Edebiyat alanında eleştiri etkinliği sosyal medyanın kıskacında. Gerçi sosyal medyada yazılanlara eleştiri demek zor. Herhangi bir düşünceyi açıklamaktan, bir fikri ortaya koymaktan çok, bir tepkiyi çakıp geçmeye yarıyor sosyal medyada.
Geçtiğimiz gün Twitter’da, Oğuzhan Kayacan isimli bir şairin buzdokuz dergisinde “Ö” başlıklı şiirini yeren alıntılarla karşılaştım. Alıntı tabiri Twitter’da başka bir anlama sahip, bir başkasının oluşturduğu içeriği kendi yorumunuzu ekleyerek paylaşmaya yarıyor.
Kayacan da dergideki şiirini paylaşmış ve arka arkaya olumsuz yorumların saldırısına maruz kalmış. Hakarete uğramış, alay edilmiş. Düz, en kabasından, en adisinden hakaret… Sarkazm bile yok.
Şiire, özellikle günümüz şiirine ilginin azaldığı bugünlerde tek bir paylaşımın olumsuz bile olsa bunca yorum alması dikkat çekiyor. Evet, popüler söylenişiyle Kayacan’ı linç etmişler.
Amacım şiir yorumlamak ya da Kayacan’ın şiirine dikkat çekmek değil, ama edebiyat alanında az çok okuyup yazdığım için hedef tahtasındaki şiirin böyle bir linci hak etmediğini görebiliyorum. Hayır, öyle şiir bahsinde ‘zar atacak’ denkliğim yok, yanlış anlaşılmasın. Haddim belli. Fakat bir metnin hakareti hak etmediğini görecek, hatta bir insanın bir şiir yazdığı için hakarete uğramasının kabul edilemez olduğunu bilecek durumdayım.
Söz konusu olan genç bir şair, deneysel özellikleri olduğu söylenebilecek, yani belli riskleri göze alan bir şiir yazmış. Şiirin herhangi bir kesimin kutsalıyla, doğrusuyla, yanlışıyla ilişkisi yok, ki olsa bile linci haklı çıkarmazdı. Özel bir dergide yayınlanmış. Herhangi bir kamu kaynağı kullanılmamış, herhangi bir kayrılma yok. Şiiri basan, milyonlar satan bir dergi değil. Sadece o kişi, o şiiri yazıp paylaştığı için linçleniyor. Ya da sadece “o kişi” olduğu için Hepsi bu.
Az çok soruşturunca meselenin ‘şiir’ olmadığı, şiiri yazanın başka bir nedenle hedef tahtasına oturtulduğu gibi bir şeyler duydum. Yalnız bu daha da acı. Linç eden açısından da acı. Demek hedef aldığın kişinin kusur olarak gördüğün eylemiyle ilgili söz söyleme cesareti bulamamışsın ya da söz söyleyecek beceriden yoksunsun. Tenhada sıkıştırmaya çalışıyorsun. Demek alelade dedikodular bile linç tayfasının gevşek karakterini dalgalandırabiliyor.
Hakaret etmek kolaycılıktır. Hakaret eden kısa bir an kendini haklı sayar, halbuki sövüp geçmek için derin düşünmeye ya da zeki olmaya gerek yoktur. Düşünme sorumluluğunu üstünden atmıştır. Çürük tahtına kurulur ve hükmünü verir.
Geçmişte sosyal medya linçleri edebiyat ve sanat alanında kalıcı yaralar açabiliyordu. Elbette başka alanlarda da… Linç akbabaları çullandığında insanlar işinden olabiliyor, itibar suikastına uğrayabiliyor, yıllarca emek verdiği ortaya çıkardığı yapıtlar değersizleşebiliyordu. Artık linç denemeleri eskisi kadar işe yaramıyor. Bir yorumun linç niyetiyle yazılıp yazılmadığını çocuklar bile anlayabiliyor.
Anlamadığım şey şu: Bir insan, böyle bir linç girişimine dahil olmayı isteyecek kadar kendini nasıl düşürebilir? Linç niyetiyle yazılan yorumların çoğunda aslında hedefleriyle ilgili bir şey bilmedikleri, bir şey düşünmedikleri, eksik yorum ya da yanlış yönlendirmeyle bu noktaya geldikleri anlaşılabiliyor. İnsanın herhangi bir meselede olumsuz görüşleri olabilir, bir kişinin ya da kurumun yaptıklarını kınamak isteyebilir, bunu ifade edebilir. Yalnız linç yorumları kendini bariz şekilde ele veren bir formatta yazılıyor: Çoğunlukla içerikte hedef aldığı kişi ya da meseleyle ilgili hiçbir hakiki referans içermiyor. Linç edilen bir kişi olduğundan herhangi bir eser ya da metinden çok o kişiyle ilgili ifadeler oluyor.
Para karşılığı bir kişiyi linç edenleri az çok anlayabiliyorum, aşağılık ama kolay bir geçim yolu bulmuş olabilirler. Bu tür insanlara en fazla küçük hesapların peşinde koşan üç kağıtçılar gözüyle bakabiliriz. Ama sanat/edebiyat dünyasında olan ya da olma arayışındaki bir insan neden kendini böyle düşürür? Beğenmemek, eleştirmek, yerden yere vurmak elbette mümkün… “Herkes tükürüyor, ben ne duruyorum?” demek nedir? Bari bedava yemeyin şu şeyi.
Anladığım kadarıyla #metoo hareketinden beri bu tür linç girişimlerinin aslında yenilikçi bir tepki yöntemi olduğuna inananlar var. Halbuki ifşaya dayanan protestonun kurşunu tek atımlıktır. Umulan sonucu verdiği de kuşkuludur. Çünkü ortalık dumana boğulur, kimileri kim vurduya gider, hakikat kendi kendini imha eder. Galiba saldıranın kuyruğuna takılmak insan doğasında var. Kurdun izinden yürümenin koyun olmaktan kurtaracağını sananlar var.
Edebiyat, sanat ya da siyaset gibi alanlarda düşüncenin çokluğu ve zenginliği esastır. Düşüncelerin çatışması da yalancı uzlaşmalara yeğdir, çünkü ancak çatışan düşünceler yoluyla toplum ilişkileri yaşanabilir hale getirilebilir. Yalnız linç bir düşünce değil, bir düşünceyi ortaya koymanın yolu hiç değil. Karanlıkta tek başına yürüyen bir insanın üstüne çullanmaktan hiçbir farkı yok.