Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIMetaverse ve tarih (IV)

Metaverse ve tarih (IV)

Birebir bilinç aktarımı üzerinde çalışıyoruz. Bunu başarırsak tarihi araçsallaştırarak bilinç aktarımı yapmaya, biz ölsek de en azından “milli”, “kabilesel”, “ailevi” kimliklerimizin çocuklarımızda yaşayacak olma avuntusuna ihtiyaç duymayacağız. Bizzat kendi bilincimiz yaşamaya devam edecek. (…) Bu konudaki yazı dizimin son yazısı bu. Biliyorum insanlar hazır sorunlarla uğraşmayı daha çok tercih ederler. Bu anlattıklarıma biraz daha var. Yumurta kapıya dayanınca düşünürüz, her zamanki gibi.

Geçen yazıyı hatırlarsınız bilinç nedir diye bitirdim. Çün ki dedim ki yakın bir gelecekte sadece beynimizle (düşünce gücümüzle) yaşamaya başlayacağız. Yani sadece beynimize ihtiyacımız olacak. Bu yüzden de beyni olabildiğince uzun yaşatmalıyız ki metaverse’de daha uzun var olabilelim. Beynimiz çürümeye başlayınca da bilinç artık ne menem bir şey ise onu alalım ve başka bir yere aktaralım ki (acaba aktarılabilir mi ki?) bilincimiz kaybolmasın! Bilinç tabi eğer beyinde bulunuyorsa!

Peki’ bu sorulardan önce bilinç nedire bakalım!

Bilinç!

Bilinç var olduğunun kendi işleyişlerin de dahil tüm işleyişlerin farkında olmak, farkında olduğunun da farkında olmaktır. Bir başka ifadeyle sonuçları bilerek eylemek ve bu eylemler işlenirken farkında olmaktır.

Mesela bu yazıyı kaleme aldığım bilgisayarım bilinçli değildir. Ne benim ne yaptığımı ne de ona ne yaptırdığımı bilir! Olan bitenin farkında değildir. Kendine ne yaptığımın farkında da değildir. Bu yüzden ne bilinci var ne de kendilik bilinci!

Kendilik bilinci şu demek, kendinin nasıl işlediğinin, hareket ettiğinin farkında olma hali. (Geçmiş) zamanın nasıl işlediğinin farkında olma halineyse tarih bilinci diyoruz. Tarih bilinci bir çoğumuzun sandığının aksine atalarının yaptıklarını bilmek ve onlara sahip çıkmak anlamına gelmez.

Burada biraz daha derine inip şunu söyleyeyim: Bilinç olgusunu o bilinci kullanarak açıklayamayız. Referans noktamızın fazladan bir boyuta sahip olması lazım ki açıklama geliştirebilelim. Referans noktanız kendi bilincimiz ve incelediğimiz konu da kendi bilincimiz ise fazladan bir boyut yok demektir. Bu durumda açıklama ameliyesi ilerleyemeyecektir. Ama başkalarının bilinciyle ilgili bilgilere bilimsel yollardan ulaşmaya heterophenomenology denir. Artık uyduruk mu değil mi inceleyip siz karar verin! Ama şu kesin ki sahip olduğumuz bilinçle, bilincin olmadığı durumları tespit edip, inceleyebiliyoruz.

Geçen yazıda belirttiğim gibi benlik hafıza, bilinç ve görüntüm üçlüsünden oluşur. Hafızamı ve görüntümü depolamak ve aktarmak mümkün. Beyin çürürken bu ikisini başka bir yere aktarabiliyoruz. Peki’ bilinci aktarabilir miyiz? Nereye? Bir başka insan beynine mi? Makinaya mı? Sanal bir aleme mi?

Bir başka insanın beynine ihtiyaç duymadan bilincimizi bir makinaya veyahut metaverse’e aktarıp yok olmasının önüne geçmenin çaresi var mıdır? Yani git gide telepresence’da olsa ondan bile uzaklaşıp mekansız ve zamansız bir aleme geçebilir miyiz?

Konak beyin!

