Hükümet ve yakın çevresi, “Adalet” yürüyüşünü suçlayan bir tutum gösteriyorlar. “Terör örgütleri arkanızda” diyerek, CHP'yi kriminalize ediyorlar.
Türkiye’de “adalet”in ciddi bir mesele haline dönüştüğü, artık iktidara yakın çevrelerde de dile getiriliyor. İktidar ise, bildiğimiz “tehdit algıları”ndan dem vurarak, bu ortamı savunuyor ve giderek otoriterleşmeyi meşru sayan yönde ilerliyor.
AK Parti’nin birçok kurucu ismi, partinin bugünlere gelmesinde emeği olanlar, tamamen safdışı olmuş durumda. Hatta hemen her gün iktidara yakın medyanın hedefindeler.
Önemli bir entelektüel
Akademisyen Ömer Dinçer, Tayyip Erdoğan’ın ilk Başbakanlık Müsteşarıydı. Ulusalcı çevrelerin hedef aldığı isimlerdendi. Daha sonra Milli Eğitim ve Sosyal Güvenlik Bakanlıkları da yaptı. AK Parti'nin askeri ve bürokratik vesayete karşı mücadelesinde etkin bir rol oynamış olan Dinçer, partideki entelektüel birikimin önde gelen temsilcilerinden biri olarak görülebilir.
Dinçer, AK Parti çevrelerindeki Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşüne yönelik dışlayıcı yaklaşımı dün Habertürk gazetesindeki köşesinde, dikkat çekici tahiller eşliğinde eleştiriyor.
28 Şubat dönemine gönderme yapan Dinçer, şöyle diyor:
“Tuhaf bir şekilde bugün roller ters dönmüş durumda: O gün darbe yanında durarak “insan hak ve özgürlüklerini” ihlal eden parti “Adalet” diye yürüyor; o günün “Demokrasi” diyerek yürüyen mağdurları ise devletten ve “güvenlikten” yana duruyor.(…) AK Parti’nin tutumu geçmişin mağdur ve mazlumunu hiç yansıtmıyor. AK Parti kadrolarının bütün tecrübesi, niyet okuma karşısında söylemin, devlet gücü karşısında insan hak ve özgürlüklerinin kazandığıdır. (…) Vesayet yargısının 28 Şubat’taki tutumu hafızalarda hâlâ canlı, cemaat yargısının yaptıklarının sızısı hâlâ hissediliyorken, iktidar yargısı algısını yok etmenin yolu daha fazla adaletten, daha özenli yargılamadan geçer.”