Ana SayfaYazarlarİlk üç madde polemiği

İlk üç madde polemiği

 

1982 Anayasasının 4. Maddesi uyarınca “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez”  ilk üç maddesi, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının sonuçsuz kalmasından yaklaşık iki yıl sonra, 1 Kasım genel seçimlerine giderayak yeniden polemik konusu oldu. Nedeni, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İMC TV’de katıldığı ve gazetecilerin sorularını yanıtladığı programda Kürt sorununun çözümüne, bu bağlamda anayasanın değiştirilmesine ilişkinolarak sarf ettiği sözler. 

 

Kürt sorununun çözümünün demokrasi ve özgürlükte yattığını belirten Sayın Kılıçdaroğlu, bunun için öncelikle “darbe hukukunun tamamen değiştirilmesi gerektiğini” vurguladı. İktidarın darbeye karşı olduğunu söylediğine ama darbe hukukunun devam ettiğine işaret eden CHP lideri konuşmasını “yüzde 10 barajını kaldıralım, YÖK'ü kaldıralım, seçim yasasını değiştirelim, lider sultasını kaldıralım, Anayasa'yı değiştirelim" diye sürdürdü. 

 

Anayasa değişikliğiyle ilgili sözü üzerine araya giren Banı Güven, Kılıçdaroğlu’na 2. ve 3. maddeleri anımsattı. Çünkü Kılıçdaroğlu, Uzlaşma Komisyonu’nda Yeni Anayasa çalışmaları devam ederken, mevcut anayasanın ilk üç (veya dört) maddesinin CHP’nin kırmızıçizgileri olduğunu açıklamıştı. Demokrasiden söz etmek, anayasayı değiştirelim demek kolaydı ama asıl önemli olan bu sözlerin altını doldurmaktı. Bu bağlamda da 2 ve 3. maddelerde değişiklik yapılması evrensel demokrasi ilkelerine uyum açısından önem taşıyordu kuşkusuz.

 

Kılıçdaroğlu, Banu Güven’in sorusunu “tabii, söyledik bütün bunları” diye yanıtlayınca, polemik de başladı. O soruya “tabii” demek, CHP’nin, bu maddelerle ilgili kırmızıçizgilerini kaldırdığı anlamına geliyordu. Ama böylesine önemli bir değişikliği laf arasına sıkıştırmak, söz konusu maddelerin nasıl yazılması gerektiği hakkında bir şey söylememek anlamsızdı. Bir yerde bir hata, bir “lapsus”, dil sürçmesi olabilirdi. Nitekim Kılıçdaroğlu aynı gün çıktığı NTV’de konuyla ilgili olarak bu kez “anayasanın ilk 4 maddesi bizim açımızdan tartışma konusu olmaz” dedi ve ekledi: “Çünkü kurucu iradenin iradesinin yansıdığı maddeler diye kabul ediyoruz biz onları. Laiklik ilkesi elbette yani Türkiye Cumhuriyeti evet demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Bu zaten benim gördüğüm kadarıyla bütün siyasi partilerinde bir anlamda ortak hedefi, ortak amacı gibi görülüyor. Burada da bir sorunumuz yok.”

 

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri, CHP’nin Yeni Anayasa çalışmaları sırasında yinelediği ve benim de evrensel demokrasi ilkeleri bakımından tekrar, tekrar eleştirdiğim kırmızıçizgilerini aynen koruduğunu gösteriyor. Keşke Kılıçdaroğlu’nun İMC TV’de sarf ettiği “tabii” sözcüğü CHP’nin bu konuda tutum değiştirdiğine işaret etseydi,  bu Türkiye demokrasisi açısından büyük bir kazanım olurdu.

 

Kabul etmek gerekir ki AK Parti’ye yakın medyada bu konuda tutarlı davranmadı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun NTV değil, İMC TV’deki sözlerini hedefe koydu, “PKK’ya yakın kanalda skandal sözler” olarak takdim etti. Bununla da yetinmedi kırmızıçizgilerden yana haber ve değerlendirmeler yaptı ve günlerdir de yineleyip duruyor. Bunlar seçime giderken MHP cenahından iktidar partisine oy kazandırır mı bilemem tabii ama anayasanın değiştirilemez maddelerini savunur pozisyona savrulmanın AKP açısından ilkesel temelde bir geriye gidiş olduğunu hatırlatmakta yarar var.

 

Geriye dönüş dememin nedeni, Yeni Anayasa çalışmaları sırasında sadece HDP değil, AK Parti temsilcilerinin de CHP’nin (tabii MHP’nin de) bu maddelerle ilgili kırmızıçizgilerini eleştiriyor olmasıydı. Aralarında şahsen tanıdıklarımın da olduğu bazı AK Parti milletvekilleri haklı olarak bu maddelerde değişiklik yapılmasından yanaydı. Örneğin 2013’te CHP’li Prof. Süheyl Batum’un “bizler asli kurucu değiliz. Yeni anayasa yapamayız. Dolayısıyla ilk üç madde ile onu koruyan 4. maddeye dokunamayız” sözlerine AK Parti milletvekili Mustafa Şentop tepki göstermişti.

