilmediğini bilmediğini ve Fransa’nın Amerika’nın en yakın müttefiklerinden olduğunu söyledi.
Tüm sürecin “beceriksizce” yönetildiğini de dile ayrıca dile getirdi.
Amerika’nın en yakın müttefiklerinden Avustralya’nın “beceriksiz” başbakanı Morrison ise G20’de Macron’la görüştüğünü söyledi. Dediğine göre Macron biriyle konuşurken yanına gidip elini omzuna atıp “merhaba” demiş. Macron’un söylediklerini kendisinin basına açıklamasının yakışık almayacağını, Elysee Sarayı’ndan gelen açıklamaları takip etmemiz gerektiğini belirtti.
Ben size özet geçeyim. Morrison, Macron’un omzuna elini atıp, “Merhaba” der. Macron yavaşça kafasını yeni gelene doğru çevirir. Sonra omuzdaki ele doğru bakar. Morrison elini çeker. Macron’un gözleri tekrar Morrison’a doğru yönelir. Yaklaşık 20 saniyelik sessizlikten sonra Morrison, “Boris!” der ve İngiltere’nin başbakanına doğru gider.
Aslında ben, Boris Johnson’ı zamanımızın siyasi dehası olarak görüyorum. İngiltere Başbakanı Boris Johnson; Brexit, koronavirüs ve türlü belalardan pek de zarar görmeden çıkmakla kalmadı aynı zamanda denizaltı krizinde Fransa’nın tepki göstermediği tek lider oldu. ABD ve Avustralya’dan elçiler çekilirken İngiltere’deki Fransa elçisi yerinde durdu. Hatta Boris Johnson, Fransa’nın tepkisini abartılı bulduğunu bile söyledi.
Morrison’ın 2050 emisyon hedeflerine tam destek veren tek dünya lideri de Boris Johnson oldu. Morrison’ın ülkenin en önemli sektörlerini karşısına alma riskine rağmen sıfır emisyon hedefi açıkladığını belirten Johnson, Morrison’ın küresel ısınma planının “kahramanca” olduğunu belirtti. Kraliçenin de zaten katılmayacağı açıklandığı için bizim için Boris, kral adam…
G20 zirvesinde Morrison’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın omzuna elini atıp, “Yeni Zelanda’nın Kavala açıklamasına imza atmasına inanamadım!” dediği de belirtiliyor. Tamam belirtilmiyor ama kimse olmadı da demedi. Tamam, benim uydurmam ama bu devirde kimse bunun olmayacağını garanti edemez.
Morrison gibi Erdoğan da gelecek nesillere gerektiğinden fazla sorumluluk yükleyen bir lider. Kişi başına gelirin on bin doların oldukça altına düştüğü Türkiye’de, 2023’de kişi başına gelir hedefi 25 bin dolar. Belki de bor madeni, sonunda dedikleri gibi para edecek…
Bir de 2053 ve 2071 hedefleri var.
2050 veya 2071…
Bildiğimiz tek şey, şu anda ülkeleri yönetenler hedeflerin tutturulup tutturulmadığını sokaklarda onları protesto edenlerden öğrenecek.
Bakalım, iklim değişikliği yürüyerek duracak mı?