Ana SayfaYazarlarMekanın gerçek sahibi Greta Thunberg

Mekanın gerçek sahibi Greta Thunberg

 

“Zaman Tüneli” 70’li yıllarda TRT’de gösterilen o şahane naif bilim kurgulardan biriydi. Her bölümde, dizinin başrol oyuncuları “tarih” diye bildiğimiz önemli olaylardan birinin gerçekleşmesinin önündeki engellerin kaldırılması için ya da bazen, hiç dolambaçlı yollara girmeden, doğrudan dünyanın sonunun gelmesini önlemek için “zamanın sonsuz koridorlarında” dolaşıp dururlardı.

 

Şahane olan yanı; her zaman başaracaklarını bilirdiniz, çünkü dizide telaffuz edilen 1968 yılına gelinmişti ve dünyanın sonunun henüz gelmemiş olduğu kesindi, tarih de bize öğretilen şekilde akmıştı, yani bazı kötülükler, insanlığa karşı işlenecek suçlar mutlaka savuşturulurdu. İyi insanlar ne yapıp ederler, buna asla izin vermezlerdi!!!

 

Bu iyilik dolu insanlar fikrinin daha da naif olduğunu kabul etmek gerek ama dizinin benim naiflik olarak bahsettiğim esas yanı, o izaha muhtaç olduğu halde hiç de açıklanma gereği duyulmadan çekilmiş acayip sahneleriydi. Helezonlar, spiraller, “iki Amerikalı bilim adamı”nın zaman yolculuğu esnasında boşlukta taklalar atarak geçtikleri ebruli tüneller… Bu garip yolculuk görüntülerinden sonra tarihin önemli bir anına paldır küldür düşmeleri…

 

O tarihi anlara nasıl gidildiği hakkında bir mantıklı açıklama bulunmazdı, yerin yedi kat altında binlerce kişinin çalıştığı bir askeri üsde çok gizli bir proje olduğunu bilirdik bu “zaman yolculuğu” meselesinin. Yanyana dizilmiş çok sayıda tüplü televizyonlara benzeyen ekranlarda sürekli bir takım grafikler, karlanmalar vs belirir kaybolurdu. Kahramanlarımız fırlatılıp atıldıkları her bir vakte intibak etmek için olsa gerek, önce bir üstlerini başlarını silkelerler, zamanda yolculuğun isini pasını atarlar, sonra da nerede ve tabii daha önemlisi hangi zamanda olduklarını, görevlerinin ne olduğunu anlamaya çalışırlardı. Geçmişle olan randevularına her zaman çok sadıktılar, tam en doğru zamanda orada olurlardı. Ne de olsa dünyamızı kurtarmak gibi bir misyon hiç de küçümsenecek bir şey değildi! Bir kez daha hayatımız onların elindeydi!

 

İki hafta önce, Greta Thunberg’in, 1898 yılında bir altın madeninin önünde fotografı çekilmiş olan bir genç kıza “tıpatıp” benzemesi dolayısıyla, bir zaman yolcusu olduğu ve 1800’lerin sonlarına gittiği gibi, günümüz dünyasına da ileriki bir zamandan bizi kurtarmak amacıyla gönderildiği üzerine “Zaman Tüneli” dizisi gibi şahane naif söylentiler sosyal medyada paylaşılmaya başlandı.

 

Konu dizinin kurgusuna çok uygun. Önümüzdeki, mesela bir yüzyıl içinde, dünyanın sonu gelecekse bunun iklim değişikliğinden kaynaklanması en büyük ihtimal gibi görünüyor. Zamanında, aynı sona yönelik galip ihtimal nükleer savaşken herkesin duyduğu endişe de yok ortalıkta üstelik. Ne de olsa ağır ağır bir sona erme durumu, endişeyi de zamana yayma imkânı veriyor. Dolayısıyla işin başa düştüğünü fark eden Greta Thunberg, gelecekten günümüze geliyor ve olanca ciddiyeti ile bize soruyor: “Bu ne cüret?”

 

Uzun adıyla Greta Tintin Eleonora Ernman Thunberg, önümüzdeki Ocak ayında 17 yaşına basacak İsveçli bir genç kız. 2011 yılında 8 yaşındayken iklim krizi hakkında öğrendiği bilgiler Greta’nın kafasında büyük bir çelişki yaratıyor. Bu bilgiler doğruysa neden herkes bu kadar rahat? Doğru değilse, bunca bilim insanı neden yalan söylüyor? Dünyanın sonu geliyorsa ve şimdiden harekete geçerek bunun önlenmesi ihtimal dahilindeyse, neden kimse bir şey yapmıyor? Koskoca adamlar kadınlar neden bu kadar duyarsız? Hayatta kalma içgüdüsü bile para ve gücün önüne geçemez mi?

