Ana SayfaYazarlarMültecilerle birlikte kaybolduk

Mültecilerle birlikte kaybolduk

 

Mültecileri ziyaret için gittiğim Esenler Otogarı’nda yola çıkan Suriyelilere ulaşmak kolay olmadı. Cami etrafında topluca konaklamalarını sağlamak için emniyet tertibat almıştı. Sonunda bir şekilde buluştuğumuz insanların sakinlikleri durgunlukları dikkatimi çekti. Ne istediğini bilen özgüvenli genç bir kitleydi olgunlukla bekleyenler. Sadece Suriyeliler değil Avrupa yoluna çıkanlar, ana guruba katılanlar arasında Iraklı, Afrikalı göçmenler de var, hatta bir Pakistanlıyla bile karşılaştım.

 

Konuştuğum öğretmen, mühendis, bilgisayar operatörü, dikiş atölyesi sahibi, aşçı gibi nice meslek erbabı genç kadınlar İstanbul sokaklarında ve bütün büyük şehirlerin işlek caddelerinde rastladığımız talepkâr sığınmacılardan değildi. Evet, kamplarda temel ihtiyaçları karşılanmış, cehenneme dönen ülkelerinden canhıraş kaçtıkları zamanda kendilerine gönlünü açmıştı Türkiye, fakat onlar CV’leri olan, artık bunun da göz önünde bulundurulduğu yeni bir yaşam isteyen insanlar. Sürekli bakılmak, atıl vaziyette beklemek ya da kötü niyetli ruhunu şeytana satmış işverenler tarafından sömürülmek istemiyorlar.  

 

Hayatın öldüğü bir ülkeden artık neredeyse anıya dönüşmüş yaşantılardan kaçıp gelen insanlar Avrupa arzusu ile gitmek isterken, burada bize kötü davranıldı, demiyorlar; kiraların pahalılığından, mesleklerini icra edememekten, kimi istismarcı yaklaşımlardan yakınsalar da müteşekkirler aslında. Yola çıkmanın temel motivasyonu Avrupa’da daha kolay iş bulma imkânı ve işsizlik sigortası.  

 

Kendisini işçi olarak tanıtan, çok iyi İngilizce konuşan sonradan mühendis olduğunu öğrendiğim genç bir adamın deyişiyle Avrupa silah vererek, sessiz kalarak desteklediği bu savaşın acılarına ortak olmak ve bedel ödemek zorunda. Onlar botla denize açılanların maruz kaldığı felaketleri yaşamak da istemiyor, insan simsarlarına para yedirmek de, insani yollarla yaşanır bir ülke arayışlarını sürdürecekler.  

 

Öğretmen eşi önceden Almanya’ya geçmiş olan İngilizce öğretmeni İman da iki küçük kızıyla betonların, battaniyelerin üzerinde sabahlayarak beklemiş. Halep’te birçok şey yaşamışlar ama anlatacak takati yok, uykusuzluk ve yorgunluktan. Bu şehrin büyük saldırılara uğrayabileceğini,  binlerce insanın daha Türkiye’ye gelebileceğini, Türkiye’nin bunu taşımasının zor olduğunu söylüyor, bir yerde kendi kalabalıklarından kaçıyor.  

 

Telefonla görüştüğü bir yakını Ukrayna, Avusturya ve Macaristan arasında kırsal alanda hiçbir ülkeye giremeden oradan oraya sürüldüklerini artık nerede olduklarını bile bilmediklerini, kaybolduklarını söylemiş. Yaşam, iş, emek, ücret ve temel insan hakları standartları dünyanın her yerinde aynı olmadığından sermaye bütün dünyayı dolaşırken insan serbest dolaşamıyor. Küresel adaletsizlik ve kötülük derinleşiyor bu yasaklarla.  