 

Sayın Şentop, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, Yeni Anayasa yapmak için bir araya geldiklerini, millete de bunu söylediklerini hatırlatmış ve anayasanın 4. maddesinin, “ilk üç maddenin noktasına, virgülüne dokunamazsınız”demediğini belirtmiş ve “etik tutarlılık” çağrısı yapmıştı. Şentop şöyle devam etmişti: “İlk üç maddeyi dokunulmaz, değiştirilmez hale getiren bu kararı veren Mili Güvenlik Konseyi'dir, 12 Eylül darbesini yapan beş generaldir. Danışma Meclisi'nde bile sadece 1. madde değiştirilmez maddedir. 2. ve 3. maddeyi de değiştirilmez yapan beş generalin verdiği son karardır.(…) Ama metinde, üslupta, ifadede değişiklik yapılabileceğini zımnen kabul etmişler, öyle gözüküyor.”

 

İlk üç maddede nasıl değişiklik yapılmalı?

 

Kabul etmek gerekir ki anayasanın özellikle “Cumhuriyet’in nitelikleri” başlıklı 2. maddesi evrensel demokrasi ilkeleri açısından sorunludur. Madde, Cumhuriyet’i şöyle tarif ediyor: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

 

Bu cümlede özellikle Cumhuriyet’e, milliyetçilik gibi kurumlara değil, kişilere özgü nitelikler atfetmek doğru olmadığı gibi, ayrıca değiştirilmesi gereken uzun başlangıç bölümünde yer alan ama önemli bir bölümü zaten anayasanın çeşitli maddelerinde düzenlenmiş olan ilkelerle bağlantılı kılmak teknik olarak sorunlu görünüyor.

 

Demokratik bir anayasada, devletin milliyetçilik, sosyalizm veya herhangi bir ideolojiye bağlı olması düşünülemez. Böyle bir ideolojik bağlılık, devlet nezdinde bu ideolojiye bağlı olmayan yurttaşların en azından “makbul” olmadığı gibi bir sonuç doğurur ki böyle bir yaklaşımı demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değildir. Sonuç olarak bu maddenin Yeni Anayasa’da basit olarak şöyle yazılması çok daha kapsayıcı ve demokratik olur:

Türkiye Cumhuriyeti evrensel demokrasi ilkelerine ve insan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

 

Mevcut anayasanın 3. maddesine gelince, 1. fıkrası “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. “ demektedir. Anlaşılıyor olmakla birlikte, bu fıkrada “resmi dili Türkçedir” şeklinde bir değişiklik yapılmak suretiyle resmi nitelik taşımamakla birlikte Türkçe dışındaki dillerin öğrenimi ve bu dillerde eğitimin önünün tıkanmaması çok daha uygun olur.

 

Görüldüğü gibi, ilk üç maddede değişiklik, “kurucu irade böyle istedi biz dokunamayız” türü anlamsız gerekçelerle polemik yapılacak bir konu değildir. Demokrasilerde “yurttaşların hak ve özgürlüklerini ve yasama, yürütme ve yargı erklerinin yetki ve işleyişini tarif eden devletin temel yasası” olarak tanımlanan anayasalar sonuç itibariyle sosyal sözleşmelerdir. Toplumlar tarafından yapılır ve zaman içinde değişen toplumlar tarafından değiştirilirler.

 

Anayasaların değiştirilmesinde beşte üç veya üçte iki gibi nitelikli çoğunluklar aranır elbette ama bir dönem için değiştirilemeyeceği düşünülen maddelerin hiç değişmemesi fiilen mümkün olmadığı gibi doğru da değildir. Anayasalar yaşayan toplumlar için yapıldığına göre bugün artık hayatta olmayanlarca konulan kuralların gelecek bütün kuşakları da bağlayacağını düşünmek doğanın kurallarıyla nasıl bağdaşabilir ki.

 

Anayasamızın ilk üç maddesiyle ilgili tartışmalara dönecek olursak, bu maddelerin evrensel demokrasi ilkelerine uygun olarak değiştirilmesinin Türkiye için yararına inanıyorsak, bunu kim savunuyorsa, Sayın Kılıçdaroğlu veya bir başkası, sonuna kadar desteklememiz gerekir. Vebugün bu noktada olmayan ama yarın bu görüşümüze katılan olursa yapmamız gereken, onu döneklikle suçlamak değil, doğruyu bulduğu için alkışlamak olmalıdır elbette.

 

- Advertisment -