Ulaştığımız hedef şimdilik şu: Beynimizi besleyecek ‘olmazsa olmaz’ organlarımızı koruyarak hatta onların yerine yapaylarını da koyarak beyni yaşatmak. Bunu yapabiliyoruz. Ayrıca bir önceki yazıda da belirttiğim gibi duyu organları olmadan da beyne gönderdiğimiz sinyallerle artık algı üretmeyi başardık.

Şimdiki mesele şu: Beynin ömrünü nasıl uzatırız?

Bu konuya kafa yoruyoruz ama bu da geçici bir çözüm olacak. Zira beynin ömrünü uzattık diyelim. Eninde sonunda eskiyip, çürüyecek.

İşte asıl bu sorun o vakit başlıyor.

Beynimiz çürümeden önce kafatasımızın/kavanozumuzun içine beyin nakli yapabilir miyiz ya da yapay beyin üretip onu kullanabilir miyiz?

Aslında ilki yani beyin nakli anladığım kadarıyla yapay beyin üretene kadar idare edilebilecek bir çareyi işaret ediyor. Yapılabilirse elbette ki büyük bir aşama.

Beyin çürümeye başlamadan hemen önce gerçek bir insan beyni lazım olacak. Bu beyni nereden bulacağız? Kim beynini başkasına konak olması için verir ki? Ölenlerden mi alacağız? Bence bunun en etkili yolları üreme ve köleleştirme olacak. Yani üreyerek, ürettirerek doğacak çocukların beynini kullanabileceğiz.

Yapay beyin üretilebilirse o vakit bu barbarlığı yapmak zorunda kalmayacağız. İyi de diyelim ki ister gerçek bir insan beyni naklini gerçekleştirebildik isterse yapay beyin üretip kullanmayı becerdik. Burada hayati mesele şu olacak: Acaba naklettiğimiz gerçek insan beynine veya yapay beyne bilincimizi aktarabilecek miyiz?

Bilinç aktarımı!

Malum, insanlar eski çağlardan beri bilinç aktarımını doğrudan yapmayı beceremedikleri için tarih uğraşısını kullanarak bunu yapmaya çalıştılar. Hala da yapmaya devam ediyorlar. Bunun da en büyük mecrası aidiyet ve ayniyet hisleri oluyor: kabilecilik, kavmiyetçilik, milliyetçilik vb ile (eski) mevcut (bireysel/toplu) bilinç yeni nesillere aktarılmaya gayret ediliyor, zaman zaman da enjekte ediliyor: Ey çocuk/genç! Sen kimin evladısın, ceddini bil, tanı! Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!

Ama artık birebir bilinç aktarımı üzerinde çalışıyoruz. Bunu başarırsak tarihi araçsallaştırarak bilinç aktarımı yapmaya, biz ölsek de en azından “milli”, “kabilesel”, “ailevi” kimliklerimizin çocuklarımızda yaşayacak olma avuntusuna ihtiyaç duymayacağız. Bizzat kendi bilincimiz yaşamaya devam edecek.

Yapay beyin üretene kadar konak beyinleri kullanabilmek için bir ikazda bulanayım, bu beyinlerin (birer sanal senaryo içinde) uyaranlar ve tepkilerle geliştirilmeleri lazım ki işlerliği yükseltilmiş, güçlü bilinç düzeyine uygun hale getirilmiş olsun. Mevcut güçlü bilinç bu taze beyne aktarılmadan evvel de taze beyindeki hafıza silinip yenisi yüklensin ardından da bilinç upload edilsin.

Bu dehşetengiz gelebilir ama yaşlıların yüzyıllardır gençler üzerinde yaptıkları da bu değil mi? Kendilerine göre “düzgün” başkalarına göre “sapkın” değerlerin, dünya görüşlerinin ve ideolojilerinin sonsuza kadar yaşaması için genç beyinleri (dimağları) konak olarak kullanmıyorlar mı? Gençleri “yüksek” değerleri uğrunda köleleştirmek için çeşitli teknik ve taktikler istimal etmiyorlar mı? Neyse bu konuda fazla konuşmayayım, zira yazdıkça sinirleniyorum.

