Futbol ailesi kendini kurtarma operasyonunda felahı bekleyedursun UEFA ilk olarak Galatasaray’la başladığı soruşturmada futbolumuzu bekleyen soruşturma/cezalandırma sürecindeki ilk adımı attı. Galatasaray’ın soruşturmadaki aklanma/cezayı savuşturma girişimleri trajikomik görüntülere sahne oldu.
Türkiye Süper Ligi, Ziraat ve Avrupa Kupası maçlarının heyecanı bir şeylerin üzerini örtüyor gibi görünüyor ama Financal Fair Play soruşturmaları sonuçlanan “mahkeme/görüşmelerin” sonunda hiç de yürek açıcı sonuçlar vermedi. Maçlar 50 yılı aşkın bir süredir oynanıyor resmi düzeyde ama futbolumuz böyle bir soruşturma/suçlama sürecinden geçmemişti. O nedenle siz maçları heyecanla izlerken biz bozulan kulüp yapıları ve futbolun doğası üzerine düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Çünkü stadyumdaki seyircinin hali kendilerine biçtikleri misyondan daha çok ilgilendiriyor bizi. Bilmem farkında mısınız ama futbolumuz sadece parasal sıkıntı değil aynı zamanda erken ve yersiz transferler, teknik adam değişikliklerinin kabul edilemez sıklığı, taktik anlayışın zayıflığı, gol sayısının düşüklüğü, kült ve kaliteli futbolcu çıkaramayan bu çoraklıkla da çevrelenmiş durumda.
Kulüp borçlanmalarının rakamlarını okuyunca/duyunca “yönetici denilen insan grubunun” bu borçlardan kurtulmayı gerçekten isteyip istemediğini düşünüyorum… Öyle ya koca koca adamlar 100 yılı aşan tarihleriyle kurumlar borç batağında yüzüyor ve bu gelecek yönetime borç aktarma neredeyse bu işin “yani yönetme/yönetilme ilişkisinin yapısında var! Siz de bununla yaşamayı öğreneceksiniz!” deniliyor.
İnsanın gerçekten inanası gelmiyor; Hangi ara ve ne gerekçeyle bu kadar borç yapmayı becerdiniz ve bunların ödenmesi “açılan/açılacak soruşturmaları” biliyor ve bekliyorken neden bir önlem almadınız? Yanıt şöyle olunca ister istemez başka şeyler düşünmeye başlıyorsunuz: ‘’Bize bi şey olmaz!’’ E oldu olacak “atın ölümü arpadan olsun!” deyin ‘borç yiğidin kamçısıdır deyin! “ko gö..ne rahvan gitsin!” deyin de her şey yerli yerine otursun.
Galatasaray’ın yaptığı açıklamaya göre-buna beyan esasına göre deniyor-borcu 995 milyon TL, Fenerbahçe’nin ve Beşiktaş’ın borçlarının da 1.2 milyara yaklaştığını görüyoruz. Sadece bu üç İstanbul kulübünün toplam borcu 3.5 milyar TL civarında… Anadolu’da bu yükü 500 milyon TL’ye yaklaşan yekünüyle Trabzonspor sırtlamış. Bütün kulüplerin toplam borcunun 10 milyar TL olduğu ve bunun da önümüzdeki yıllara bölünerek banka kanallarıyla aşılacağı dolayısıyla borçlanma stratejisinin yine kulüpler tarafından değil devlet eliyle çözülmeye çalışıldığı bunun da yine yönetme/yönetilme krizine yol açacağı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Yukarıda verdiğim ortalama rakamlar dört büyük kulübün bana göre gerçeği aksettirmeyen durumlarını anlatıyor. Çünkü lig 18 takım ve geriye kalan 14 takımın toplam 10 milyar TL’lik borçtaki payları ve yerleri 300’er milyon liralik bir meblağa denk düşüyor. Kime nasıl anlatacaklar da inandıracaklar bilemiyorum ya da; buna kargalar bile güler. Ve hatta şu söylenebilir saklanmaya çalıştıkları gerçeği açıklamak için; pastadan büyük payı/parayı yine ‘büyükler’ alacak.
