Bölgede yaşayan tanıdıklarımdan edindiğim bilgi ve izlenimleri paylaşmak istiyorum…
1 Kasım seçimlerinin ardından PKK'nın gençlik yapılanması YDG-H bölgede yeni bir hamle daha başlattı.
Silvan'da durum: Halk perişan. Hizbullah, YDG-H, devlet… Silvan'da büyük bir olasılıkla (YDG-H içinde) dağdan gelmiş gerillalar da olduğu söyleniyor. Sokağa çıkma yasağının 10. günündeyiz. Her an tomalar, zırhlı araçlar hareket halinde, sokak aralarından dumanlar yükseliyor.
YDG-H
YDG-H hendek kazıyor, hendeklerin içine bombalar yerleştiriyor. Halktan faaliyetlere katılması, hendek kazması, kazılmış hendekleri koruması isteniyor. Yerli halkın, evlere yığılan silah ve bombaya sahip çıkmasını bekliyorlar. Bu istekleri yerine getirmekten geri duranları, "ihanetçi" olarak adlandırıyor, teşhir ediyor, evlerini terk etmeleri talimatını veriyorlar. Evlerinden çıkarılan insanlar, sükunet sağlandığında evlerine dönmek istediklerinde, bu istekleri kabul edilmiyor. “Her evden en az bir kişinin örgütün faaliyetlerinde aktif olarak yer alması gerektiğini” tebliğ ediyorlar.
Hizbullah
Hizbullah'ın hedefinde, YDG-H etkisi altındaki (ya da bu eylemlere sempati duyan) kesimler var. Devlete karşı direnişin dinen uygun olmadığı, kadınlarla erkeklerin aynı saflarda yer almasının günah olduğu propagandası yapılıyor. YDG-H'nin ibadethanelere yönelik etkinliklerinin “inanca saygısızlık olduğunu” söyleyerek, YDG-H'yi “din karşıtı” olarak suçlayarak, taraftar toplamaya çalışıyorlar. Bölgede en fazla etkili oldukları yerlerden biri Silvan. Kobani eylemleri sırasında Diyarbakır'da Yasin Börü'nün öldürülmesini, PKK cinayetlerine örnek olarak gösteriyorlar. Kurban Bayramı sırasında kentte kurban eti dağıtmaya çalışmaları YDG-H tarafından engellenmek istenince çatışma çıktı. Hizbullah'ın devletle açıktan bir olumlu ilişkisi görülmemekle birlikte, güvenlik güçlerinin belli bir koruması altında oldukları izleniminden söz edilebilir.
Devlet
Devlet güçleri, eğer kendilerinin iddia ettikleri gibi halka şefkatle davranıp, makul ve demokratik bir çizgi izleyebilseydi, "KAZA KURŞUNU" çok sayıda masum insanın hayatına mal olmasaydı, her şey farklı olabilirdi. Örgütlere halk desteği şimdikinden daha az olabilirdi. Güvenlik güçleri, yalnızca şiddet eylemleri yapanlara ve onların destekçilerine odaklı bir önlem üzerinde yoğunlaşmış durumdalar. Mağdur olan halkın temel ihtiyaçları gibi bir dertleri yok.
Abluka altındaki geniş kesimler, gündelik ekmek ihtiyaçlarını bile karşılamaktan aciz durumdalar. Eczaneler çalışmıyor. Okullar kapalı. Esnaf satış yapamıyor. YDG-H'nin eylemleri nedeniyle halk suçlu gibi görülüyor. Gözaltına almalar, tutuklamalar, eylemcilerle sınırlı kalmıyor, sivil halka da baskı yapılıyor, mağdur ediliyor.
Devlet, abluka altındaki mahallelerdeki evleri boşaltarak, eylemcilerin yalnız kalmasını istiyor, eylemciler de “evlerden çıkmayın” talimatı veriyor, terk edenlerin evlerine el koyacaklarını ilan ediyorlar.
Halk tam anlamıyla iki ateş arasında kalmış durumda.
Çözüm
Yöre halkına sorduğunuzda, şu tepkiyle karşılaşıyorsunuz: "Bu ateşe su dökecek kimse yok mu?" Yöre halkı, pratikte kendi mağduriyetlerine sebep olan "özyönetim" ilan etme siyasetini, bunun yarattığı olumsuz sonuçları, Kandil'in gözden geçirmesini talep ediyor. Devlete de PKK'ya da, buzdolabına konulan, derin dondurucuda donmaya terk edilmiş "çözüm süreci"ne (tabii ki yaşanmışlıkları da gözden geçirerek) dönmeleri çağrısı yapılıyor.
Eninde sonunda çatışmanın sona ereceğini düşünen halkın temel endişelerinden birisi, sonra ne olacağı…
Psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve insani yıpranma yoğunlaşmış durumda. Bundan sonra yaşanacak olanlar da cabası. Eninde sonunda, bir rehabilitasyona ihtiyaç olacak. İşsiz güçsüz gençler, işlerini ve işyerlerini, evlerini kaybetmiş insanlar… Peki bu insanlar hayata nasıl tekrar adapte olabilirler?
Bu kirli ortamda, iktidarın imkanlarını kötüye kullananların varlığı nedeniyle, yolsuzluklar ve rüşvet yaygınlaşmış durumda. Bazı güvenlik güçleri, kargaşadan kendilerine yeni imkanlar yaratan bir ruh halinde. Bunların da, bölgede, bölge halkı üzerinde, çok kötü etkileri olduğu kesin.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bölgede gerçekten daha önce yaşanmamış bir yıkım ve mağduriyet yaşanıyor. Halk, YDG-H ile devlet güçleri arasında sıkışmış durumda.
Çözüm bekliyor.