 

Peki, Suriyelilerin suçu nedir? Yıllar önce okuduğum bir makale aklıma geliyor. “Medeniyetler Çatışması” kitabıyla (1988) epeyce gündem olan Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington’ın “Müslüman Savaşları Çağı” makalesi (The Age of Muslim Wars , Newsweek Aralık 17, 2001 ) o kadar fazla konuşulmadı ama neredeyse bütünüyle hayata geçti. İslam dünyasındaki etnik, mezhepsel ve kültürel farklılıkların diyalog içinde olması, gelişmelerin arkasından sürüklenmemek için çatışmayı önleyici çabaların başlatılması gerekiyordu. Farklılıkların tevhid bilinci ve uzlaşma kültürü içinde barışa, işbirliğine tahvil edilmesi bizi selamete götürecek yegâne yoldu.   

 

Makalede soğuk savaşın sona ermesinden sonra İslam’ı hedef olarak seçen yaklaşımların izini görmek mümkün. Müslümanların birbirleriyle savaşmalarını öngören, aralarındaki farklılıkların altını çizen bir yazı. Müslümanlar arasında etnik, politik, kültürel farklılıklardan bir çatışma tahmini temenniyi de içeriyordu sanki.  

 

İran-Irak arasında sekiz yıl süren savaştan beri sırasıyla birçok iç çatışma, ülkelerarası çatışmalar gerçekleşiyor. Elbette kimi global projeler var fakat bunu söylemekle yetinmek İslam dünyasındaki aktörlerin rolünü hiçe saymak olur. Kur’anda emredildiği gibi aklederek ve dosdoğru olarak ahlaki gücü ilke edinmiş bir yaşam ve siyaset tarzını müdafaa etmemizi kim engelleyebilir? Bu noktadaki kimi zafiyetler yüzünden Suriyeli kardeşlerimiz batıl ve zalim güçlerin ortasında kaldı. Babasının zulmünü misliyle sürdüren Esed, Batılı dostlarına güvenerek kadim şehirleri yerle bir etti. Bu saldırılar bütün Müslümanlaradır aslında. Bütün bu karmaşanın içinde ülkesi için direnen bir avuç öz direnişçi mümin ve Suriye halkı bu acılara hepimiz adına katlanıyor. Onların başına gelen doğrudan bizim de başımıza gelmiş gibidir bu yüzden.  

 

Bir İngiliz gazetesinde, boğularak ölen bebek Aylan’la ilgili yazıya yapılan yorum vicdani katılığıyla dikkat çekiciydi. Bebeğin babası Abdullah Kurdi’ye sesleniyordu; neden Avrupa’ya gelmeye çalışıyordun? Bir seçim yaptın sonuçlarına katlanmak zorundasın, bir oyun oynadın kaybettin bu kadar…

 

İngiltere’de Save the Children adlı bir sivil toplum kuruluşu farkındalık yaratmak için küçük bir deney yaptı. Surrey kasabasında bir okul kapatıldı ve bir mağazanın içindeki ürünler boşaltıldı. Önceden ayarlanmış oyuncuları taşıyan bir ambulansın geçişine izin verilmedi. İnsanların yaşadığı şaşkınlık, öfke ve sinirlilik hali görülmeye değerdi, hem de yarım günde. Suriyelilerin başına gelenleri hiçbir deneyle anlamamız mümkün görünmüyor.

 

Bütün çatışmaları, Yemen’i, Mısır’ı, Türkiye’deki Kürt meselesini tetikleyen bu savaşın durması için yeni politikalar üretilmesi, ülkeye silahların giriş yapmasının acilen durdurulması ve yıllar geçse de masaya oturacak olanların hemen şimdi oturması gerekiyor.

 

Anlamazdan gelinen şey şu ki, ülkesini terk eden Suriyeliler uzun yıllar dönemeyecek. Yaşam belirtisi yok çünkü. Türkiye dahil bütün ülkelerde mülteci statülerinin verilmesine, yurttaşlık hakkının tanınmasına dair girişimler, hukuki düzenlemeler olmak zorunda. Onların perişanlığı, mutsuzluğu hepimizin utancı olacak ve lokmalar boğazımıza dizilmeye devam edecek. Aslında dünyanın haksızlık ve şiddet denizinde hepimiz kaybolduk, hepimiz mülteciyiz sürgünüz, eve ve kalbimize doğru uzun bir yolculuk gerekiyor.

 

- Advertisment -