Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIPanoptikon’dan Palantir’e: İnsan kalesi nasıl düştü

Panoptikon’dan Palantir’e: İnsan kalesi nasıl düştü

İnternetin değdiği her yere kolları uzanabilen görünmez bir ahtapotvarı canavarın eline düşmüş durumdayız. Panoptikon bir bina idi bu yeni canavar ise yapay zekaya dayalı bir yazılım şirketi. Adı Palantır. Hapishane değil ama bir nezarathane. Hatta bir suikast cihazı. Geleceği görmek, olacağı önceden tahmin etmek iddiasında bir istihbarat şirketi. Her ne kadar sağlık ve idari bazı amaçlar için hedef kitle belirlemek gibi hizmetler de verdiğini iddia etse bile son tahlilde askeri amaçlar ve savaş mantığı için kurulmuş bir şirket.

Bir önceki yazıda sürekli “hat”ta (yani online) oluşumuzun ve sinyal-yoğun vasatta yüzen hayatlarımızın yeni bir toplum tanımı gerektirdiğini söylemiş ve bu yeni hale “plazma toplumu” adını vermiştim. Bu yazıda ise plazma toplumunun nasıl “gözetim”den ziyade “durumsal farkındalık” modunda işlediğini ele almak ve Foucault’nun “terbiye” (disiplin) dünyasından epeyce ötede, yeni bir durumla, bir içeriden fetih durumu ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmak istiyorum.

Foucault hapishanenin tarihini anlatır gibi yaptığı Discipline and Punish isimli kitabında modern çağda gücün işleme şeklini anlatır ve hepimizin aslında görünmez bir hapishaneye düştüğümüzü göstermeye çalışır. Burada bu çalışmayı etraflıca tartışmayacağım. Sadece konumuza bakan bazı vechelerini vurgulamakla yetineceğim. Mesela geleneksel toplumda (18. yy’a kadar) hapishane yerine zindan var. Yerin altındadır. Karanlık, izbe bu mekanda mahkumlar çürümeye terkediliyor. Cezalandırmanın nesnesi bedendir. Numune için bazısı siyaset meydanında sallandırılsa bile gerisi mezbaha gibi gözden ırak yerlerde hall edilir idi. Amaç intikam, acı çektirmek ve baş eğdirmektir. Hakimiyet kendisini göstermek için kan akıtır. Etrafın kanlanması ve insan malzemesinin israf edilmesi gibi çevreci kaygılar henüz yoktur.

Modern çağda ise (19.yy) hapishane bambaşka bir hal almıştır. Artık bodrum katı değildir. Üstelik ışık bombardımanı altındadır. Hapishane, karanlığa hasret kalınan bir açık alan gibi aydınlıktır. Zindanda karanlığa gömülen mahkumlar yerine hapishanede ışığa boğulan mahkumlar var. İlki karanlıkta göze görünmezken, ikincisi ışık sağanağı altında çırılçıplaktır. Işık huzmeleri birer inzibat cihazıdır. Görünmek, nazara yakalanmak demektir. Mahpus, gardiyanın nezaret-hanesi’ndedir (gözetim evinde). Her an birinin gözetiminde olan insan bir süre sonra o nazarı içselleştirmeye başlar ve kendini o nazarın tacizinden azad etmek için kendi kendini o nazara uygun hale getirir. Yani gardiyanın nüfuz eden nazarı, mahpusun içsel edebi halini alır. Artık dayak yerine telkin, işkence yerine rehabilitasyon amaçlanacaktır. Kan yerine kaygı vardır. Disiplin yolculuğuna başlamıştır.

Peki hedef nedir? Gözetim aracılığı ile insan ruhunu formatlamak. Amaç, üretim ve tüketimde insan kaynağı haline gelecek şekilde eğri malzemeyi geri dönüşümden geçirip doğrultmak. Bazılarının maruz bırakıldığı eski işkence, yerini herkese uygulanan umumîleşmiş bir disipline bırakıyor. Zira, disiplin, işkencenin umuma teşmil edilmiş halidir. Gerçekten de modern hayattaki stres, disiplin denilen kansız veya sulandırılmış işkencenin çağdaş bir tezahürüdür.

Disiplin artık bedenleri (yontulmamış doğayı) hamur gibi yoğurmaktadır. İşte bu disiplinin şebeke gibi dağıtılması için yeni bir teknoloji ortaya çıkıyor. Bina suretinde resmedilmiş bir mimari cihaz 19. yüzyılda dikkat çekiyor. Panoptikon denilen bu bina modeli veya mekansal tanzimat cihazı, hapishane, hastane, timarhane, fabrika, kışla, okul ve benzeri ıslah ve terbiye işiyle uğraşan kurumlarca benimseniyor. O kurumlara masrafsız bir hakimiyet imkanı sunuyor. Ortada 360 derece görebilen bir merkezi kule var. Kulenin etrafında kulenin nazarına firesiz yakanan hücrelerden oluşan geniş bir tek kişilik koğuş çemberi var. Bu yapı tarzı sadece bir personel (gardiyan, hemşire vs) ile belki yüzlerce kişiyi teftiş ve kontrol etme imkanı sunuyordu. Gözetim o kadar eksiksiz ve kesintisiz idi ki artık kaçacak yeri olmayan mahkum kendi kendisinin gardiyanı gibi davranacaktır.

