Seçimlere yaklaşık iki sene var. İktidar ve muhalefet cepheleri “yüzde 50’yi nasıl geçebiliriz”in hesabını yapıyor. Son dönemde siyaset sahnesine çıkan en dikkat çekici partinin, İyi Parti olduğu söylenebilir. Meral Akşener liderliğinde MHP’den kopanların kurduğu bu parti, kısa sürede ülkenin üçüncü partisi olmaya aday bir konuma geldi. Merkez sağın, ülkücülerin ve kısmen de bazı eski CHP’lilerin oyunu alabilen İyi Parti, Cumhurbaşkanlığı seçiminde kilit rol oynayacak. Meral Akşener, 2018 erken seçimlerinde ayrı bir Cumhurbaşkanı adayı olarak çıkmasının doğru olmadığını söylerken, bu kez ortak aday konusunda net bir tavır koyacağını ifade ediyor.
İyi Parti’yi HDP’yle vurmak
İktidar, Akşener’in ve partinin kurucu kadrolarının ülkücü gelenekten gelmesini, HDP’ye karşı bir ağırlık olarak görüyor. “Aday bir an önce açıklansın” diyerek, HDP’nin de desteğini alacak bir aday ihtimaline göre pozisyon alıyor. Belki de akıllardan geçen “Bakın İYİ Partililer, teröristlerin cumhurbaşkanı adayına oy veriyorsunuz” kampanyası olabilir.
Muhalefet ise ortak adayı koşullar iyice olgunlaştıktan ve seçimler yaklaştıktan sonra saptamaktan yana. Ortak adayın sadece ılımlı merkez seçmenine değil hem Kürtlere hem ülkücü seçmene hem de AK Parti’ye küskün muhafazakarlara makul gelebilecek bir isim olması önem taşıyor. Bu konuda yaşadığımız en önemli tecrübe, tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi.
Çok başa baş geçen seçimi, az farkla İmamoğlu kazanmıştı. Sandıklar yeniden sayıldı, tekrar seçime gidildi. İşte bu noktada seçmen tercihini ortaya koydu. Siyasi geleneklerden ve ideolojilerden bağımsız bir seçmen iradesi ortaya çıktı. “Meşru zeminde kalın ve haksızlık etmeyin” mesajıydı bu.
İktidarın, muhalefeti erken aday açıklamaya zorlaması ve muhalefet bileşenlerini çatıştırmak istemesi mümkün. Peki muhalefet bu süreci uyum içinde götürebilecek ve bu virajı alabilecek mi? Muhalefet bileşenleri genelde özenli davranıyorlar. Bir ortak program oluşturmak ve bu program etrafında birleşmek, bugün için pek gerçekçi gözükmüyor.