Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIPKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…

PKK’nın sahiden silah bıraktığının delili…

PKK’nın silah bırakma ve kendini fesih kararın taktik değil, elle tutulur bir gerçek olduğunun en somut delili MLKP’nin bu kararı eleştiren açıklaması oldu. Cevap Türk soluyla ilişkilerden sorumlu PKK yöneticisi Duran Kalkan’dan geldi. Genel olarak Türk solu için Kürt dostluğu ile AKP karşıtlığı arasında bir tercih yapma anı yaklaşıyor. Büyük bir kısmı için genetik laik hassasiyetler baskın gelecektir.

Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nın kongre toplayıp kendisini fesh edip silah bırakma kararı vermesine inanmayan çok.

Her gün yeni bir delil göstererek bunun taktik, oyun olduğu iddia ediliyor, devletin kandırıldığı, harf değişikliğiyle örgütün silahlı mücadeleye devam edeceği söyleniyor.

PJAK’ın adı bile yanlış yazılan eşbaşkanının evinden İsveç merkezli Aryen adlı bir Kürt televizyonuna Skype’la bağlanarak yaptığı “PKK silah bırakıyor, biz bırakmıyoruz” açıklaması üzerine yazılıp çizilenler son örnekti.

PJAK’ın 2012’de İran’a karşı savaşını durdurduğu, İran sınırındaki Kandil dağlarının çevresinin İran karakollarıyla dolu olduğu, PJAK’ın kaç militanının kaldığının bile bilinmediği ve en önemlisi PJAK’ın eşbaşkanının kütüphanesi önünden yaptığı açıklamanın PKK’nın ajans ve gazetelerinde haber olmadığıyla kimse pek ilgilenmedi.

Şüpheciliğin bir zararı yok ama çözüm sürecinde somut olanlarla değil de “ayı çıkabilir, taş düşebilir” kabilinden olanlarla ilgilenmek tedbirlilik değil, daha çok önyargı, vehim ve bazıları içinse temenniye benziyor.

Halbuki PKK’nın silah bırakma kararının samimi olduğunu görmek için fazla iyiniyetli olmaya gerek yok.

Mesela PKK kongresinde yapılan konuşmalara, ardından verilen röportajlara bakmak yeterli…

Bu konuşma ve röportajlarda Karayılan, Kalkan, Bayık gibi isimler silahlara veda ve fesih kararını militanlarına ve sempatizanlarına gayet açıklıkla hatta bazen hüzünlenerek anlatıyorlar.

Örgütün bu fesih kararından en fazla rahatsızlık duyması beklenen isimlerinden Bese Hozat bile “Öcalan’ın bir Türkiye yurtseveri olduğunu Türkiye’nin yanında olmayı tercih ettiğini” anlattı son röportajında.

Ama bu kararın taktik değil, elle tutulur bir gerçek olduğunun en somut delili

MLKP’nin bu kararı eleştiren açıklaması oldu.

MLKP kim mi?

Türk solunun hala silahlı olan örgütlerinden biri.

Kökenleri 70’ler sol hareketleri içinde Kürt meselesine karşı en duyarlı isim olan İbrahim Kaypakkaya liderliğindeki Maocu TKP-ML’ye dayanan bir örgüt.

Sonrası ayrı bir uzmanlık gerektiren, harflerin türlü kombinasyonlarının kullanıldığı Türk solu fraksiyonlarının bir resmi geçidi…

“TKP-ML’nin Çinci Macouluğunu ve yöntemlerini eleştirip, Enver Hocacı bir fraksiyonla ondan ayrılan Robert Kolejli, Maraşlı Ermeni devrimci lider Garbis Altınoğlu’nun liderliğinde kurulan TKP-ML Hareketi ile TKİH’in (THKP-C/ML yani Devrimci Halkın Yolu’dan arta kalanlar) ile birleşerek 1994’de MLKP (Marksist-Leninist Komünist Parti) adını” almışlar.

Sonra Garbis Altınoğlu da MLKP’ye kızıp ayrılmış, Geriye Gazi, Okmeydanı, Tunceli’de arada bir görünen ve 1 Mayıslarda ortaya çıkan, lider kadrosu hapishanede ve Avrupa’da olan silahlı bir butik örgüt kalmış.

Türkiye’de uzun yıllardır adları duyulmuyor ama esas silahlı militanlarının olduğu yer Rojava.

PKK, silahlı Türk sol örgütlerini 2014’den itibaren “Rojava Devrimi” için savaşa çağırdı, Türkiye’de faaliyet gösteremeyen bu örgütler de Suriye’deki Enternasyonlist Tabur’a militanlarını gönderdiler. Böylece PKK ile müttefik oldular.

