Geçen hafta “bir iklim aktivisti” olarak Greta Thunberg’den bahsetmiştim, “bir aspergerli” olarak Greta Thunberg’den bahsetmeyi de bu haftaya bırakmıştım.
O zaman asperger ile ilgili birkaç kitabî bilgiyle başlayalım.
Asperger terimi, Hans Asperger adlı Avusturyalı bir çocuk doktorundan kaynaklanıyor. 1944 yılında tedavi amacıyla kendisine gelen çocukların arasında benzer özellikleri gösteren ve benzer sorunları yaşayanları sonradan “Asperger sendromu” olarak anılacak bir sınıflandırmaya tabii tutmuş. Sendromun tanımlandığı zamanlarda üç konu kriter olarak kabul edilmiş: Sözel olmayan iletişim becerisi eksikliği, empati kurma zorluğu ve yaşıtlarına göre fazlaca sakar olmaları.
İzleyen yıllarda yapılan araştırmalarda, asperger, otizm spektrum bozukluklar arasında kabul edilmeye başlanmış. Malûm, otizm, doğuştan getirilen, çok geniş bir yelpazede farklı beyin işleyişlerine işaret ediyor ve en önemli ayırt edici özelliklerinden birisi sosyal iletişimde yaşanan sorunlar.
Türkiye’de hâlâ bir eksiklik olarak görüldüğünden olsa gerek, “aspergerli ünlüler” gibi bir listemiz yok. Ama özellikle batı dünyasında, sık sık tarihteki ya da günümüzdeki ünlü kişiliklerin asperger olduğuyla ilgili tahminler yapılıyor, teşhisler konuyor. Aspergerlilerin bu “normal dışı” durumla başa çıkabilmek için bazen tüm hayatlarını kabusa çevirebilecek ölçüde çok yaşadıkları zorlukları bir kenara koyarsak, batıda bu konu, birçok başarının ve ufuk açıcı metodolojinin sebebi olarak, dolayısıyla bir güç olarak biliniyor.
Kimlerin adı geçiyor? Wolfgang Amadeus Mozart, Lewis Carroll, Charles Darvin, Pablo Picasso, Albert Einstein, Andy Warhol, Nicola Tesla ve aklınıza gelebilecek, dünyanın bugünkü dünya olmasını sağlayan bir dolu başka insan… Günümüze doğru yaklaşıldığında yine “mühim” isimler ile karşılaşıyoruz: Steve Jobs, Stanley Kubrick, Bill Gates, Tim Burton, Steven Spielberg…
Yani, herhangi bir alanda farklı bir düşünme yöntemi geliştirdiyseniz, dar bir alanda fevkalade derin bilgileriniz varsa, sonuç almaya meraklıysanız, odaklandığınız konuda mükemmellik ile ilgili takıntınız varsa, rutinleri saplantılı olarak seviyorsanız, üstüne bir de sosyal ilişkilerde beceriksizseniz, aspergerli olabilirsiniz.
Kuşkusuz yukarıda saydığım kişilerin aspergerli olup olmadıkları fazlaca spekülatif mevzular. Zihinsel farklılıkları tanımlamak, “bağlantısallık” bilgi kuramının hayatımıza hızla girdiği günümüzde, beyin işleyişindeki konfigürasyon farklılığı gibi statik bir bilgiden net bir sonuç çıkarmak çok zor. Dolayısıyla, herkesin az ya da çok “asperger” ya da “otizmli” ya da “atipik” olarak tanımlanabilecek özellikleri olabilir.
Benim asperger ile temasım da, iletişimde yaşadığım bir sorunla başlamıştı. Söylenenleri olduğu gibi algılıyordum, söylediklerimin olduğu gibi anlaşılacağını sanıyordum. Yapılanlar ortadayken, “nezaket” adı altında imalar yoluyla başka şeylerden bahsedilmesine anlam veremiyordum, herkesin bildiklerini açıkça ifade ettiğimde neden “nezaketsiz” kabul edildiğimi anlayamıyordum.
Bu konuda hâlâ tam ikna olmuş sayılmam ama bir zamanlar biraz araştırıp okuyunca, gördüm ki, bu “iletişememe” halim, en azından aspergerliler ile paylaştığım bir yöntem ve hayatı algılamamızda başka yöntemler kadar geçerli olabilir. Aspergerlilerin en önemli özelliklerinden birisi ima dünyasına yabancı olmaları ya da toplumda genel olarak bilinmeyen, kendilerine ait metaforlarının olması.
