Bir olay ya da olguda zaten var olan gülünç yanı, o olay ya da olgunun abartılı bir versiyonu üzerinden iyice vurgulayıp açığa çıkarmak, yani parodi, komedyenlerin her zaman “bir koyup üç aldıkları” bir komedi dalı; iyi kotarılmış bir parodi hiçbir zaman müşterisiz kalmaz.
Parodi, politik mizah için de gayet elverişli bir zemin sağlar. Mesela bazı yönleriyle ünlü politik kişiliklerin o yönlerinin abartılı versiyonlarına, “yok artık, o kadarı da olmaz” desek de güleriz… Zekâsının fazla kıvrak olmadığı dilden dile dolaşan eski cumhurbaşkanlarından Cevdet Sunay’a atfedilen şu fıkrada olduğu gibi:
Cevdet Sunay bir yurtdışı gezisine çıkacakmış, fakat karşılama töreninde tören mangasını o ülkenin dilinden selamlamayı bir türlü öğrenememiş. Bunun üzerine bir kâğıda tek kelimelik o selamı yazıp kravatının iç kısmına iliştirmişler… Tören sırasında nihayet o kelimeyi telaffuz ânı gelince, Sunay çaktırmadan kravatını çevirmiş ve askerleri selamlamış: “Travira”… (Travira: O yılların Türkiye’sinin yegâne kravat markası.)
Gerçeğin parodi tadına bürünmesi
Fakat bazen bizzat siyasetçilerin ciddi ve gerçek nitelikli performansları parodi tadına bürünür: Siyasetçiler tarafından gerçek ve ciddi bir tonda ifade edilmeden önce bir parodi sanatçısı tarafından yazılıp oynansaydı güleceğimiz performanslardan söz ediyoruz… Böyle bir “gerçek-mizah”ın eline hangi politik parodi su dökebilir?
Siyasi hayatımızdan, sonradan “gerçek-mizah” olarak karşımıza çıkan iki varsayımsal örnek:
Birinci örnek: Diyelim ki ülkenin ana muhalefet lideri gaflarıyla meşhur bir liderdir… Bir parodi sanatçısı, durumda zaten var olan komik yanı iyice vurgulayıp açığa çıkarmak amacıyla bir parodi tasarlasın… Ülke, bir anayasa değişikliği için referanduma gitmektedir ve oylanacak değişikliğin tartışmasız en önemli maddesi, başbakanlık makamının kaldırılarak yürütme gücünün tamamının cumhurbaşkanının uhdesinde toplanmasıdır… Sanatçımız, parodisini bu madde üzerine kursun ve muhalefet partisi liderini, şayet referandumda değişiklikler onaylanırsa cumhurbaşkanı ile başbakanın çatışma içine girecekleri yönünde konuştursun..
.
Hepimiz bu parodiye güleriz, fakat biliyoruz ki bu artık bir parodi değil, gerçek.
İkinci örnek: Yine aynı referandum kampanyasındayız… Referandumda “evet” sonucu çıkarsa cumhurbaşkanının aynı zamanda iktidar partisi başkanı olabilmesi maddesi sert eleştirilere uğramakta, böylece cumhurbaşkanının tarafsızlığından söz edilemeyeceği öne sürülmektedir…
Ülkenin, ilk seçimde parti başkanı ve cumhurbaşkanı adayı olacağı bilinen mevcut cumhurbaşkanı ise bu eleştirileri yerinde bulmamaktadır…
Parodi sanatçımız bu kez de böyle bir şeyin cumhurbaşkanının tarafsızlığına halel getirmeyeceğini savunan cumhurbaşkanını şu tarzda konuştursun:
"Ne diyor biliyor musunuz? Partili cumhurbaşkanlığını eleştiriyor. 'Partili cumhurbaşkanlığı olur mu? Partiyi mi yönetecek, ülkeyi mi yönetecek?' diyor. Sanki CHP'nin geçmişini hiç okumamış. Gazi Mustafa Kemal hem Cumhurbaşkanı hem de CHP'nin genel başkanı değil miydi? Ey Kılıçdaroğlu, biraz tarihini, geçmişini oku. Cemâziyülevvelini bir öğren. İsmet İnönü, hem CHP'nin genel başkanı hem de Cumhurbaşkanı değil miydi? Bir bak onlara. (…) Demek ki Gazi Mustafa Kemal tarafsız değildi. Demek İnönü tarafsız değildi. Öyle saçmalık olur mu? Siz hizmette tarafsız olacaksınız… Bu yaptığımız hizmetlerde diyor muyuz Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nden, Marmaray'dan, Avrasya Tüneli'nden, Osmangazi'den şunlar şunlar geçer, şunlar şunlar geçemez… Bizde tarafsızlığın daniskası var.”