2016’da PKK, bu silahlı Türk sol örgütlerini biraraya getirilip “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” ni (HBDH) kurdu.

Kuruluş töreni videosunda PKK’nın sol teorisyenlerinden Duran Kalkan, coşkuyla ayağa kalkıp dakikalarca bu ittifakı alkışlamıştı.

Aslında ittifakın geçmişi 2016’dan öncesinde, Suriye’de YPG’nin kuruluşuna kadar dayanıyor.

Hatta bu silahlı ittifakla paralel olarak Türkiye’de siyasi bir ittifak da kuruldu.

HDP, Suriye’deki ‘dayanışma’larına bir teşekkür olarak bu silahlı sol örgütlerin legal partileriyle ittifak kurdu ve bu partilere parti yönetiminde yer verdi, üye sayılarının toplamı orta büyüklükteki bir Kürt ailesinden fazla olmayan bu sol partilerden isimler de 2015’den beri HDP listelerinden Meclis’e giriyorlar.

Hatta bir eşbaşkan bu bileşen sol partilerden birinden seçiliyor.

Şimdiki eş başkan Tülay Hatimoğulları, resmi olarak 95 üyesi olan SYKP adlı DEM Parti bileşeni küçük bir sol partiden geliyor.

HDP’nin son eşbaşkan Figen Yüksekdağ ise ESP adına oradaydı.

ESP yani Ezilenlerin Sosyalist Partisi, 2010 yılında aynı adlı bir oluşumdan partileşmişti.

Herkesin bildiği sır; bu parti de MLKP’nin siyasi ve legal partisiydi. Hala ESP’den iki isim DEM’den milletvekili.

Yani MLKP deyip geçmemek gerek.

Karşımızda 10 yıldır Rojava’da PKK’nın müttefiki olan, legal partisi HDP’de eşbaşkanlık seviyelerinde temsil edilen bir hareket var.

Diğer sol gruplar tarafından da PKK’ya fazla angaje oldukları için eleştirilen bu örgütün PKK’yı silah bıraktığı için eleştirmesi ciddi bir mesele.

Üstelik MLKP’nin nerede oldukları bilinmeyen yönetim kurulu imzalı bildirisinde, sol jargonda ağır küfür hükmünde olan “reformist, tasfiyecilik” gibi suçlamalar yöneltilmiş PKK’ya:

Anadilde eğitim, ulusal özerklik gibi temel ulusal demokratik hakları; savaş esirlerinin koşulsuz serbest bırakılması; önşart olmaksızın tüm gerilla gücünün ve politik sürgünlerin Kuzey Kürdistan’a dönüşü gibi temel hakları kapsamayan yazısız bir anlaşmayla silahlı mücadeleye ve özgür örgütlenmeye son verilmesi; silahların şu veya bu muhataba resmen teslimi adil ve demokratik olmayan bir barışın kabulüdür”

Bu, faşist sömürgeci düşmanın teslimiyet ruh hali ve pratiği örgütlemeye dönük politikasına alan açmaktır”

Yeni stratejik hat tasfiyeci ve reformisttir”

Reel sosyalist etki’, ‘inkarın Özal döneminden itibaren çözüldüğü’, örgütsel-ideolojik ‘anlamsızlık ve kendini tekrar’ gibi tezler reformist yeni strateji ve çizginin teorize edilmesinin ifadesidir”

Ekim devriminin eseri olan ulusların tam hak eşitliği temelindeki Sovyet Cumhuriyetler Birliği kazanımının inkar ve reddine dayalı reformist bir nitelik taşımaktadır”

Ezilenler; namluların, tankların, topların karşısında çıplak yumruklarıyla dövüşmeye mahkum edildikçe devrim imkansızdır”

Kürdistan ve Türkiye işçi sınıfını, emekçileri, kadınları, gençleri, fakirleri, ezilenleri yasal-yasadışı, barışçı-kitle şiddetine dayalı, silahlı-silahsız tüm araç ve biçimlerle yürütülen mücadeleye omuz vermeye; bu doğrultuda birleşmeye, örgütlenmeye, savaşmaya çağırıyoruz.”

Buradaki eleştirilerin bir kısmı PKK’ya bir kısmı direkt Öcalan’ın çağrısına…

Sovyet övgüsüne kadar gittiklerine bakılırsa özellikle Öcalan’ın çağrı metnindeki reel-sosyalizme şu eleştirilerine alınmış gözüküyorlar:

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”

PKK’nın kongre sonuç bildirisinde de Türkiye’de ulusalcılar ve milliyetçilerin Lozan ve 1924 anayasasına takıldığı paragrafta MLKP de reel sosyalizm eleştirilerine ve Özal övgülerine takılmış anlaşılan. Onu da hatırlayalım:

Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı. Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü. …Diriliş devrimimizin halkımız açısından büyük gelişmelere yol açtığı 1990’lı yılların koşullarında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kürt sorununu siyaset yoluyla çözme arayışı gelişti.”