Foucault Panoptikon isimli bu inzibat cihazının işleyişini görünürlük (visibility) üzerinden kavramsallaştırarak modern toplumun bir disiplin toplumu olarak hayatlarımıza hücre hücre nüfuz edeceğini, manevi bir büyük kapatılma ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya çalıştı. Şüphesiz burada hapishane bir metafor olarak anlaşılmalıdır. Medeniyetin bu taarruzunu daha önce Nietzsche ve ondan ilhamla Freud da tartışmıştı elbette. Foucault’nun anlattığı geçiş saltanatın ilgasıydı: Hükmün şahsi bir kaynaktan geldiği hakimiyet toplumundan çıkıp, hükmün bir sahibe atfedilmeyecek şekilde kanun, cihaz ve kurum biçimlerini kazandığı disiplin toplumuna geçiş oldu. Deleuze “kontrol toplumları”na dair derkenar yazısında Foucault’nun kapalı mekana kapatılma analojisi yerine artık açık alanda tutunma gayreti safhasında olduğumuzu söyler. Ona göre “insan artık mahkum değil, borçlu.” Yani artık insan hapishanenin kapatılmış mahkumu değil, bankaların sonu gelmez kartlarının borçlusudur. Kurumlara kapatılmışlığın güvence ve sukuneti bile artık yok. İnsan, hareket halindeki trene kolunu kaptırmış gibidir. Her ne kadar Deleuze, Foucault’daki mekansal durağanlık yerine sonu gelmez bir güvence yokluğu halini tarif etse de bugün artık disiplin ve hatta kontrol toplumundan çok öte bir yerdeyiz.

İnternetin değdiği her yere kolları uzanabilen görünmez bir ahtapotvarı canavarın eline düşmüş durumdayız. Panoptikon bir bina idi bu yeni canavar ise yapay zekaya dayalı bir yazılım şirketi. Adı Palantır. Hapishane değil ama bir nezarathane. Hatta bir suikast cihazı. Geleceği görmek, olacağı önceden tahmin etmek iddiasında bir istihbarat şirketi. Her ne kadar sağlık ve idari bazı amaçlar için hedef kitle belirlemek gibi hizmetler de verdiğini iddia etse bile son tahlilde askeri amaçlar ve savaş mantığı için kurulmuş bir şirket.

Hizmet verdikleri taraflar arasında soykırım uygulayanlar ve totaliter bir nüfuz isteyen devletler var. Sağlık bilgilerinizden, sosyal medyadaki beğenilerinize, kameralara görünme yer ve zamanlarınızdan alışverişini yaptığınız bilumum ürün ve alışkanlıklara kadar herşeyinizi biraraya getiriyorlar. Her bir insan hakkında detaylı dosya tutuyorlar. Potansiyel suçluları veya teröristleri önceden tahmin edebilecekleri iddiasındalar. Her bir insanın kendi kendisi hakkında bilemeyeceği kadar çok ve mahrem bilgiyi bu şirket ve benzerleri topluyor ve biliyor. Bu hafiyecilik elbette ki iyi niyetli değil, kötü niyetli bir malzeme biriktirme çabası olarak devreye sokuluyor. Kim ve ne olduğunuz bilgisi ticari, siyasi ve askeri fırsatçılara satılmak üzere istif ediliyor. Seçimleri etkilemek, savaşlarda otonom cihazlarla katliamlar yapmak da mümkün.

Artık bu tarz teknoloji şirketlerinin insafına kalıyor insanlık. Savunmasız vatandaş, algoritmalar üzerinden güdülenebiliyor, şu veya bu içeriklere maruz bırakılıyor, şu veya bu politik tercihlere teşvik edilebiliyor. Yapay zeka ve büyük ölçekli data hasadı yapabilmenin mümkün olması ile birlikte bütün insanlığı kapsayan bir istihbarat toplama ve profil oluşturma gücü ortaya çıktı. İşte Palantir gibi şirketler bu gücü paraya ve savaşa tahvil ediyorlar. İnsanlığı tehdit eden en büyük tehlike aslında bunlar. Özellikle böyle şirketlerin soykırım yapan ırkçı rejimlerin emrinde olması durumunda durum daha da kötü demektir.

