Ana SayfaYazarlarNostalji siyaseti

Nostalji siyaseti

 

İnsanlar çocukluk yıllarının saflığını, kaybettikleri aşkların güzelliğini, gençken tutkuyla önemsedikleri değerleri sonradan özlemle anmasaydı, efsanevi edebiyat eserlerinin birçoğu yazılamaz; nice unutulmaz film çekilemezdi. Geçmişe dönme arzusu (ve belki de onu değiştirme isteği, ihtimali, rüyası) herkesi arada bir yoklayan bir duygu olmasaydı, zaman makinası gibi hayali icatlar da popüler kültüre bu denli nüfuz edemezdi. “Nostalji” tabiri Türkçeye ilk girdiğinde daha çok müzik ya da moda tercihlerini betimlemek için kullanılırdı. “Nerede o eski bayramlar?” ya da “paranın para olduğu zamanlar” diyen büyüklerin de bu duygudan nasibini aldığını düşünürdük. Ama nostalji sadece yaşlıların güncele olan husumeti, bugüne dair hoşnutsuzluğu olarak özetlenebilecek kişisel bir duygu değil. 21. yüzyılda birçok ülkede siyaseti belirleyecek, kitleleri seferber edecek bir noktaya gelmiş durumda. Trump, Amerika’nın “muhteşem” olduğu günlere geri dönüşü vaat ederek ABD’nin başkanlık koltuğuna oturdu. İngiltere’yi AB’den çıkaran irade de Britanya İmparatorluğu’nun günbatımı görmediği yılların hatırasıyla yaşıyor.

 

Bugünün siyasetine yön veren, en azından adından bahsettiren nostaljik insanların ortak bazı özellikleri var:

 

  • Günümüzde işlerin iyi gitmediğini düşünüyorlar.
  • Geçmişte herşeyin daha iyi olduğu bir “altın çağın” varlığına inanıyorlar.
  • O muhayyel “altın çağı” başlarına yıkan iç ve dış unsurlardan nefret ediyorlar.

Nostaljik hisler, Rusya 1990’larda iktisadi ve siyasi bir açmaza saplandığında Sovyetler Birliği dönemine olan özlem olarak baş göstermişti. Yugoslavya’yı bölen iç savaştan sonra Tito dönemini iyimserlikle yadeden kitlelere de “nostaljik” deniyordu. Çin’de de, reformlardan sonra kök salan “sosyalist piyasa ekonomisi” gelir dağılımını dengesizleştirip aynı zamanda milyonların iş ve emeklilik güvencesini elinden aldığında, Maoculuk yeniden cilalanıp ortaya çıkmıştı.

 

Türkiye siyasetinde de nostaljinin yeri hep oldu. Burada da “altı okun altı ok olduğu” zamanları özleyenler; Atatürk ölmeseydi Türkiye’de herşeyin çok farklı olacağını düşünenler var. Tabii Orta Asya bozkırlarında at koşturulan (bir yandan da sürekli devlet kurulan) bir “altın çağı” özleyenler de…Ve son olarak, hilafetin kaldırılmasını içi bir türlü kaldırmayanlar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden şahlanacağı günleri umutla bekleyenler. Bu nostaljik duyguların bir kısmı başkanlık tartışmalarıyla yeniden alevlenmiş durumda. Başkanlık sistemiyle Atatürk’ün idealindeki meclise dönüleceğini söyleyenler de var; “toplumsal genetiğimizde padişahlık olduğunu” samimiyetle ifade edenler de. Başkanlığın hilafet demek olacağını ya da “iki yüz yıllık İngiliz-Yahudi ittifakını” bitireceğini müjdeleyenler de, bunu “evet” demenin bir gerekçesi olarak paylaşıyor.

 

Bugünün siyasetini belirleyen ama geçmişe bağlı insanları, hatırladıkları geçmişin tam olarak öyle geçmediğine ikna edecek bir mekanizma gerek. Hafızası iyi olmayanlar için, bilinçaltına itilmiş ayrıntıları ortaya çıkaracak hipnoz seansları denenebilir. Belki ancak o zaman aşklarını aslında neden kaybettiklerini (karşılıksız duygular?), çocukluk yıllarının neden masumiyet çağrıştırdığını (televizyonda tek kanal dönemi?), gençken inandıkları idealleri sonradan neden terk ettiklerini (yeryüzünde tek bir ideal, özgürlükçü örneği olmadığı için?) daha iyi hatırlarlar. Ama bugünkü imkânlarla gerçekleştiremediğimiz en ideal çözüm, şüphesiz ki onları geçmişe gerçekten de döndürecek bir zaman makinesine bindirmek olurdu. Mao nostaljisi yapan bir Çinli ihtiyarı, İleri Doğru Atılım günlerine döndürüp yiyecek karnesine bağlamak. Brexit oyu veren İngiliz işçileri “üzerinde güneş batmayan imparatorluğun” 19. yüzyıl başkentindeki bir fabrikada, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden ondört saat çalıştırmak. Trump’a oy veren Amerikan milliyetçilerini ülkenin “altın çağı” olan 1950’lere döndürüp McCarthy dönemini yeniden yaşatmak ve kazanılamayacak bir Kore Savaşında binlerce Amerikan askerinin telef olmasına seyirci kılmak.

 

Ve son olarak, Osmanlı/Hilafet nostaljisi yaşayanları koyacağımız bir zaman makinesi de olmalı. Ama bu noktada sadece geçmişe dönmek yetmez; Türkiye’nin bugünkü muhayyel konumuna gelebilmesi için geçmişi değiştirmek de gerekli. Varsın, bilim-kurgucuların çok sevdiği bir tabir olan “paradoks” çıksın ortaya. Benim önerim, öncelikle işlerin daha sarpa sarmadığı 18. yüzyıla gitmek. Ama bir adım sonra Yeniçeri Ocağını lağvederek mi, ıslah ederek mi başlamalı? Bir de, bugün olmak istediğimiz noktaya gelebilmek için Osmanlı’ya bir Endüstri Devrimi yaptırtmak gerek. (O zaman sömürgeleşmek de gerekecek mi? İşte o zor bir soru.) Ve belki de en önemlisi, Fransız Devrimi’ni engellemek (zira nihayetinde milliyetçi duyguları körükleyecek ve sadece Osmanlıyı değil, tüm imparatorlukları parçalayacak).  Son olarak, iki asır sonra büyük bir savaş çıkarsa Almanya’dan yana saf tutmamak gerektiğini devlet büyüklerine iletmek gerek. Geleceği düşünerek Rusya’yla daha iyi ilişkiler kurmayı denemek de önemli.

 

Siz de gördünüz, nostaljik insanın tarihle derdi tasası bitmez. Gelin biz en iyisi yine bugüne ve geleceğe odaklanalım. 

- Advertisment -