Hendekler neden açıldı? Kime karşı? PKK çatışmaları niçin şehirlere taşıdı? Çözüm sürecinden vazgeçmek hangi ihtiyaca karşılık veriyor?
Bu veya benzer sorulara ilişkin üretilmiş pek çok cevap var aslında. Ama bu cevapların çoğu gerçeğin üstünü örtmek için üretilmiş “mantıklı” izahatlardan öteye gitmiyor. Mesela “PKK’nın bağımsız Kürdistan peşinde koştuğu için çözüme ara verdiği” iddiası bunlardan biri. Kandil’in “Suriye’de PKK lehine doğan imkânları değerlendirmek için silaha yeniden sarıldığı” da benzer argümanlar arasında yer alıyor. Bir şey baştan yanlış tanımlanırsa devamını doğru getirmek zorlaşır. Çözüm süreci, yanlış bir tanımlama üzerine şekillenen iyi niyetli bir arayıştı; PKK’nın “Kürt meselesinin sonucu olarak ortaya çıktığı” gibi düz bir düşünce üzerine kurgulanmıştı. Ret ve inkâr politikalarına son verildiğinde, siyasi alanın kapıları aralandığında örgütün de silahtan vazgeçerek “aklıselime” döneceği varsayılıyordu.
Oysa “Çözüm süreci” kendi başına bir proje değildi; Türkiye’de daha büyük bir iç savaş çıkarmanın hazırlık evresiydi. Devletin eski yüzünün değişmesi anlamında süreç önemli bir işlevi gördü; fakat bu, PKK’nın iç savaş çıkarmak için Güneydoğu’ya bomba ve silah stoku yapmasını engelleyemedi. Kandil’in hazırlıkları, Suriye ve Irak’ı büyük bir yangın yerine çeviren ve aynı sonucu Türkiye’de de almak isteyen uluslararası güçler için yeterliydi. Gerisini nasıl olsa örgüt hallederdi!
PKK, 40 yıllık bir proje; paralel yapının etnik bir kopyası. Arkalarındaki güç de aynı. Kürt sosyolojisini kontrol etmek için üretilmiş bir yapılanma. Abdullah Öcalan’ın “Türkiye’de sadece bir koldan değil, üç koldan süren parelel yapı çalışması var” sözleri, PKK gerçeğini de anlatıyor. Kürt sorununun varlığı, onun üzerinde tepinen PKK’yı meşru bir güç yapmaz. Bir ülkeyi kontrol etmek için o ülkenin sosyolojik fay hatlarını tetikleme gücüne sahip olmak gerekir ki, PKK da bu prensip sonucu üretilmiş, piyasaya sürülmüş, güçlendirilmiş, otorite haline getirilmiş bir örgüt.
Normalde, olağan koşullarda yükselecek bir Kürt milliyetçiliği bölgenin dokusuyla bu kadar ters düşmezdi. PKK’nın, Kürtlerin inanç ve değerlerine bu kadar ters özellikler göstermesi, onun kurgusal yapısını ele veriyor. PKK’nın inşa ettiği milliyetçi kimliğin temel özelliği İslam karşıtı olması. Kandil’in “aklıselime” bir türlü gelmemesi ve Kürt sosyolojisinden bu kadar kopuk olması ideolojik saplantılarından veya kör milliyetçilikten kaynaklanmıyor; Türkiye karşıtlığıyla kodlanmasından ileri geliyor. Hangi süreç işlerse işlesin, hangi gelişme kaydedilirse edilsin değişmeyecek tek şey PKK’nın Türkiye düşmanı çizgisi ve duruşu olacaktır.
Tekrar baştaki sorulara dönersek; HDP’nin 80 milletvekiliyle Meclis’e girdiği koşullarda, Dolmabahçe’de Abdullah Öcalan’ın “deklarasyonu” açıklanırken PKK niçin taş devrine döner gibi hendek kazmaya başladı? Çatışmaları niçin şehirlere kaydırdı? Büyük güçler, Suriye ve Irak üzerine kapışırken herhalde PKK’ya da “Hadi sen Ankara ile barışçılık oyna” diyemezlerdi. Her şey hayatın olağan akışına uygun gelişiyor aslında, görmesini bilene.