CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci ve belgesel yapımcısı Günel Cantak’ın “Bay Kemal ve İttifakları” adlı belgeselinin ilk bölümünde; Kürt meselesi ve HDP’nin rolüne ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İktidarın, 2013-2015 çözüm sürecindeki stratejisini eleştiren Kılıçdaroğlu, Kürt meselesinin meşru bir organ olan HDP ile çözülebileceğini belirtti.
“Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözmediği bir Kürt meselesi var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. Devlet dediğiniz kurum gayrimeşru bir organla muhatap olmaz. Erdoğan, bunu yaptı. Devleti, İmralı ile muhatap kıldı. Mesela İmralı meşru bir organ değil. Meşru organ kimdir? HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz. Halkın desteği var, parlamentoya gelmiş, dolayısıyla parlamentonun içinde bulunuyor, görevini yapıyor.”
Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri çok önemli; bir taşla birkaç kuşu yerinden oynatması ve iktidarı, muhalefeti ve HDP’yi yeni siyasi pozisyonlar almaya itmesi muhtemel. Konuşmanın önemine birazdan değineceğim ama öncelikle bir itirazımı dillendireyim. “Devlet, gayrimeşru organlarla muhatap olmaz” ifadesi, Türkiye siyasetinde çok kullanılan bir ezber; ancak gerçeği yansıtmıyor. Kürt meselesi benzeri sorunlarla karşılaşan her devlet, sahadaki bütün aktörlerle doğrudan ve dolaylı olarak görüşür.
Çözüm sürecinde de Erdoğan’ın, Kandil ve İmralı ile konuşması yanlış değildi. Konuşmaların muhtevasına ve metoduna dair bazı eleştiriler yapılabilir. Fakat eğer gaye çözüm ise “İmralı ile görüşülmemeliydi” demek bir anlam taşımaz. Zira bundan bir çözüm çıkmaz. İktidarı, vakti zamanında doğru yaptığı bir iş üzerinden eleştirmek de muhalefete fayda getirmez.
Güçlü hamle
Bu itirazı kayda geçirmekle birlikte Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasıyla güçlü bir hamle yaptığını da belirtmeliyim. İki açıdan: İlki, Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesini tekrardan kamuoyunun gündemine taşımasıdır. “Kürt sorunu yoktur” ifadesinin iktidarın resmi söylemi haline geldiği ve yoğun bir propaganda ile topluma kabul ettirilmeye çalışıldığı bir vasatta, sorunun varlığını ve siyasetin bunu çözme yükümlülüğünü hatırlatmak değerlidir.
Kılıçdaroğlu’nun bu tutumu, Kürt meselesinde partisinin ve içinde bulunduğu ittifakın duracağı yeri etkileyeceği gibi iktidarı da yeni bir siyasi tutum almaya zorlayabilir. Keza ana muhalefet liderinin yaptığı vurgu, Kürt meselesinin halının altına süpürülmesini zorlaştırıp bu sorunun birçok boyutuyla ele alınmasına daha meşru bir zemin de sağlayabilir.
İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun, kapatılmaya çalışıldığı ve şeytanlaştırıldığı bir ortamda HDP’nin meşru kimliğinin altını çizmesidir. Halktan destek alan ve Meclis’te temsil edilen bir parti olarak HDP’nin, sorunun demokratik yolla sulha kavuşması için hayati işlevler üstlenebileceğini belirtmesidir.
Çözümün adresi
HDP’nin varlığını anlamı kılan en önemli unsur, Kürt meselesinde siyasi kapıları açma potansiyelidir. Seçmenlerini ona bağlayan nedenlerin başında, kendi kimlik ifadelerini HDP’de bulmaları ve HDP’nin parlamentodaki varlığının çözüme giden yolu kolaylaştıracağına inanmaları gelir. HDP, bu bağlamda, gerçekten de mühim bir misyon yüklenebilir. Lakin bu da iki faktöre bağlı:
Biri, diğer siyasi aktörlerin HDP’ye nasıl muamele ettiğidir. HDP siyasetin içinde normal ve meşru bir aktör olarak konumlandırıldığı ölçüde, siyaseten kendisinden beklenenleri yerine getirme gücü artar. HDP, kriminalize edildiğinde ve kıymetsizleştirildiğinde ise etkisi ve yapabilecekleri azalır.
Diğeri ise, HDP’nin kendisine ne kadar önem ve değer atfettiğidir. Siyasi olarak bu yükü almaya ve meşru bir muhatap olarak oyuna sokulmak istendiğinde bu rolü üstlenmeye hazır olup olmadığıdır. Bu yazı kaleme alındığı esnada Kılıçdaroğlu’nun açıklamasına dönük HDP’nin yetkili makamlarından herhangi bir cevap gelmiş değildi. Ancak partinin Eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, şöyle bir tweet attı:
“Kürt sorununun çözümünün yegâne muhatabı HDP değil ama bu sorunun çözümü adına bugün demokratik siyaseti var eden ve kolaylaştıran başlıca aktör HDP’dir. Ama asla unutulmaması gereken şey demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır.”
“Asıl muhatap”
Temelli’nin bu tweet’inde olduğu gibi herhangi bir vesileyle HDP’nin adından söz edildiğinde ilk refleks olarak İmralı’nın gösterilmesinin, siyasi bakımdan kabul edilebilir bir tavır olmadığı kanısındayım. HDP’lilerin asli sorumluluğu, partiyi büyütmek, partinin siyasal hareket kabiliyetini elden geldiğince artırmak ve bunun için ele geçen her fırsatı sonuna kadar değerlendirmek olsa gerektir. Hal bu iken, HDP’yi önemsizleştiren bir yaklaşımın izaha gelir bir tarafının bulunmadığını düşünüyorum.
Kuşkusuz, HDP tek muhatap değil; bu herkesin malumu. Elbette, HDP’nin yapabilecekleri ve yapamayacakları var, amenna! Fakat HDP’nin önünü açabilecek bir hadise gerçekleştiğinde, partinin bizatihi kendi içinden isimler tarafından -en nazik ifadeyle- ikincilleştirilmesi akılla bağdaştırılamaz.
HDP’nin “Tabii ki siyasi konularda muhatap biziz. Silahın bırakılması için ise, PKK ve Öcalan ile konuşmanız gerekir. Bu noktada da üzerimize düşeni yapmaya hazırız” demesi başka bir şey, “asla unutulmaması gereken şey” diye altını çizip “demokratik çözümüm adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” demesi başka bir şey. İlki, HDP’yi siyaseten aktörleştiren bir dildir, ikincisi ise partiyi olsa da olur olmasa da olur derekesine indiren bir çizgidir.
Eğer HDP’nin her ismi geçtiğinde iman tazeler gibi hemen Öcalan işaret edilir ve “asıl muhatap Öcalan’dır” denilirse, hem HDP’nin siyasi alanı daralır hem de diğer aktörlerin HDP’yi muhatap alma gerekçesi ortadan kalkar. Bunun da ne Öcalan’a ne de HDP’ye bir yararı dokunur.
Doğru olan, HDP’nin Kılıçdaroğlu’nun alan açan bu açıklamasını değerlendirerek çözüm için gerekli olan demokratik düzenlemelerin yapılması ve silahsızlandırılmanın alt yapısının oluşturulmasında, gerçek adresin kendisi olduğunu gösteren bir irade ortaya koymasıdır.