Panoptikon ile Palantir arasında bazı önemli farklar var. Evvela, Panoptik hakimiyet biçiminde gözetim dışarıdan olurdu, Palantir tarzı nüfuz ise içeriden bir nüfuz. Gözetimde kamera “görsel gözaltı” yaparken, bu yeni ele geçirme modelinde hariçten, fiziki anlamda görsel yakalanma şart değil. Ritimler, konumlar, ilişkiler, bağlantılar, tüketimler vesaire hepsi sinyal ve anlık data olarak seni içeriden peyderpey ele veriyor. Çünkü yapay zeka ve digital data boyutlarına nispetle görsel yakalama devede kulak kalıyor. Sağlık app’leri kullananların kalp atış ritimleri ve telefon pillerinin sıcaklık derecesini bile biliyorlar. Ve bunu bütün dünya ölçeğinde yapabiliyorlar. Profilin oluşturulması için uzun süreli ve herşeyi kapsayan bir gözetleme gerekir. Sonuçta, üst üste gelen bu darbelerle insan kalesi düşürülür. Bireyler artık dijital bir işgal altındadır. Sadece görünür davranışların değil, korku, istek ve düşüncelerin de gözetimin eline geçmesi sözkonusu. İnsanlara ne düşünmeleri gerektiğini empoze etme tehdidi yerine ne düşündüklerini bilmeyi onlara karşı silah olarak kullanma tehdidi ile karşı karşıyayız.

Disiplin toplumunda iktidar seni bilmek istemiyordu. Sadece sana bildirmek istiyordu. Seni yoğurmak ve şekle sokmak istiyordu. Disiplin kültüründe seni muti (itaatkar) bir vatandaş yapmak için seni formatlama arzusu vardı. Buna eski usul totalitarizm diyelim. Rejime itaat etme şartıyla aklından geçenin bir hükmü yoktu. Yeni totaliterizm ise çok daha sinsi. Seni öyle kendi haline bırakmıyor. Kalbinden geçenleri bile bilmek istiyor. Ama işin kötü tarafı pasif bir istihbarat toplayıcısı değil. Zihninden geçmesini istediklerini timeline’ından gündemine sokuyorlar. Vitrinine baktığın ayakkabı magazasının kamerasından seni görüyor, yerini biliyor ve hatırlamadığın ayakkabı numarana kadar sana hitaben hazırlanmış reklam füzelerini ateşliyorlar. Dronla seni dinlemekten yine dronla seni öldürmeye kadar uzanan geniş bir yelpazede seni tehdit gücüne sahip bir yeni iktidar biçimi. Bir açıdan bir merakli kulak, bir bilgi hırsızı. Başka bir açıdan bir fısıldayan dudak, bir lümme-i şeytaniye gibi çalişıyor. Geniş propaganda, telkin ve manipülasyon imkanlarına sahip. (Eskiden sadece devletlerde olan bazı kabiliyetler artık şirketlerin elinde karşımıza çıkıyor. Devlet gücünün gittikçe özel dijital teknoloji şirketleri aracılığıyla istihbaratlaşması gibi bir olgu var. Demokrasinin namusu olan özel alan özel şirketler ile içiçe hale gelmiş kamu gücü eliyle payimal oluyor.)

Bu yüzden bugünkü tehdit epeyce farklı. Eskiden gözetim uysal ve iyi olmaya teşvik için idi. Yani kurumsal disiplinin amacı terbiye idi. Lakin bugün insanların muhatap olduğu küresel gözetimin amacı kontrol değil, şantaj. Günahtan alıkoymak değil, günaha teşvik etmek. Suça bulaştırıp, borçlu çıkartmak. Tüketime teşvik aracılığıyla bağımlılık ve zaaf husule getirmek. Bu yeni teknolojiyi kullananların amacı senin kendi farkında olman değil, onların senin farkında olmasını sağlamak. Amaçları, sana hükmedebilmek için seni senden daha iyi bilmek. Sana dışarıdan değil içeriden hakim olmak. (O yüzden Epstein gibi adamlara ihtiyaç kalmayacak. Sabotaj gibi şantaj da artık algoritmalarla yapılabilecek). Amaç herkesi kırılgan, suçlanabilir, mahçup, korkak ve suçlu yapmak.

Bilincin işgalini bir tarafa bırakın, aslında bilinçaltının gaspı sözkonusu. İnsanları bilinçaltından yakalamanın idari, ticari ve askeri bir silah olarak kullanılabildiği bir takip kabiliyeti ve farkındalık gücü ile karşı karşıyayız. Ve bu artık özel şirketlerin elinde. Bireyin mahremiyet hakları ve özel alanın kutsallığı (Amerika örneğinde vatandaşların federal devletteki bilgilerinin özel şirketlerin eline geçmesi ile birlikte) iyice tehdit altına girdi. Bu ticari-siyasi elektronik-kuşatma hali karşısında kitleler özgürlüklerini nasıl koruyacak? Yeni dönemde Amerikan toplumundaki ve coğu başka toplumdaki siyaseti şekillendirecek önemli sorulardan biri bu olacak.

- Advertisment -