Ana SayfaYazarlarNe yani internet denetimsiz mi kalsın?

Ne yani internet denetimsiz mi kalsın?

Yani özetle; sosyal medya paylaşımları yüzünden bu kadar çok insan hapisteyken, her gün yeni insanlar bu yüzden gözaltına alınırken, bu kadar çok site, hesap kapalıyken, daha Wikipedia bile bir kaç ay önce açılmışken, Türkiye’de internet denetimsizmiş gibi konuşmak da, bizdeki düzenlemeyi Almanya ve Fransa ile kıyaslamak da epey ayıp oluyor.

Nihayet, AK Parti tam adı “5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi” olan teklifi Meclis’e sundu.

Kanunun gerekçesini açıklamak üzere Meclis’te basın toplantısı düzenleyen AK Parti Grup başkan vekili Özlem Zengin “Günlük yaşantımızda bir suç işlendiğinde suçun faillerine ulaşılıyor ve bir ceza yaptırımı uygulanıyorsa, aynı ilke sosyal medya için de geçerli. Sosyal medya yeni bir hayat alanıysa burada da insanların yapmış olduğu eylemlerin sorumluluklarını hukuken almaları gerekiyor” dedi.

İleri sürülen gerekçeler arasında son dönemde Twitter’da siyasetçi eşlerine yönelik hakaretler de var.

Bu gerekçeleri okuyunca bir an için insan internetin Türkiye’de gürül gürül akan bir su olduğunu düşünüyor.

Ne yani bu boş boş akan suya bir çeşme takılmasın mı? Hakaret etmek serbest mi olsun?

Düzenlemeyi savunanlar Almanya ve Fransa’daki benzer düzenlemelerden örnekler veriyorlar, “Almanlar yapınca sansür olmuyor da Türkiye yapınca mı sansür oluyor?” diye soruyorlar.

Tam bunları okurken Twitter ekranına bir başka tweet düştü:

“Kaç gündür kendimi bilmez şekilde yatıyorum. Dizanteri olmuşum. Bugün gözümü az araladım ilk telefon terörle mücadeleden. Savcılık tvitlerime soruşturma açmış. Çok hastayım iyileşince gelsem diyorum, olmaz diyor. Gerçekten kötüyüm diyorum, o zaman yakalama kararı çıkarayım diyor.”

Tweeti atan Emel Armutçu, tanınmış, tecrübeli bir gazeteci. 26 yıl çalıştığı Hürriyet’te çok önemli haberlere imza atmış, yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış bir isim.

Bir saat sonra yeni bir tweet attı:

“Geldiler, gidiyoruz.”

Dört saat sonra da başka bir tweet:

“İfade verdim döndüm. 5 yıl önceki tvitlerim karşımdaydı. İlgilenen tüm dostlara teşekkürler.”

Neredeyse her gün böyle birileri hepimizin gözü önünde sosyal medya mesajları yüzünden evine gelen polisler tarafından gözaltına alınıyor.

Sadece gazeteciler, siyasetçiler, sesleri çok çıkanlar değil.

Ajanslar her gün sosyal medyadan attığı mesajlar yüzünden gözaltına alınan, tutuklanan insanların haberlerini geçiyor.

Sadece dün Denizli’de bir kişi sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı.

Ondan önceki gün Samsun’da 17 yaşındaki bir kişi yine sosyal medyadan Cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına alınmış, pişman olduğunu söyleyince adli kontrolle serbest bırakılmıştı.

Küçük bir taramayla bu hafta içinde Muğla’da, İzmir’de, Zonguldak’ta benzer gözaltılar yaşandığını görüyorsunuz.

Bunların içinde 80’ine dayanmış emekliler de var, lise çağlarında gençler de.

Artık sosyal medya paylaşımlarını ne zaman yaptığınızın da bir önemi kalmadı.

Beş yıl önceki tweetleriniz, Facebook paylaşımlarınız için her an kapınıza polis dayanabilir.

Nitekim daha geçen hafta eski Başbakan Binali Yıldırım’ın eşi hakkında dört yıl önce attığı hukuki olarak içinde hakaret ifadesi geçmeyen ama çirkin, ayıp bir tweet yüzünden İyi Partili bir isim, özür dilemesine rağmen evinden, kollarına girilerek, basına teşhir edilerek gözaltına alınıp, tutuklandı.

Van’da bir vatandaş 2014 yılına ait yedi sosyal medya paylaşımı için Cumhurbaşkanına hakaretten birkaç ay önce 12 yıl 3 ay hapis cezası aldı.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na en eskisi 8, en yenisi 3 senelik tweetler için 9 yıl 8 ay hapis cezası verildi.