Şimdi, böyle bir konuşmaya parodi tadı veren iki unsur var… Birinci unsur, parti başkanı-cumhurbaşkanı modelinin tarafsızlıkla bağdaşmayacağı eleştirilerini dile getiren partiyi o partinin tarihiyle vurmaya çalışmakla bağlantılı… Neden? Çünkü cumhurbaşkanı siyasi hayatı boyunca o tarihi tek adamlık ve otoriterlik üretmekle eleştirmişti (zaten şu anda bile sık sık “sen tek adamlık arıyorsan kendi tarihine bak” demektedir).
Parodi sanatçısının tasarladığını varsaydığımız bu konuşmaya parodi tadı veren ikinci unsur ise tarafsızlığın “hizmette tarafsızlık” olarak tanımlanması… Buna göre, bir yönetimin taraflı olduğunun öne sürülebilmesi için, o yönetimin imzasını taşıyan kamu yatırımlarından bazı vatandaşların yararlanamadığının gösterilmesi gerekir… Oysa böyle bir şey olmamaktadır, demek ki yönetim tarafsızdır!
Tıpkı ana muhalefet lideri için yazılıp oynanan parodiye güldüğümüz gibi buna da güleriz… Fakat biliyoruz ki, tıpkı onun gibi bu da artık bir parodi değil, gerçek: Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumartesi gerçekleştirilen Yenikapı mitinginde aynen böyle konuştu.
Hadi siyasette olur da, yargıda olur mu hiç?
Cumhuriyet gazetesi yazarlarıyla ilgili olarak nihayet hazırlanıp mahkemeye gönderilen iddianame de işte yukarıda anlattığım türden olgular arasında müstesna bir yere sahip… İddianamede öyle iddialar ve suçlamalar var ki, yazılıp mahkemeye gönderilmeden önce bir parodi sanatçısı, iddianamenin feci derecede zayıf olacağına dair beklenti zemininde, içinde bu iddialar olan bir metin yazsaydı, hepimiz bu parodiye gülerdik, fakat biliyoruz ki bu artık bir parodi değil, gerçek.
Yazının başlığı Cumhuriyet gazetesi iddianamesinden ama burada, siyasette ve yargıda son dönemde karşımıza çıkan “parodi gibi gerçekler” kategorisinde birinciliği neden bu iddianameye verdiğim üzerinde uzun uzun durmayacağım. Onun yerine Yıldıray Oğur’un bu işi mükemmelen yerine getiren Âdeta bir iddianame ve herkes için adalet başlıklı yazısının linkini vermekle yetineceğim (aynı sitede farklı cümlelerle bir tekrar yazısı yazmayı uygun bulmuyorum):
https://serbestiyet.com/yazarlar/yildiray-ogur/adeta-bir-iddianame-ve-herkes-icin-adalet-777999
Tuhaf, neredeyse sürreel bir dönemden geçiyoruz, siyasette ve yargıda, parodi olarak yazılıp oynansa güleceğimiz kimi durumlar bir bir gerçek kılığında karşımıza çıkıveriyor… Fakat siyasette gülüp geçebileceğimiz kimi durumlarla yargıda karşılaşınca, ister istemez nutkumuz tutuluyor.