Ana SayfaYazarlarMGK’ya eleştirilerim var!

MGK’ya eleştirilerim var!

 

Karar gazetesinde Galip Dalay, Türkiye’nin bölgesel bir Kürt politikası olmadığını yazdı.

 

Türkiye’nin parçalar düzleminde bir Kürt stratejisi, daha doğrusu güncel gelişmelere endeksli bir Kürt politikası var.

 

Ancak tüm parçaları bir arada gören; olaylara, olgulara makro perspektiften bakan bir bakış açısı yok.

 

O yüzden ayrıntılarda kayboluyor; ağaçlardan ormanı göremiyoruz.

 

Türkiye’nin bölgesel bir Kürt politikası yoksa, bunun müsebbibi olarak kimi görmeliyiz? Devleti sorumlu tutabilir miyiz? Böyle bir tutum veya suçlama işin kolayına kaçmak olur. Devlet nötr bir varlıktır. Bu nötr varlığa devinim kazandıran, hareket veren, istikamet çizen, siyasilerdir.

 

Siyasiler devlete böyle bir istikamet çizmedikçe devlet kademelerinden bu türden bir öneri zor gelir. Ancak bu tespitlerim “devlette Kürt sorununa ilişkin hiçbir bakış açısı ve/ya derin yaklaşımlar yok” sonucunu da vermemelidir.

 

O zaman sorun nerede? Sorun sistemin liderliğinde, kumanda kademesinde, sistemi koordine eden akılda, organda, o organların düzenleri ve prosedürlerinde.

 

Görev ve sorumluluk kimde?

 

Türkiye’nin bölgesel Kürt politikasını belirlemek kimin görevi diye baktığımızda, karşımıza (hükümet dışında) en ideal yer olarak MGK çıkıyor.

 

Bu ülkenin sivil ve askeri yöneticileri, cumhurbaşkanının başkanlığında iki ayda bir toplanıp, ülkenin iç ve dış güvenlik siyasetini ilgilendiren hayati konuları ele alıyorlar.

 

İnanıyorum ki pek çok kişinin kendi kendine “MGK toplantıları, çok ciddi duran kelli felli adamların siyah bond çantalar, Top Secret yazılı dosyalarla medyaya görüntü vermeleri dışında ne işe yarar” diye düşündüğü olmuştur.

 

Bugüne kadar devlet içinde bir üst görevli çıkıp da “MGK bu haliyle çok işlevsiz; ön alamayan, perspektif sunamayan bir pozisyonda; MGK’yi daha verimli hale getirmek için ne yapabiliriz” seklinde bir sorgulamaya gitmemiştir.

 

Gitseydi, MGK toplantı düzenlerinin verimsiz olduğu görülür, daha verimli toplantı düzenleri nasıl olabilir konusuna kafa yorulurdu.

 

Bizde MGK, kurulduğu tarihten itibaren esas aldığı toplantı düzenini hiç değiştirmeden olduğu gibi bugüne taşımıştır. Katılan aktörler dışında toplantı düzeni, şekli, prosedürü, işleyişi konusunda hiçbir değişikliğe gidilmemiştir. Bir kere bu toplantı düzeni, yaratıcılık ve verimlilik oluşturmayan, farklı bakış açılarını önleyen bir düzendir.

 

Niyetim MGK toplantılarına katılan bu ülkenin en güzide insanlarını rencide etmek değil — ama bizde MGK toplantıları çok ağır, çok resmi, çok disiplinli bir havada geçiyor.

 

Oturumu yöneten cumhurbaşkanının uyguladığı klasik bir şablon var. Bu şablona göre kurumlara söz hakkı veriyor; sonra o konuya ilişkin neler yapılabileceği tartışılıyor. Ardından da tavsiye kararları alınıyor.

 

Bu toplantılarda çoğu kez ne geleceğe dair bir rapor çalışması yapılıyor, ne de farklı seçeneklerin hazırlanması gündeme geliyor.

 

Oysa MGK toplantı düzenleri şu şekilde yapılandırılsa daha üretken ve verimli geçer: Güncel gelişmelerin analizi, güvenlik sorunlarının tespiti, tekrarlayan sorunların çözülememesinin nedenleri, eleştiri-özeleştiri, gelecek planlaması. Düşünülmeyenin düşünülmesi.

 

MGK’yı işlevli kılabilmek

 

MGK’yı sivilleştirdik. Kompozisyonunu ve sistem içindeki rolünü de değiştirdik. Ama kabul etmeliyiz ki yine de işlevli kılamadık.  Sivil ya da asker olsun, fark etmez; herhangi bir MGK üyesi pekâlâ bir toplantıda söz alıp şunları söyleyebilirdi (söyleyebilmeliydi):

 

“Bizim bölgesel bir Kürt stratejimiz yok. Irak, İran ve Suriye Kürtlerine ilişkin ne tür bir strateji belirlemeliyiz; bu strateji üzerinden bölge ülkeleriyle ne tür ilişkiler kurabiliriz? Buna ilişkin bütün ilgili kurumlar birer rapor hazırlasın. Bu raporlar daha sonra bu bileşende ele alınarak ortak bir rapor haline getirilsin. Böylece ulaşacağımız hedefi belirleyen bir ufuk çizgimiz, bölgeye dair net bir bakış açımız oluşmuş olur.”

 

Neden biri veya birileri, böyle pratik düşünerek hem ülke liderliğinin omuzlarındaki yükü hafifletme yoluna gitmez?

 

Çok mu zor?

 

Kurumlar harekete geçirilebilir

 

Zor olduğu kanısında da değilim. MİT, Genelkurmay ve Dışişleri Bakanlığı pekâlâ bu konuda insiyatif alabilir. Ön açıcı bir perspektif sunabilir. Bu kurumların bunu yapabilecek kapasiteleri var. Örneğin MİT, dünyanın her tarafına yayılmış kaynaklarını tarasa, konuya ilişkin görüş ve önerileri toplasa, tek başına bile yeterli olur. İnanın, hiçbir düşünce kuruluşunun sahip olamayacağı bir görüş ve öneriler havuzu oluşur.

 

Ayrıca, dışarıdaki think thank kuruluşlarına veya görevlendirilecek bir veya birkaç işin ehli akademik veya uzmana bu türden çalışmalar yaptırılabilir. Ardından tüm bu farklı raporlar MGK gündeminde değerlendirilerek ortak bir metin ve yaklaşım haline getirilebilir.

 

Çeşitli kesim ve çevrelerden MGK’ye bilgi akışı olmasını özellikle önemsiyorum. Çünkü aksi durumda, bir toplantının olmazsa olmaz verimlilik kriteri olan “düşünülmeyenin düşünülmesi” gerçekleşemez.

 

Bir kez daha vurgulamalıyım ki eğer Türkiye’nin bölgesel bir Kürt stratejisi yoksa (ki bu konuda yanılıyor olmayı çok isterim), bunun müsebbibi siyasilerdir. Çünkü devleti çalıştıracak, önüne bir perspektif ve belirli ev ödevleri koyacak güç, siyasilerdir.

 

Ha, siyasiler istedi de devletten görüş ve öneri gelmedi derseniz, o zaman haklı olabilirsiniz. Ancak ben ortada siyasilerden gelecek görüş ve öneri talebine hayır diyecek bir devlet de göremiyorum.

 

 

- Advertisment -