Greta Thunberg’in dünyaya nasıl büyük bir azimle sahip çıktığını görüp de, bu azmini bir aspergerli olmasına borçlu olduğunu düşünmemek çok zor. Herhangi bir konuşmasını izleyin, şu saydığım tipik aspergerli özelliklerini neredeyse elle tutulacak kadar somut göreceksiniz: Yüksek odaklanma gücü, karşısındakilerin sıkılıp sıkılmadığını umursamamak yani empati kurma ihtiyacı hissetmemek, gözlerini kaçırmak, sıradışı bir tonlamayla konuşmak, “başkalarının bakışları”nı kafaya takmamak, yüksek “adalet” duygusunun herkes tarafından paylaşılmadığını algılama konusunda zorlanmak.
Greta, iklim krizi gibi bir gerçeği, derli toplu anlatırsa, herkesin anlayabileceğini ve yapılması gerekenlerin yapılacağını düşünüyor. Yani dünya ile samimi ve doğrudan bir ilişki kuruyor ve metaforlar dahil, herhangi bir ön yargısı yok, bu konularda hiçbir şekilde ödün vermiyor.
Bir grup insanı “atipik”, “anormal” vs olarak tanımlayınca, otomatik olarak “normal”i de tanımlamış oluyoruz. Fazla derine girmeye gerek yok bence, “normal” çoğunluğun olduğu yerdir. Dolayısıyla aspergerli, otizmli ya da bir şekilde nörotipik olmayanların çoğunluk ile aynı yerde durmadıkları için, farklı şekilde söyleyecekleri farklı sözleri ve ufuk açabilecek başka düşünce biçimleri olduğu için, “anormal” kabul edilmesini “normal” buluyoruz. Kimsenin aklına, o bir zamanlar mizah dergilerinde sıklıkla kullanılan soru gelmiyor gibi görünüyor: “Kime göre, neye göre?”
Normal annelerin ve normal babaların, normal çocuklarının okuldaki atipik öğrencilerle birlikte olmasından dehşet duyduklarını görüyoruz bazen. Bence, duydukları dehşetin esas nedeni, çoğunluk olmaktan başka tutunabilecekleri dallarının olmaması. Çoğunlukta oldukları yerde, normalin daha kıymetli olduğu yerde, herhangi bir yeterlik sorgulaması yapılmadan “nispeten” yaşayıp gitmeyi istiyorlar sanki. Aslında iki dakika bir aspergerli gibi doğrudan düşünebilseler, normalin, çok da tatsız tuzsuz bir şey olduğunu anlayacaklar.
Otizm ile haşır neşir olanların ileri sürdüğü “nörodiversite” kavramı var. “Nörodiversite” bize herhangi bir beyin konfigürasyonunun “normal” kabul edilmesine gerek olmadığını söylerken, aslında şu güzel ifadeye işaret ediyor: Farklılıklar sahip çıkılması gereken zenginliklerdir.
Bana kalırsa, Greta Thunberg gibileri bizi hayrete düşürüyor ve bu nedenle hayran kalıyoruz onlara. “Hayret” ve “hayranlık” kelimelerinin aynı kökenden geldiğini İhsan Oktay Anar’ın “Kitab-ül Hiyel” kitabında okumuştum ilk kez:
“Gâilevî adında bir âlim, onlara gök kubbenin değil de aslında dünyanın döndüğünü söyleyip kafalarını alt üst edince zavallıya çektirmediklerini bırakmamışlardı. Çünkü Arabîde aynı kökten gelen “hayret” ve “hayranlık” sözcükleri onların lügatında yoktu ve onlar mucizelere şaşmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Nitekim, dünyanın döndüğüne en sonunda kafaları basınca bu kez de buna hayret etmekten vazgeçmişlerdi. Aynı şekilde onlar, düşlerini anlatanlara da kızıyorlardı. Çünkü düşler, onların gerçeklik duygularına aykırıydı. İşin kötüsü onlar, kendi gerçeklik duygularına gerçeğin ta kendisi diye bakıyorlar, aşina oldukları ve şaşırtıcı bulmadıkları her şeye gerçek diyorlardı. Oysa bu, gerçekdışı olanın tanımının ta kendisiydi. Çünkü Dünya’nın kendisi, bir mucize olarak, düşlerden kat be kat daha şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcıydı.”
Bu sözlerin üzerine söz düşmez ama yine de geçen hafta söylediklerimi biraz değiştirip buraya ekleyerek bitireyim yazıyı. Cahil cesaretimle aspergerli olduğuna kanaat getirdiğim İhsan Oktay Anar’ın incelikle anlattığı bu mucizevî dünyanın, bizi her daim şaşırtan ve kendilerine hayran bırakan gerçek sahipleri, tüm samimiyetleri ve müdanasız tavırlarıyla Greta Thunberg gibi aspergerliler, otizmliler ve beyin işleyişindeki farklılıklardan dolayı “normal” kabul edilmeyenlerdir belki de. En azından, biz normallere göre hisselerinin daha çok olduğu kesin.