Abdullah Öcalan tarafından gelen son haber, dedikodu şeklinde dolaştı. Buna göre Öcalan barış sürecinin dolaba kalkması dolayısıyla HDP ve PKK'yı suçluyordu.
Öcalan'ın eleştirilerinin içeriğini bilmiyoruz, ama HDP'nin 7 Haziran öncesinde izlediği hatta barış sürecini ikinci plana aldığı, bütün çizgisini Erdoğan karşıtlığı üzerine kurduğu için Kürt siyasetinin içinden de eleştirilmişti.
Geçen Mart ayındaki Nevruz'da Abdullah Öcalan'dan daha kuvvetli, PKK'yı silahları dışarı çıkarmaya çağıran bir açıklama bekleniyordu.
Öcalan'ın Nevruz mesajında silahlar kısmı yer almadı, daha genel barış çağrısı ve demokratik mücadele esası üzerinde siyasete çağıran bir içerik öne çıktı.
Bu mesajla ilgili olarak Devlet-Hükümet tarafıyla Öcalan ve HDP'liler arasında yapılan görüşmelerin ayrıntısı da belli değil. Ama barışa odaklı kamuoyu gibi Hükümetin de bu açıklamayı yeterli bulmadığı kesin.
Sonra yaşananları ve bugünkü savaş ortamına nasıl gelindiğini tekrarlamaya gerek yok. Ama hatırlanması gereken Nisan ayından bu yana İmralı'ya HDP'lilerin gitmesine izin verilmediği.
Bu kesinti, çözüm sürecinin en önemli iletişim hattının da kapalı olduğu anlamına geliyor.
Şu andaki Devlet-Hükümet politikası da, daha önce çok denenmiş olan "silahlı çözüm" üzerinde durmaktadır.
Ancak daha çok Başbakan ve Ak Parti genel başkanı Ahmet Davutoğlu tarafından çözüm sürecinin tümüyle kalkmadığı ifade edilmektedir. Ak Parti'nin seçim beyannamesinde de bu yönde ifadeler yer almıştır.
Çözüm süreci için masanın kurulmasının gecikmesinin ne anlama geldiğini, hangi sonuçlara yol açacağını artık bilmeyen kalmadı.
Güneydoğu'daki savaş yarattığı ortamın başka şiddet oyuncularına da geniş alanlar açtığını da yakın tecrübemizden biliyoruz.
Masanın tekrar kurulmasının giderek daha hayati bir hale geldiğini siyasetin önemli bir kısmı fark etmemiş gibi yapıyor.
Şu anda bir masa vardır. Bu masa İmralı'da durmaktadır ve bu masada şöyle ya da böyle bir hareket yaratılması da silahların susması sürecine tekrar kapı açabilir.