Ana SayfaYazarlarLaik nihilizmle sert laik kimlikleşmenin birlikte çözülüşü (1)

Laik nihilizmle sert laik kimlikleşmenin birlikte çözülüşü (1)

 

Beni nispeten düzenli izleyen okurlar bilecektir: Önemli bulduğum konularda kendi fikirlerimin takibini yapmaya, konuya dair her yeni olgusal gelişmede durumu yeniden özetleyip, o andan itibaren sürecin nasıl gelişebileceğini öngörmeye çalışıyorum…

 

Bu cümleden olmak üzere: Türkiye’de düzgün, kendine güvenen ve topluma alternatif olma güveni verebilen bir muhalefet yaratamamanın, dolayısıyla sürekli olarak yenilmenin laik sosyolojide yol açtığı koyu umutsuz, nihilist ruh hali, benim 2007’deki Cumhuriyet mitinglerinden bu yana izlediğim ve işlediğim bir tema…

 

Bu yıllar boyunca muhalefeti esir alan depresif ruh hali bazı gelişmelerle zaman zaman seyrelmiş bir görüntü verse de, esasen hiçbir zaman kaybolmadı. Hatta bir gün gelip kaybolacağına dair güçlü bir beklenti bile oluşamadı. (Muhalefetteki nihilist ruh halinin koyulaşma-seyrelme duraklarını, bu yazının pazartesi günü yayımlanacak ikinci bölümünde özetleyeceğim.)

 

24 Haziran 2018: Koyu bile değil, kopkoyu…

 

Arşivime baktığımda, laik nihilizmin takibine ilişkin son yazımı 24 Haziran 2018’deki Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimlerinin sonrasında kaleme aldığımı görüyorum. O yazıda koyu bile değil kopkoyu bir ruh hali tasvir etmişim:

“Bu defaki nihilizm öncekilerden daha ‘sağlam’, daha koyu bir görüntü veriyor. Bunun bir nedeni, her yeni yenilginin umutsuzluk birikimine marjinal katkısının bir öncekinden daha fazla olması.

“Bu ne demek? Hepimiz kendi kişisel hayatlarımızdan biliriz: Umutsuz, karamsar bir ruh hali içindeyken ortaya çıkan beklenmedik olumlu gelişmeler bizi yeniden canlandırır. Fakat onu yeni olumsuz gelişmeler izlediğinde umutsuzluğumuz, karamsarlığımız daha da yoğunlaşmış olarak geri döner bize…

 

“Laik sosyolojideki nihilist ruh halinin öncekilerden çok daha  koyu olmasının ikinci nedeni olarak da bu defaki yenilginin daha ‘sağlam’ olmasını ve beraberinde rejim değişikliğini de getirmesini sayabiliriz.” (“24 Haziran sonrası kitlesel depresyon”, Serbestiyet, 28 Temmuz 2018).

 

31 Mart seçimleri: Umutsuzluğun ilk kez dağılmaya yüz tutması

 

24 Haziran seçimlerini takip eden aylarda içine girilen kopkoyu umutsuzluk hali, önceki dönemlerle kıyaslanamayacak bir “sandığa gitmeme” eğilimine yol açtı, bunu hep birlikte izledik. Sadece bu ölçü bile 24 Haziran sonrası muhalefeti çevreleyen atmosferin, benzerlerinden daha karamsar bir ruh hali yarattığını anlamak için yeterliydi.

 

İşte bu koşullar altında idrak edilen 31 Mart 2019 seçimleri, muhalefetin nihilizm tarihinde ilk kez, en azından şimdilik geriye dönüşsüzmüş gibi görünen bir çözülmeye yol açtı, umutsuzluk ilk kez gözle görülür biçimde dağıldı.

 

Ne var ki, muhalefeti yıllardır etkisi altına alan nihilist ruh halinin kesin olarak ortadan kalktığını hâlâ söyleyemiyoruz. Bunun nedeni, “bu iktidar ne yapar ne eder her şeyi yine tersine çevirir” korkusu… Muhalefet, bu korku nedeniyle eski ruh halinden kesin olarak sıyrılmasını mümkün kılacak o son manevi hamleyi bir türlü gerçekleştiremiyor.

 

Bence bir zamanların “asker nasılsa bunlara iktidarı vermez, biz rahatımıza bakalım” tutumuyla, bugünkü “Bunlar asla iktidarı bırakmazlar, o nedenle boşuna yorulmayalım, boşuna umutlanıp hayal kırıklığına uğramayalım” tutumu arasında karakter farkı yok; bir madalyonun iki yüzü gibi…

 

İşin sevindirici yanı şu ki, bu bakış açısı muhalefet saflarında giderek güç kaybediyor, “her şeye kadir iktidar” inancı hızla çözülüyor.

 

Ne oldu da bu oldu?

 

Peki, bu noktaya nasıl geldik? Kimsenin beklemediği şey nasıl ve neden ortaya çıktı ve hiç bitmeyecekmiş gibi görünen o koyu umutsuzluk hali dağılmaya başladı?

 

Bu sorunun cevabı basit aslında: Öyle oldu, çünkü eski seçimlerin tersine iktidar çok hata yaptı, muhalefet ise yaptıklarının çoğunu doğru yaptı. Eski seçimlerde muhalefet, propagandasının merkezine kendi katı laik ideolojisini koyar, buradan geriye adım atmaz ve kaybederdi. Bu seçimde, tam tersi oldu, muhalefetin yaptığını iktidar yaptı.

 

Burada bir Kılıçdaroğlu parantezi açmak isterim: Galiba Kemal Kılıçdaroğlu baştan itibaren sert-laik ideolojiyle donanmış bir partinin seçim kazanamayacağına inanıyordu ve bu inanç doğrultusunda partisini adım adım daha esnek bir çizgiye getirmek için sabırlı bir uğraş verdi. Tabii bunun bir parçası da parti tabanını bu doğrultuda “eğitmek”ti. Kılıçdaroğlu’nun bunu önemli ölçüde başardığını bugün teslim etmeliyiz; Ekrem İmamoğlu, bu yeni çizginin en somut örneği olarak karşımızda duruyor.

 

Laik nihilizmden kurtuluşun “olmazsa olmaz” koşulu seçim başarısı, seçim başarısının olmazsa olmaz koşulu da “sert laik” kimlik taassubundan uzaklaşmaktı ve ikisi de gerçekleşti. Böyle bakıldığında, laik nihilizmle sert laik kimlikleşmenin neden birlikte çözülmeye başladığı daha iyi anlaşılabilir.

 

NOT. Girişte de belirttiğim gibi, pazartesi günü, muhalefetin üstündeki kara bulutların ilk kez dağılmaya yüz tutttuğu bu tarihsel anda, 2007-2019 arasında laik nihilizmin koyulaşma-seyrelme-yeniden koyulaşma evrelerine yol açan başlıca gelişmeleri kronolojik bir sırayla hatırlatacağım.

 

- Advertisment -