Teröre “terör” diyemeyen, PKK’ya arka çıkan imzacı akademisyenlere galiba bundan daha büyük bir ceza olamazdı. PKK’yı savundukları bildirinin üzerinden iki gün geçmeden örgüt, Çınar’da 1 polis olmak üzere 5 aylık, 1 yaşında ve 5 yaşında 3 çocuk ile 1 kadının da aralarında bulunduğu 6 canımızı katletti. İmzacı aydınları eleştirmeye bile gerek kalmadan ilahi adalet, 1100 akademisyen ve araştırmacıyı, tarihin gördüğü en kanlı örgütlerden birine arka çıkma gibi bir utançla yüz yüze bıraktı. Çınar katliamından sonra imzacı aydınlar ne düşünüyor? Attıkları utanç imzalarının arkasında hâlâ duruyorlar mı?
Doğrusu, tutumlarının kolay kolay değişeceğini pek sanmıyorum. İmzacı aydınlar, DAEŞ vahşeti karşısında dehşete kapılan ama Türkiye’nin DAEŞ’i sayılan PKK’ya sempati duyan, destek çıkan tuhaf bir zihniyete sahipler. DAEŞ’in canlı bomba saldırıları karşısında yeri göğü inleten bu aydınlar, PKK’nın bomba yüklü arabalarla saldırmasında, çocuk kadın ayrımı yapmadan insanları katletmesinde bir sorun görmüyor. DAEŞ’in Paris’te gerçekleştirdiği katliam için yas tutarken, PKK’nın Güneydoğu’daki vahşeti karşısında sessizliğe bürünüyorlar.
PKK terörünün bugüne kadar gelebilmesinin sebebi, bu bakış açısıyla yakından bağlantılı. 80’ler, 90’lar boyunca sürekli köy basıp toplu katliamlar yapan, infazlar gerçekleştiren, şehirlerde toplu linçler yapan, yakın zamanda ise şiddeti kentlere taşıyarak kadın, çocuk, yaşlı demeden onlarca sivili kanlı terör eylemlerinde öldüren bir örgütün aslında çoktan etkisizleşerek silinmesi, bitmesi gerekirdi. Bu kadar kanlı terör saldırısına rağmen bir örgüt itibarını kaybedip zayıflamıyorsa, tükenmiyorsa bu, “içeriden” gördüğü destekle ilgilidir… Binlerce akademisyen ve araştırmacı, karşımızda duran kanlı bir terör gerçeğine rağmen hâlâ bu örgüte yandaş olabiliyorsa, o terörün bitmesi elbette zor olur. PKK, bugün Türkiye’yi hedef alan saldırılarda bulunma cesareti gösteriyorsa bu, “içerideki” zaaftan kaynaklanıyor. Çözüm süreci başladığında siyasilerin, yazarların, aydınların, sanatçıların önemli bir kısmı, PKK’yı doğrudan silaha sarılmaya davet etti.
Örgüt, Türkiye’yi AK Parti’den kurtaracak “milli ordu” muamelesi gördü. PKK’nın dağdaki liderleri, bu ülkenin ana muhalefet partisi olan CHP’ye “işbirliği” ve “ittifak” teklifi sunabiliyor; “birlikte hareket etme” önerisi getirebiliyorlar.
Bir terör örgütü daha ne isteyebilir? Binlerce akademisyen imzalı bildirilerle kendisine destek açıklaması yapıyor, ülkenin ana muhalefet partisi teröristlere “arkadaş” diyebiliyor; örgütün kanlı cinayetleri, medyada “uzaylı saldırısı” biçiminde sunulabiliyor.
Türkiye’nin terör sorunundan daha çok “milli siyasetçi”, “milli medya” ve “yerli aydın” sorunu var. Siyasette, akademi ve medyada “Truva atı” gibi Türkiye’yi içeriden vurmaya çalışan güçlerin varlığı devam ettikçe, ne terör sona erer ne de paralel yapılar biter.