Ana SayfaYazarlarMilli takımın sıra dışı yolculuğu

Milli takımın sıra dışı yolculuğu

 

Temel kendisinden güçlü bir boksörle boks maçı yapıyor. Adam vurdukça Temel yere kapaklanıyor. Bir iki derken kenardan Temel’in antrenörü bağırıyor: “Kalk Temel, sen bu adamı yere serersin.” Bu böyle devam ederken ayağa kalkacak takati kalmayan Temel, kenardan ‘gaz’ veren antrenörüne dayanamayıp cevap veriyor: “Bir ayağa kalksam, yere yapiştiracağum oni da, kalkamayirum…”

 

Sıra dışı bir eleme turu geçirip, sekiz yıl sonra katıldığımız ilk uluslararası turnuva olan Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki ilk maçımızda maç boyunca yukarıda anlattığım Temel’in hikâyesini düşündüm. En son katıldığımız büyük turnuva olan 2008 Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finalde son saniyede attığımız gol ve sonrasında penaltılarda elediğimiz Hırvatistan için büyük turnuvalara katılmak sıradan bir olay olurken, biz ancak sekiz yıl sonra ve mucizelerin bir araya gelmesiyle katılabildik. İşte bu sıra dışı halimiz ruhumuza işlemiş olmalı ki ne oynayacağını Fatih Terim’in dahi bilmediği bir oyun sistemiyle Fransa’da ilk maçımızda yenilgiyle ayrılsak da, gelecek maçlarla ilgili umutsuzluğa kapılmıyorum nedense. Gruptan çıkıp finale de yürüyebiliriz, 21 Haziran’da oynanacak Çek Cumhuriyeti maçından sonra bavullarımızı toplayıp evimize de dönebiliriz. İki sonuç da beni şaşırtmaz…

 

Maça gelince; Türkiye-Hırvatistan maçını 30 ve 41. dakikalarında yaşanan iki pozisyonda özetleyebiliriz. 30. dakikada Türkiye adına yaptığımız tek olumlu harekette sağdan içeri dalan Gökhan Gönül ceza sahası içine harika bir top kesti. Bu topa çıkan Ozan Tufan kalecinin sağına ya da soluna kafayla vurma yerine üzerine vurdu. Pozisyonun tekrarını izlediğimde Ozan’ın kafa vururken gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Yine aynı şekilde 41. dakikada Hırvatistan’ın kornerinden defansımızın uzaklaştırdığı topa ceza sahası dışından vuran Modric’in şutunu engelleyemeyen oyuncularımıza eşlik edenen kaleci Volkan’ın göremediği topu ağlardan çıkarması oldu. Bir tarafta görerek, bilerek futbolun gereklerini yerine getiren bir takım vardı, diğer tarafta ise duygularını sahaya yansıtıp gözlerini en kritik yerde kapatan bir takım. Kısaca ne yaptığını bilerek ve görerek oynayan kazandı bu maçta…

 

İlk yarıda pek pozisyon vermesek de 1-0 geriye düşünce, hayatımızın her alanında yer alan sisteme dönüş yaptık. Ki bekliyordum böyle bir sisteme dönüşü. Avrupa’nın en iyi takımlarında oynayan iyi oyunculardan kurulu ve aynı zamanda futbol karakteri olan Hırvatistan’ı geriden gelerek yenmek için en iyi bildiğimiz sisteme dönmemiz kaçınılmazdı çünkü. Bu sistem ise ‘Denk getir Allah’ım' sistemiydi. İkinci yarı oyunu bu sistem sonucu ön tarafa yıkmak istesek de bunda pek başarılı olamadık. Pozisyon üretemediğimiz gibi kalemizde bol miktarda gol pozisyonu yaşadık. Hırvatların kale direğimizden dönen iki şutunun yanında boş kaleye atamadıkları birkaç pozisyonu da vardı. Eğer bunlar gol olmayıp fark açılmadıysa yukarıda ilahi bir gücün sitemimize verdiği minik bir katkı olarak sayarım.

 

Sahada futbol adları büyük olduğu kadar bunun gereğini yapan oyuncular vardı. Ama maalesef bunlar, bizden değil Hırvatistan forması altında top koşturdular. Başta Hırvatların kaptanı Srna olmak üzere Modric, Brozovic ve Rakitic takımlarını sürüklediler. Oyunu istediği gibi takımları adına yönlendirdiler. Bizim ise dünya sahnesine çıkardığımız en önemli oyuncumuz Arda ise oyundan çıkarıldığı 65. dakikaya kadar yokları oynadı. Sonradan oyuna giren genç yetenek Emre Mor, içimizde küçük bir heyecan yaşattı, işte o kadar.

 

Aslında milli takımın oynadığı oyun, kaleci Volkan Babacan’ın giydiği pembe kaleci kazağı kadar ilgi görmedi. Sosyal medyaya baktığımda maç boyunca Volkan’ın pembe kazağının dile dolandığını gördüm. “Ah ulan bu da kaçar mı” diyebileceğimiz pozisyonlar olmayınca başka şeylere sarıyor ahali. Hazır giysiden söz açılmışken bir sözüm de milli takımın giydiği takım giysilere olacak. Forma rengi kravat şu bu tasarım tamam şık da son zamanlarda sokaklarda gördüğüm dar paça ve ayak bileklerini açıkta bırakan pantolon giymiş milli takım. Hadi genç oyuncuları geçtim, Terim’in üzerinde biraz komik durdu. Bu modayı hangi modacı tasarlayıp, insanların gündemine soktuysa Allah onu pantolonsuz bıraksın. O kadar kötü bana göre…

 

Sonuç olarak, Fransa’ya giderken haklı olarak kullandığımız slogandayım ben. “Biz bitti demeden bitmez.” Yine de maçları izlerken kalbe iyi bakmak lazım. Malum havalar ısındı, sorunu olanlar yakınlarda ambulans bulundursun, dilaltı haplarını el altında tutsun. Başta da dediğim gibi bu takımdan her şey beklenir. Bekleyelim…   

- Advertisment -