Siyasi ve toplumsal alanda birbirinden farklı yüzler biçiminde tezahür etseler de paralel örgüt ile PKK aynı madalyonun parçası. Devleti içeriden ele geçirmeye hedefleyen paralel örgüt, 17-25 Aralık’ta başarısız olunca daha “dışarıda” duran, yedekte bekletilen PKK harekete geçirildi. Bu, içeriden ele geçirilemeyen devleti, dışarıdan PKK’yla yıkmaya çalışmaktı. Gülen ve PKK, farklı kulvarlarda yola çıkmış ayrı örgütler olsalar da, 40 yıldır aynı hedefe doğru yol alan ikiz kardeş gibiler. Farklı görünmeleri, iki ayrı enstrüman olmalarından kaynaklanıyor; dikkatli bakıldığında bu iki yapının da aynı doğum izini taşıdığı görülecektir; ikisini de piyasaya süren, doğuran güç aslında aynı.
Paralel örgüt, Erdoğan’ı “teknik nakavt” etmeye çalışırken, ‘içeriden’ bir yol izledi. PKK ise Gülen’in “teknik” yoldan başaramadığını, terörle savaş meydanında tamamlamaya çalışıyor. Paralel ve PKK’nın “Erdoğan düşmanlığı”nda buluşması aslında ne tesadüf, ne de konjonktürel. Erdoğan, çözüm sürecini başlattığı sırada paralel örgüt tarafından tutuklanmak istendi; Cemaat, tutuklama sürecini nasıl başlattı, dersiniz? Erdoğan, nasıl “dönemin Başbakanı” olacaktı? Tabii ki PKK’nın, Erdoğan’ı tutuklaması için Cemaat’e verdiği “Oslo tutanakları” ve “Protokoller” ile… Bugün hâlâ Oslo tutanaklarının sızdırılmasıyla ilgili türlü türlü hikâyeler uyduruluyor. Alman, İsrail yahut İngiltere istihbaratlarının sızdırdığı yönünde izahatlar hayli fazla. Oysa Oslo tutanaklarını paralel örgüte veren PKK’dır; amaç ise Erdoğan’ı “vatana ihanetten” tutuklatmaktır. “İmralı zabıtları”nın sızdırılması da benzer bir kurgunun parçası; HDP, İmralı’daki görüşme tutanaklarını sızdırarak Erdoğan’ı vurmaya çalıştı. İmralı zabıtlarını Milliyet’i kullanarak yayınlayanlar ise Hasan Cemal ve Can Dündar’dan oluşan çeteydi. Medyadaki bu çete, Gezi’den bu yana milleti Erdoğan’a ve dahi devlete karşı kışkırtmaya çalıştı. 17-25 Aralık darbesinin arkasında saf tutan bu kişiler, darbe başarısızlığa uğrayınca da PKK’nın başlattığı “devrimci halk savaşı”na katıldılar. Hem Gülenci, hem PKK’lı olmayı tek bünyede nasıl birleştirebildiler?
Elbette, Paralel örgüt ile PKK gibi aynı “dava”nın misyonerleri oldukları için.
Cem ile Can
Can Dündar’ın tutuklanmasına tepki gösterenlerin Cem Küçük’ün 7,5 yıl hapisle cezalandırılmak istenmesine sessizliği nedendir? Bu ciddi bir tutarsızlık değil mi? Can gazeteci de Cem değil mi? Hükümete yakın çevrelerde Can Dündar için gözyaşı dökmeyen neredeyse kalmadı; ama Cem’i hapse göndermeye çalışan Aydın Doğan’ın için tek kelime edene daha rastlamadım. Ne yazık ki, medyada neye kızıp neye tepki vereceğimize, neye sevinip neye kızacağımıza hâlâ Doğan merkezli bir yazar grubu karar veriyor. Can Dündar için neredeyse bütün Türkiye’yi gözyaşına boğmaya çalışırlarken, Cem’i de davul zurnayla cezaevine göndermek istiyorlar. Tamam! Can Dündar’ı içeriden çıkarmak için bütün gazetecilik edebiyatını parçalayabilirsiniz ama bunu yaparken hiç olmazsa Cem’i içeri tıkmaya uğraşmayın; arada bir de Cem’in tepesinde sallanan hapis tehdidi için bir kelam edin.