 

Greta bir şeyi düşünüp de içine atacak biri değil. Dolayısıyla vegan olmak, geri dönüşüm, uçağa binmemek gibi karbon salımını azaltacak konularda hassas olmaları gerektiği hakkında aile bireylerine yükleniyor. Bu yüklenmeler başlangıçta pek sonuç vermiyor. Daha sonra Greta’nın meşhur “Geleceğimi çalıyorsunuz” argümanı devreye giriyor. Opera sanatçısı annesi daha fazla dayanamıyor, uluslararası kariyerini bir kenara atmak uğruna uçak yolculuğu yapmamaya karar veriyor. Bu, Greta açısından ilgi alanında etkisinin de olabileceğini gösteren bir ipucu oluyor.

 

Sonraki aşamada, ülkesindeki siyasetçilere kafayı takıyor. Önce, düzenlecek olan seçimlere kadar her gün, seçimlerden sonra ise her Cuma günü iklim krizine dikkat çekmek için “okul boykotu” yapıyor. İlk zamanlarda tamamen yalnız başına. Yavaş yavaş başladığı bireysel eylemleri, sosyal medyada dikkat çekiyor ve 2018 yılının başlarında artık dünyanın en etkili “iklim aktivisti” haline geliyor.

 

2018 Aralık ayına gelindiğinde, dünyada 300’e yakın şehirde 20.000 civarında öğrenci Greta Thunberg’in okul boykotuna katılıyor. 2019 yılında ise milyonlarla ifade edilen sayıda orta öğrenim öğrencisi artık zamanımızın kalmadığı konusundaki endişelerini ve iklim krizi için hemen harekete geçilmesi isteklerini Greta’nın başlattığı okul boykotuyla gösteriyorlar. Bu öğrencilere yine milyonlarca yetişkin de eşlik ediyor.

 

Greta Thunberg bir yandan da önemli toplantılarda iklim konusunda kayda değer konuşmalar yapıyor. 2019 Ağustos ayında Birleşmiş Milletler İklim Zirvesine katılmak üzere, zahmetli ama çok medyatik bir yelkenli yolculuğuyla okyanusu geçiyor ve New York’a varıyor. Sonrasında BM konuşmasını, Trump dahil siyasetçilere attığı “Bu ne cüret?” bakışlarını hepimiz biliyoruz artık. Belki de dünya çapındaki hiçbir karar alıcının ya da siyasetçinin karşılaşmak istemedikleri soru bu. Doğrudan sorulunca daha da etkili. 16 yaşında bir genç gözlerini kaçırarak ama dehşet içinde sorunca, daha da sorumluluk yükleyici.

 

Greta Thunberg, işte bu şekilde, sanki zamanda seyahat edip, gelecekten, iklim krizinin artık çoktan savuşturulmuş olduğu yıllardan günümüze, yani küresel iklim değişikliği hakkındaki bütün kırmızı çizgilerin birer birer aşıldığı yıllara, bir çözüm bulunmasını garanti etmek amacıyla fırlatılmış gibi duruyor. Zaman yolculuğu var sayımını bir kenara bıraksak bile, Greta’nın dünyanın kalan zamanlarına nasıl sahip çıktığını görünce, “mekanın gerçek sahipleri”nin kimler olabileceği hakkında önemli bir fikre ulaşıyoruz.

 

Nobel Barış Ödülü adaylığını, aldığı ödülleri, çağrıldığı konferansları ve tabii ki, en çok da böylesine tanınan ve karşı durulması güç bir aktivist olmasını dikkate aldığımızda, dünya kamu oyunu etkilediğini de çok açık görebiliyoruz. Özellikle Avrupa’da, iklim krizi konusunda konuşmazlarsa, konuşmanın eksik kalacağını düşünen siyasetçilerin sayısı hızla artmış son yıllarda.

 

Greta Thunberg “Tabu” oyunundaki kartlardan birinin konusu olsaydı, kullanılmaması gereken kelimeler, “iklim”, “aktivist”, “okul boykotları”, “BM konuşması” ve tabii ki “asperger” olurdu.

 

Ama ben, bu yazıda özenle kaçındım Greta Thunberg’in kimilerine göre bir bozukluk kimilerine göre ise muhteşem bir güç olan aspergerli biri olduğundan bahsetmekten. Aslında dünyaya ve insanlığın problemlerine bakış açısını ve bu büyük eyleme azmini önemli ölçüde bu farklılığına borçlu görünüyor. Kendisi de bunun bir “süper güç” olduğunu ifade ediyor zaten.

 

Otistik spektrumda yer alan ve beynin biz “normal” insanlara göre farklı işleyişine işaret eden asperger sendromundan ve “bir aspergerli olarak Greta Thunberg”den bahsetmeyi gelecek haftaya bırakmak istiyorum, ama muhtemel ana fikri şimdiden söylemeliyim: Dünyanın gerçek sahipleri, tüm samimiyetleri ve müdanasız tavırlarıyla Greta gibi aspergerliler, otistikler ve beyin işleyişindeki farklılıklardan dolayı “normal” kabul edilmeyenlerdir belki de. Ya da en azından normal insanlar kadar payları vardır bu mekanda.

 

- Advertisment -