Üstelik 2017 yılındaki bu tweetlerden birinde Erdoğan’ın “Koskoca ABD’yi Ankara’daki bir büyükelçi yönetiyorsa yazıklar olsun” açıklamasının üzerine açık ki Fethullah Gülen’i kastederek yazdığı “Koskoca Türkiye’yi ilkokul mezunu şizofren bir meczuba yönettirdin ama!” tweeti bile Cumhurbaşkanına hakaret olarak sayılmıştı.

Yine Kaftancıoğlu, bundan 7 yıl önce Öcalan’ı övmeyen siyasetçinin kalmadığı çözüm süreci günlerinde, Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsünün “Yargısız infaz, lanetliyorum, gerçekten üzüntü duydum” dediği, İçişleri Bakanlığının özel izni ile cenazeleri Diyarbakır’dan büyük bir mitingle kaldırılan, iktidara yakın gazetelerin çözüm süresine yönelik provokasyon diyerek kınadıkları Sakine Cansız’ın da aralarında olduğu üç kadının Paris’te öldürülmesi üzerine yazdığı “İnsanlık kadınlarla kaybeder. Ve insanlık yine kaybetti” mesajı için de terör örgütü propagandasından ceza aldı.

Artık neyin hakaret, neyin eleştiri olduğunun ucunun kaçtığı bir noktadayız.  “İstanbul’da sel oldu, ‘beyefendi tatilde’ diyecek son kişi sensin”  diye tweet attığınız için ya da Facebook’unuza “Benzini boş verin dünyanın en pahalı cumhurbaşkanı bizde” yazdığınız için tutuklanabilirsiniz. Yazdığınız bir tweet “bir kalkışmanın ülke menfaati için doğru olduğu intibaını uyandırdığı” için ilk mahkemeye çıkana kadar bir kaç ay hapis yatabilirsiniz.

Sosyal medya paylaşımlarınız yüzünden kapınıza polis gelmesi için sadece Cumhurbaşkanına, devlete ya da devlet büyüklerine laf etmiş olmanıza da gerek yok.

Mesela ekonomiyle ilgili attığınız bir tweet Bankacılık Kanununa aykırı bulunabilir, manipülasyonla suçlanıp kendinizi karakolda bulabilirsiniz.

Denetimsiz olduğu düşünülen mevcut şartlarda, BTK, Sağlık Bakanlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Milli Piyango, Spor Toto, Türkiye Jokey Kulübü, Diyanet İşleri Başkanlığı, RTÜK ve Diyanet’in bile internette erişim engelleme yetkisi var.

Korona ile ilgili paylaştığınız eleştirel bir mesaj, resmen açıklanmadan ilinizdeki vaka sayılarını vermeniz, “rakamlarla oynuyorlar” diye mesaj yazmanız “asılsız ve provokatif” paylaşıma sokulup kapınıza polisin dayanmasına sebep olabilir.

Nitekim son olarak 21 Mayıs günü İçişleri Bakanlığının yaptığı açıklamaya göre 65 günlük pandemi sürecinde “asılsız ve provokatif” olduğu iddia edilen koronavirüs paylaşımları yüzünden 10.111 sosyal medya hesabı incelendi, 1.105 kişi hakkında dava açıldı, 510 kişi de gözaltına alındı.

Yine kriz anlarında, Türkiye’nin yurt dışı operasyonları sırasında sosyal medya hesaplarında ana akım görüşlerin dışında görüşler yazanlar da sabah kapılarında polisi buldular.

Barış Pınarı harekatı ile ilgili sosyal medyadan “kara propaganda” yaptıkları iddiasıyla 636 kişi gözaltına alındı, 86 kişi tutuklandı.

Yine Zeytin Dalı operasyonu sırasında sosyal medya paylaşımları yüzünden 845 kişi gözaltına alındı, bunların bir kısmı da tutuklandı.

Türkiye, sosyal medyadan adam kaldırmaya dönen bu gözaltı sayısıyla dünyada zirvelere oynadığı gibi, Twitter’a en çok mahkeme kararı gönderen, en çok tweet kaldırma ve bilgi talebinde bulunan ülkeler sıralamasında da zirvede.

Ama bu kötü şöhreti yüzünden bu talepleri en az karşılanan ülkeler arasında. Türkiye sadece Ocak- Haziran 2019 tarihleri arasında 8.993 hesap için 6.073 talepte bulunmuş, bu taleplerin sadece yüzde 5’i karşılanmış, aynı dönemde 696 hesap için, 350 bilgi talebinin karşılanma sayısı ise 0.

