Ana SayfaYazarlarPKK kendine vatan ararken

PKK kendine vatan ararken

2015’in 23 Temmuz’unu 24’üne bağlayan gece, TSK’nın Kandil’i havadan bombalamasıyla başlayan ve PKK’nın hazırlıksız yakalanıp, koordinasyondan uzak cevabi saldırılarıyla geçen birinci aşamanın ardından, “hendek savaşları” diye de anılan kent savaşları, yani ikinci aşama geldi.

Çözüm Süreci’nin çok daha öncesinden belli olan gerçek, PKK’nın tasfiye edilmiş bulunan askeri vesayet sonrasında savaşma paradigması değişen TSK ile, kırsalda askeri olarak başa çıkamayacağı ve çatışmayı her ne olursa olsun kentlere taşıyacağıydı.

 

PKK elbette ki bu stratejisinde en çok, geçmişin baskıcı devlet uygulamalarıyla kazandığı kitlesine güveniyordu.

Ancak PKK’nın kendisinden beklemediği bir “barış iradesi” gösterip, halktan da büyük destek alan AK Parti hükümeti, oyunun yönünü değiştirdi ve Çözüm Süreci’ne girildi.

BDP/PKK’nın, Barış Süreci’nin gelişmeye başlamasıyla tetiklenip 6-8 Ekim 2014 olaylarında zirve yapan sekter provokatif tarzına ait birçok örneği, ancak şimdi bugünden geçmişe doğru baktığımızda anlamlandırabiliyoruz.

Demirtaş’ın “600 km PKK hakimiyet alanı” böbürlenmesi ve “İmralı tutanakları”nın BDP’den sızdırılması, anlamlarını ancak şimdi tanımlayabildiğimiz eylemlerdi. Bunları Çözüm Süreci sonlanana kadar da sürdüler.

Bugün Can Dündar ve AYM kararı üzerinden tartışılan, IŞİD’ın Türkiye’den desteklendiği kampanyası, yine PKK kökenliydi.

PKK Çözüm Süreci’nden bir ateşkes olması bakımından memnunken, sürecin kitlesini ve kendisini Türkiye coğrafyasında sürükleyeceği yerden, yani silah bırakarak siyasi mücadeleye dönmekten çok uzaktı.

AK Parti hükümeti sadece barış iradesi göstermiyor, PKK’nın etki alanını imar hamleleriyle de dönüştürüyordu ve eğer Çözüm Süreci gitmesi gerektiği gibi gitseydi, PKK tabanı çok daha barışcıl ve kalkınmacı bir tercihe doğru kayacaktı.

Irak Kürdistanı’nın gerek petrol, gerekse Türkiye dayanışmasıyla o bölgede de PKK karşısında öne çıkan, giderek daha çok tercih edilen alternatif olacağı belliydi ve tabii bu hiç de PKK’nın istediği bir şey değildi. İran ise, rejim ne kadar değişirse değişsin, kendi bölgesinde asla PKK’ya yaşam hakkı tanımayacaktı.

Kalan son parçada, kaos içine yuvarlanan Suriye’de ise durum tamamen değişikti ve orada olası bir PKK devletinin nihayet kök salabileceği toprakları bulduğunun ümidini örgütte yeşertiyordu.

Suriye’de iç savaş başladığında ve herkes Esad iktidarının kısa bir süre içinde çökeceğini düşünürken, PYD Esad’dan kendi bölgelerinin kontrolünü aldı ve o günden itibaren bir denge oyununu sürdürmeye başladı.

Gücü azken ve bugün birleştirmeye çalıştığı iki kanton aşamasının henüz çok uzağındayken eline geçirdiği olanağı, önce Türkiye’den gelen militanlarla askeri gücünü artırmak yoluna giderek değerlendirmeye başladı.

Giderek bölgede kendisinden farklı düşünen herkesi ve her örgütü tedhişle sindirdi ve buna da Rojava Devrimi dedi; arkasından da hakimiyet bölgesini genişletmeye girişti.
 

O günden bu yana, bölgenin demografisi ve ideolojik yapısını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışıyor.

