Dünyadaki Messi sevgisinin tek ayaklı Iraklı küçük bir çocuğu nasıl yaşama bağladığını izledim bir kısa filmde. Bugünlerde de naylon torbadan Arjantin forması yapıp sırtına Messi yazarak top oynayan Afganlı çocuk fotoğrafları dolaşıyor ortamda… Futbol sahiden bir oyundu ve çocukluğumuza içkindi.
Futbolun insanın çocukluğuna ait bir şey olduğunu düşündüm hep. ‘Oyunun güzelliğine hürmetle’ diye bitirirdim futbol yorumlarımı. Paranın bu kadar işin içine girdiği bir olayın çocuksuluğunu/naifliğini/oyunun iyiliğine vurgu yapmak için.
Iraklı ve Afganlı küçük çocukların futbol tutkusunu gördüğümde de bunun ne kadar doğru bir tespit olduğunu anladım. Bir meşin yuvarlağı bir diğer arkadaşına aktarmak, birlikte bir iş yapıyor duygusunu yaşamak, becerikli olduğunu hissetmek/kendini beğenilir kılmak ve kazanmak/kaybetmek… Bir insan başka nasıl eğitilebilir ki?
Iraklı yönetmen Samir Omar Kalifa ‘Bağdatlı Messi’ adını verdiği kısa bir film çekmiş. Konusu aşağı yukarı şöyle; Iraklı Mahmudi-Ali Raad-Al Zaydawi- bacağını Irak’taki savaşta kaybetmiş bir çocuk. Ama futbola tutkuyla bağlı. Bağdat’ın gecekondu mahallerinden birinde manavlık yapan babası ve annesiyle yaşıyor. Çamurdan yapılmış evin tek lüksü televizyonları. Filmdeki adıyla Mahmudi Messi hayranı. Mahalle takımının da kalecisi. Tek bacaklı bir kaleci. İlk görünüişte garip geliyor insana.
Ben 18 yaşımda profesyonel futbol yaşamımın henüz başında bacağımın kesilmesi tehlikesini yaşamış iki ameliyat sonrası iyileşebilmiştim. Bu kısa film her açıdan bir duygu sağanağı yaşattı bana…
Mahalle takımlarında eğer topun sahibiysen mutlaka kadroda yerin hazırdır. Eksiğin gediğin ne olursa olsun. Mahmudi’nin de televizyonu var ki bu televizyon onun mahallede her anlamda yer bulabilmesinin tek aracı. Topu yok ama bu televizyon sayesinde arkadaşlarını evinde toplayıp maç izleyebiliyor ve kaledeki yerini ancak böyle alabiliyor o büyük eksiğine! rağmen. Oluyor ki televizyon bozuluyor. Takımdaki yeri de tehlikeye giriyor Mahmudi’nin.
Bu arada televizyon bozuk olduğu için yıkık dökük bir salonda para ödeyerek –bizim cafelerdeki gibi-maçı/Messi’yi izliyor çocuklar. Mekan sahibi Ronaldo izleyici çocuklar Messi hayranı. Real-Barca kapışıyor. Filmin kahramanı bir pozisyonda artislik!!! Yapan Ronaldo’ya ‘top’ diyor kızarak. -Bir aşağılama ifadesi olarak- Mekan sahibi Ronaldo hayranı adamın karşılığı ilginç; ‘Asıl Messi top!’ Biz de bi laf vardır; ‘çocukla çocuk olma!’ Ama futbol bu; ‘çocuk işi!’ Sevgide de sevgisizlikte de… Benim güzel dostum Kadir Çöpdemir tribün durumlarına ilişkin bi sohbetimizde sormuşu merakla; ‘’Nooluyo abi o koskoca adamlara tribüne girince!’’ E çocukluk hali. Başka bi şeye benzemiyor…- Ronaldo hayranı mekan sahibi koskoca adam çocukları kovarak dışarı atıyor…
Mahmudi’nin babası sırtına vuruyor televizyonu. Bağdat’ın içerilerinde bir tamircide onarılıyor televizyon. Sırtlayıp kilometrelerce yolu köylerine geri dönecekler. Sokak çatışmasının arasında kalıyorlar ve baba vuruluyor. Yerde yatan babası oğluna televizyonu eve götürmesini söylüyor.-oğlunun yüzünde yarasından fışkıran kanı gören bir babanın halini anlamak istedim o an.- Yine gülümsüyor baba ve oğluna son sözlerini söylüyor; Böylece arkadaşlarınla maçı izleyebilirsin!’’ Mahmudi’nin yanıtı içimi dağlıyor; ‘Televizyon senden daha mı önemli!’ Gözyaşları içindeki oğluna bakıyor baba; ‘’Dilerim Messi gol atar da sevinirsin!’’ Ölecek durumdayken bile çocuğunun sevincini düşünmek. Anne baya özgü bir duygu olsa gerek.
Hayat Güzeldir filmi geldi aklıma. Benigni başrolünü oynadığı filme toplama kampını bir oyun alanına çevirmişti oğlu için… Şimdi bu kısa filmde de yerde vurulmuş yatan babanın yüzünde de oğlunun oyunun güzelliği üzerine kurduğu dünyasını yıkmamak ifadesi var. Yine Irak’tan çapraz ateşte kalmış bir babanın yanındaki oğlunu ardına saklayıp elleriyle korumaya çalıştığı bir fotoğraf var… İçimi dağlayan bir görüntüdür o da…-
Mahmudi Bagdat’tan kendisi için tahsisi edilmiş bir araçla taşıyor televizyonu eve. Maç izlemek için arkadaşları toplanıyor yine… Babası yok. Annesi merakla soruyor. Yanıtı gözyaşları içinde veriyor Mahmudi; ‘’Anne babamın naşını getirecekler yakında!’’ Maçın izlendiği odadan Messi’nin attığı golün sevinç çığlıkları geliyor. Gözyaşları içinde Mahmudi yanında kederden boğulan annesi ve arkadaşlarının sevinç çığlıkları içinde Messi’nin golü.
Keder, üzüntü, sevinç, birliktelik ve tek başınalık duygusu, anında büyük sorumluluklar yüklenip anında büyüyen bir sorumsuzluk duygusu, kazanmak ve kaybetmeyi bilmek, takımdaşlık ve yalnızlık hissiyatı, tek bacağın yokken bile iki bacakla yapılabilecek bir işe soyunabilme cesareti ve ama korku/endişe, ölümün kararttığı hayatın içinde bile oyuna bağlılık…
Hayat böyle çocukça bir şey galiba…
Ve ama yine de ‘’oyunun güzelliğine ve içimizdeki futbol sevgisini besleyen babalarımıza hürmetle…’’