EngelliWeb 2019 raporuna göre Türkiye’de 2019 sonu itibarı ile 408.494 web sitesi, 130.000 URL adresi, 7.000 Twitter hesabı, 40.000 tweet, 10.000 YouTube videosu ve 6.200 Facebook içeriği erişime engelli.

Bunların arasında yakın zamana dünyada eşi benzeri olmayan bir biçimde 2,5 yıl boyunca Wikipedia, 2007-2010 arası Youtube,  2014-2016 arası zaman Twitter, Paypal, Booking, Wikileaks gibi siteler de yer aldı.

Daha yeni RTÜK’ün Netflix’teki bir dizinin senaryosuna müdahale ettiği de ortaya çıktı.

İşte Türkiye’de internetin “denetimsiz” denen hali bu.

İddia edildiği gibi, Türkiye’de internet hakaretin serbest olduğu, herkesin her istediğini yapabildiği gürül gürül akan bir su değil. Normal hayatta suç olanlar, zaten uzun süredir internette de suç.

Şimdi yeni ek kısıtlamalarla tadil edilmeye çalışılan 5651 Sayılı yasa da zaten 2007 yılından beri yürürlükte.

Bu düzenlemeye gerekçe olarak gösterilen Cumhurbaşkanının kızına, eski Başbakanın eşine sosyal medyadan hakaret edenler de zaten ertesi gün tutuklandı.

Bu faydalı teknolojinin zorunlu ve istenmeyen bir sonucu olan hakaretler ve üslup sorunuyla mücadele için, kullanıcının evinin kapısına ertesi sabah polis göndermekten daha ağır hangi yaptırım düşünülüyor acaba?

Bu kanun değişikliği, hakareti ve üslupsuzluğu bitirmeyecek, sadece iktidara kontrol edilemeyen bir medyaya dönen sosyal medya çeşmesinden zaten cılız ve tedirgin akan suyu kontrol etme, kısma hatta tümden kesme yetkisini verecek.

Yasayla bir milyondan fazla abonesi olan sosyal medya platformlarına Türkiye’de ofis açma zorunluluğu getiriliyor.

Ofis açmazlarsa bir kaç ay içinde önce 10, sonra 40 milyon TL idari para cezasına çarptırılacaklar, yine açmamakta ısrar ederlerse mahkeme kararıyla internet trafiklerinin bant genişlikleri %50 ile 95 aralığında kısılabilecek.

Yine bu şirketlerden Türkiye’yle ilgili verilerini Türkiye’de barındırmaları da isteniyor. Yani hepimizin bilgileri bir devlet kurumunun veya bir mahkemenin kol mesafesinde olacak.

24 saat içinde mahkemenin erişim engeli verdiği içerikleri kaldırmayan, hesapları kapatmayan platformlar hakkında tazminat davaları açılabilecek.

Peki Türkiye’nin bu ağır ifade hürriyeti ve hukuk şartlarında sosyal medya şirketleri Türkiye’de ofis açar mı? Açarsa Türkiye devletinden ve mahkemelerinden gelen talepleri kendi kriterlerine göre değerlendirip reddetme lüksüne sahip olabilirler mi?

Bir mahkeme kararıyla Twitter’ın, Facebook’un, Netflix’in ofislerinde arama yapılması, buradaki çalışanların  kendisini, Cumhurbaşkanına hakaret, terör propagandası, suçluyu koruma, müstehcen yayın yapmak, yayınladıkları bir belgesel, dizi ya da filmle Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılamak gibi suçlamalarla karşı karşıya bulması hiç yabana atılmayacak bir ihtimal değil mi?

Yani özetle; sosyal medya paylaşımları yüzünden bu kadar çok insan hapisteyken,  her gün yeni insanlar bu yüzden gözaltına alınırken, bu kadar çok site, hesap kapalıyken, daha Wikipedia bile bir kaç ay önce açılmışken, Türkiye’de internet denetimsizmiş gibi konuşmak da, bizdeki düzenlemeyi Almanya ve Fransa ile kıyaslamak da epey ayıp oluyor.

O ülkelerden bir örnek alınacaksa listenin başında internet düzenlemeleri değil, ifade hürriyeti ve hukuk standartları gelir.

Bu tasarıya gözü kapalı “evet” diyecek milletvekilleri, yarın bu yetkilerle Twitter, Youtube ya da Netflix kapatılırsa ya da bant genişlikleri düşürülürse, yani bir dizi, bir video izlemek imkansız hale gelirse çocuklarına ne diyeceklerini de herhalde şimdiden düşünmüşlerdir.

(Yazıdaki bazı bilgilerin kaynağı: https://twitter.com/cyberrights/status/1285489802675183617)

- Advertisment -