“Kelebekler çıkabiliyorlar mı bu kata?
Arılar, pervaneler?
Serçelerin konduğu oluyor mu hiç
Bu kadar yukarılarda
Balkon demirlerine?
Ya, aşağıda, yoksullara ve evsizlere
Tanrı’nın gündelik rahmetini
Ve sevgisini indiren melekler
Komşu hakkı bırakıyorlar mı
Bu katta da kapının eşiğine?
Yağmurun sesi duyuluyor mu, peki,
Toprağa ve gönüllere inen
Yağmurların sesi?
Rüzgârın ağaçların arasından geçerken
Onlara alçak sesle anlattığı öyküler
Ve kulaktan kulağa taşıdığı
Sokak şarkıları, sevda şarkıları peki?
Ya metepli kızların, oğlanların
Kafileler halinde,
Sokağın hayatını
Ergen rüyasına çeviren geçişleri?
Onların, bazen küçük bir derenin
Taşlardan sekişini,
Bazen bir dinleti öncesi
Yaylı ve nefesli sazların
Akord seslerini andıran
Gülüşmeleri, söyleşmeleri,
Bazen didişmeleri?
Ya, sokak satıcılarının aryaları,
Ya, ayı oynatan çingenin
Tefleri, zilleri?
Ya, yolda yürürken kitap okuyan,
Okurken de, ıslıkla
Müthiş doğaçlamalar yapan
O yaşlı kaçık adamın
Sokak resitalleri, peki?”
Ne zaman ziyaretine gitsem,
Uçurumun kıyısına dikilmişe benzeyen
O onlarca katlı yapılarda oturan
Dostlarımdan, yakınlarımdan birini,
İşte bu sorular üşüşüyyor aklıma
Ve dilimin ucuna.
Ama dilimi tutuyorum, tabii,
Daha da çekilmez kılmamak için
O kadar yüksekteki hayatı,
Hayattan o kadar uzaktaki hayatı
Dostlarıma, yakınlarıma.
13 Kasım 2015
‘Acı Otlar’ Kitabı