Konumuz hatırlatayım şuydu: Hafıza ve görüntüyü kopyaladık aktardık. Bilinç aktarımı da mümkün mü? Eğer geçen yazıda bahsettiğim gibi dalgalar yoluyla deneyim yaşatılabiliyorsa (qualia) evet aktarım da mümkün olacaktır.

Şöyle ki beynim çürümeden evvel son bilişsellik halimi (dalgalarla oluşmakta olan deneyimlerimin tamamını aynı kombinasyon ile) ya kafatasıma (kavanozuma) nakledilecek konak beyne ya da yapay beyne ya da sanal aleme miras olarak bırakacağım. Bu yeni beyin benim uzantım olarak yeni deneyimler yaşamaya devam edecek. Ama ben ben olduğumu bilmeye/sanmaya devam edebileceğim. Yani kuramsal olarak, benlik algısı zarar görmeyecek. Zarar görse de ne olacak ki, yeni hali ben bileceğim.

Ölümsüzlük!

Bilinç aktarımı gerçekleştirilse ölümsüzlük bulunmuş olacak. Müminler için zaten bilinç aktarımı kolay! Ölüyorsun ve bilincin -hiç kaybolmadan- yeni Sen’e aktarılıyor. Ahiret inancına göre benlik algısı da bozulmuyor. Beyin yok ama bilinç var olmaya devam ediyor. Buradaki mesele ölümü öldürmekte ve ölmeden bilinç aktarımını becerebilmekte.

Daha rahat anlaşılması için bir örnek vereyim. Diyelim ki vasiyetim üzerine hafızam, en yakışıklı görüntüm (yani şimdiki halim!) ve deneyimlerimin tamamı bir diğer gerçek veya yapay beyne hatta sadece sanal aleme aktarıldı (ya da aktarılabildiği düşünüldü). Yeni beyne veya sanal alemdeki yeni Ben’e sordular: “Sen nesin? Sen kimsin? Neyin nesisin?” Beyin/Ben cevap verdi: “Ben bir insanım. Teyfur Erdoğdu’yum!” Beyin/Ben hafıza testinden de geçti. Bu durumda bilincin aktarılamadığını kim iddia edebilir ki?

Yapay zeka!

Bu denklemde yapay zeka nerede? İki yerde: 1. Metaverse alemi içinde fikir geliştirici ve uygulayıcı bir partner (teknik adı metabot) göreviyle var olacak. 2. Beyinlerimizin bulunduğu mekanı korumak, enerji üretmek ve iş yapmakta kullanacağımız işçi robotlar için gerekecek. Bu robotların insana benzetilmesinden artık çoktan vazgeçildi. Güzel çirkin diye bakılmıyor sadece işlevi tam yerine getirsin yeter deniyor.

Bu arada hala hafızamızı ve bilincimizi yapay zekalı üç boyutlu bu dünyadaki bir robota aktaracağımızı düşününler varsa bunlar maddesel düşünceden kurtulamamış olanlardır.

Bilinç aktarımının yapılacağı yapay beyin veya sanal alem de robottur denebilir. Ancak unutmayın ki fark şu: zeka ve bilinç sizden ona geçecek. Yapay zekalı bir beyin değil, sizin zekanızı ve bilincinizi kullanan bir beyin olacaktır bu yapay beyin ya da sanal alem. Nitekim zekamızı ve bilincimizi yapay zekalı bir robota aktarmak bana pek de gerekli görünmüyor.

Peki’ yapay zekalı robotta bilinç (kendilik bilinci) var mı derseniz? Size şöyle düşünmeyi öneririm: Yapay zekalı bir robot, bilinç hakkında ve kendilik bilinci olduğuna konusunda bir konuşma yapsa “Hayır senin bilincin yok, olamaz mı?” diyeceğiz. Hem kendinin farkında hem de bilinç hakkında rahat rahat konuşabiliyor! Aynı bizler gibi. Farkı nerede bulacağız ve ona senin bilincin yok ki diyeceğiz?

Bu konudaki yazı dizim burada bitti. Biliyorum insanlar hazır sorunlarla uğraşmayı daha çok tercih ederler. Bu anlattıklarıma biraz daha var. Yumurta kapıya dayanınca düşünürüz, her zamanki gibi.

- Advertisment -