Suriye’nin halihazırdaki durumu ve gidişat en azından orada artık eskisi gibi bir Suriye olmayacağını göstermesi bakımından PKK’yı haklı çıkardı ancak işi halâ çok zor.

Savunmak zorunda olduğu topraklar Türkiye – Irak – İran üçgenindeki gibi doğal koruma sağlamıyor; PKK ve bu dümdüz topraklar, Sünni çoğunluğun öfkesini giderek daha fazla çekiyor.

İhtiyacı olan insan gücü, eline geçirdiği topraklardaki kendine bağlı nüfus ile hakim olabileceğinin çok üzerinde; olanı da bir adım ötedeki, Irak’ta kurulmuş veya Türkiye’de kurulabilecek (deyim yerindeyse) bir “Kürt Cenneti”ne kaptırmak istemiyor.

İnsanlarını daha uzun süre savaş psikolojisinde tutmak ve diğer bölgelerden Suriye kantonlarına, hem insan hem lojistik destek çekmek zorunda.

PKK, Türkiye’de barış sürecini ilerletmemeyi, nihayetlendirmemeyi bundan istedi; sürekli gerginlikle yürüttüğü denge politikası, bir yerde kontrolünden çıktı ve böylece durum savaşa evrildi.

Elbette yeniden savaş olasılıklardan biriydi ve hazırlıklıydılar; ama bir kısmı da askeri taktik ve stratejilere dair olan çoğu okumaları yanlıştı, yanlış çıktı.

Dağlarda ve kamplarda beklediklerinden çok daha şiddetli vuruldular.
 

PKK’nın aksine, AK Parti’nin samimiyetine inanmış Kürtler, kent savaşlarına destek vermedi, Çözüm Süreci’ni fırsat bilerek yapılan yığınaklar istendiği kadar etkin olamadı. Bir başka ve önemli yanlış okuma çerçevesinde güvenlik güçleri, tüm savaş boyunca kendi yaşamlarını hiçe saymak pahasına bile olsa sivilleri gözetti.

Bütün bunların sonunda, bugün kent savaşlarının sonuna gelinmişken PKK, Türkiye’deki kitle desteğini tümüyle yitirmiş görünüyor.

Giderek ABD’nin de koruyucu eli üzerlerinden çekilirken, Rusya ve kadim düşmanları İran ile başbaşa kalıyorlar.

Yine de umutlar tümüyle yitirilmiş değil.

Büyük olasılıkla, Suriye’de herşey bittiğinde PYD’nin (PKK’nın) elinde bir hakimiyet bölgesi kalacak — ama bu bölge, güneyde nefretlerini kazandıkları Sünni Araplar ile kuzeydeki Türkiye arasında sıkışmış olacak.

Artık bu yolun dönüşü görünmüyor. İlerlemeyi ve sonuna kadar direnmeyi seçeceklerdir.

Mesele, bunu ne kadar nefret biriktirerek gerçekleştirecekleri.

Yakında bitecek kent savaşları sonrası hareket tarzlarını bu belirleyecek.

Türkiye içinde, tıpkı savaşın başındaki gibi, ancak etkisi ve sıklığı çok daha azalmış bir biçimde terör eylemlerini sürdürmek yoluna gidebilirler.

Beklenmedik bölgelerde, beklenmedik hedeflere ve yine beklenmedik yöntemlerle saldırabilirler.

Ancak bu yol, artık Türkiye Kürdistanı’ndan aldıkları insan ve lojistik destek akışını sürdürme veya artırma özelliğini yitirdi.

Kazanç yerine, onlara gelen günlerde, Türkiye’yi iyice karşılarına almayı getirecektir.

Şahsi tahminim, önümüzdeki günlerde PKK’nın Türkiye savaş sahasından tümüyle çekileceği yönünde.

Operasyonların bugünlerde yoğunlaştığı Yüksekova, PKK’nın yürüttüğü uyuşturucu kaçakçılığında sınır sonrası ilk istasyon ve dağıtım yeri Van’dan bir önceki istasyon. Yüksekova’nın gidişi, bu kararı vermekte ve/veya geciktirmekte önemli olacak.

Bekleyip göreceğiz.
 

- Advertisment -