Ne klübün girdisi parayı ne futbolcularla ilişkiyi ne taraftarla ne de kendi aralarındaki iletişimi doğru kurabilmişler. Ve sonuç ortada; bataktayız bizi kurtarın! Bu bataktan sürekli bir yapılandırmayla! çıkılamayacağı bir gerçek. Ve fakat kurumsal işleyiş sağlamak için dünya görüşü bu dünyanın verili sınırlarının dışını görebilme yetisine sahip yöneticilere / idarecilere / profesyonellere ihtiyaç var. Tabii ki bu anomalinin dışında bir ‘futbol iklimi’ oluşturmak istiyorsanız. İddiam o ki futbolumuzu yönetenlerin ne böyle bir isteği ne de buna niyeti yok.
Sahici bir yüzleşme / tartışma zemini istiyoruz. Neden mi sahici? Çünkü TFF’nin bütün cezai yaptırımları küçük kulüplerimizin üzerinde yoğunlaşıyor. Her ne hal ise cezanın büyüğünü ‘büyük’ takımlarımıza FIFA/UEFA kesiyor. TFF’nin eli belli ki ‘büyük’ olarak adlandırılan kulüplerimize yetişmiyor! Tartışmasız bir gerçek var: TFF yöneticilerinin büyük kulüplerden ikbal beklentisidir. O nedenle büyük kulüplerle ilişkileri sahici değil. Sahicilik vurgumuzun ana gerekçesi budur.
Asıl komik olan çok ‘büyük’ kulübümüzün Galatasaray’ın UEFA nezdinde yaptığı borç yapılandırma sunumudur. O sunum futbolumuzun utanç belgesidir. O sunumda Ankara’da yaşanan katliam görüntülerinden, dövizdeki kur dalgalanmalarına, kulübün borçlanmalarının kendilerinden önceki zamana ait olduğundan ve personel sayısının nasıl düşürüldüğünden dem vurup, kıyılarımıza vuran mülteci ölülerine kadar dar ve sığ bir “ağlama” havuzunda yüzerek UEFA’nın Financal Fair Play duvarının önündeki tutunma demirlerine ulaşacaklar. Böylece ceza almaktan kurtulacaklar.
Sanki üç kupalı teknik adamlarını zamansız ve yersiz polemiklerle iş yapamaz hale getiren, en elemanter futbolcularını takımdan soğutan, yersiz ve yanlış transferlerle kadronun zayıflamasına yol açan ve kuramadıkları sistematiğin sorumlusu Ankara’daki bombalı saldırı, kur istikrarsızlığı, kıyılarımızdaki mülteci ölümleri/akınıymış gibi… UEFA bu sunumun ardından Galatasaray’a bir yıl Avrupa Kupaları’ndan men cezası verdi. -Aslında cezalandırma 2 yıl içindi. Ama bu yıl Galatasaray’ın “girişimleri” izlenecek ona göre bu 1 yıllık men cezası eklenecek ya da vazgeçilecek. Ve yine aslında bu soruşturma yarın Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın ve hatta diğer bütün kulüplerimizin kapısına dayanacak-
Sizin futbolumuzu yönetemeyişinizin, dünyanın en büyük kupalarını müzesine taşımış olan Galatasaray’ın bu hale gelmesinin nedenini “ülkenin genel ahvaline” bağlamak biraz lüks kaçmış. Biliyoruz ki sizin yaşantılarınızın bu memlekette yaşayan insanların hayatlarıyla ve yaşananlarla uzaktan yakından alakası yok. Bize asgari ücretle geçinirken fabrika yönetmek zorunda bırakılan işçi mağduriyeti yapmayın…
Ne diyeyim… Allah akıl fikir versin… Birazcık izan gerekir böyle durumlarda… Biraz utanma duygusu… O yüzden güzel bir sözdür ama hayatımızdaki gerçekliği tartışmalıdır: Gerçekleri tarih yazar…