Türkiye’de birileri bu çağrıyı ve metni hala bölücülük gibi görse de demek ki müttefik sol örgütler öyle görmemiş.

Peki, PKK müttefik bu silahlı Türk örgütünün kavgada söylenmeyecek eleştirilerine karşı ne dedi?

Cevap Türk soluyla ilişkilerden sorumlu PKK yöneticisi Duran Kalkan’dan geldi.

Kalkan, PKK’nın ayakları en yerden kesilmiş, en ütopik sol kanadından.

Devrimci Halk Savaşı gibi büyük felaketlerle sonuçlanmış hendek olaylarının hararetli savunucusuydu.

Ama MLKP’ye karşı PKK’nın silah bırakma kararını sert sözlerle savunmuş:

Şimdi bu kadar savaşıldıktan sonra niye savaşı bırakıyor diyorlar? Peki, bu halk hep savaşacak mı? Kürtlerin ömrü hep savaşla mı geçecek? Bazıları çok akıllı.

Bu kadar savaş istiyorlarsa kendileri savaşsınlar. O kadar savaş aşığıysalar durmasınlar, savaşsınlar, ellerinden alan mı var?”

Şimdi bazıları kalkmış PKK’ye savaşı anlatmaya, savaş dersi vermeye çalışıyor. Gerilla dersi vermek istiyorlar, savaşmanın ne kadar önemli, anlamlı olduğundan söz ediyorlar. Bu PKK 48 yıl silahlı mücadele yürütmüş, 41 yıldır kesintisiz gerilla savaşı yürütüyor. Herkes biraz da kendi gerçeğine bakarak bu sözleri söylemeli.”

Şimdi bu silahlı direnişi sona erdirmek isteyince devrimcilikten uzaklaştı diyorlar. Bir mücadele yönteminin devrimci olup olmadığını şiddet düzeyi belirlemez. ‘Silahlı şiddet içeren yöntem devrimcidir, silahlı şiddet içermeyen devrimci değildir, reformizmdir’ diyenler yanılıyorlar.”

Aslında PKK, kendi kongre kararını herkese karşı savunuyor.

Ama bu karara en çok karşı çıkması, bundan rahatsız olması beklenen Duran Kalkan’ın bu açıklaması PKK’nın fesih ve silah bırakma kararının ideolojik bir tercih olduğunu gösteriyor.

“Şimdi biz ne yapacağız” hayalkırılığı içindeki MLKP’nin 70’lerden kalma argümanlarla PKK’yı silah bıraktığı için eleştirmesi de PKK’nın sahiden silah bıraktığının en somut delili.

PKK ve DEM’in müttefik sol partilerinin de bu fesih ve silah bırakma kararından pek memnun olmadığını tahmin etmek zor değil.

Çoğunun silahlı tek faaliyet alanı Suriye kalmıştı. Orada da artık “yabancı teröristler” statüsünde istenmeyen adam olmaya doğru gidiyorlar.

Kürt siyaseti radikal ve silahlı olduğunda siyaseten onların müttefikliği değerliydi, birkaç yüz kişilik partiler bu sayede Meclis’e vekil soktu.

Ama sivilleşen, ılımlılaşan, Türkiyeleşen ve Kürtleşen bir Kürt siyasetinde onların müttefikliğinin bir anlamı kalmayacak.

En son İstanbul Belediyesi seçimlerinde bile bileşen sol partiler DEM adayı yerine, AKP’ye kaybettirmek için İmamoğlu’na destek çağrısı yapmışlardı.

O sol çevrelerin gazetelerinde, sitelerinde yazılıp çizilenlere biraz bakanlar “AKP’ye güven mi olur”, “Öcalan ne kadar özgür”, “bu şartlarda hiçbirşey almadan silah bırakma kararı ne kadar rasyonel” diye uzayan kibar eleştirileri, şüpheleri görebilirler.

Birgün, Fox, Halk TV, TELE 1 gibi mecralardaki solcular ise DEM Parti’ye bu iktidarla çözüm süreci yürüttüğü için sitemlerini artık saklamıyorlar. Öcalan’a ise teröristbaşı demelerine bir adım var.

Özellikle Türk solu açısından Kürt dostluğu ile AKP karşıtlığı arasında bir tercih yapmak gerektiğinde, genetik laik hassasiyetler baskın gelecektir.

PKK silah bırakmıyor, KCK olarak, PJAK, YPG olarak yoluna devam edecek korosu eğer gerçekten olan biteni anlamaya çalışıyorsa, buyurun karşınızda tüm bu tartışmalar PKK’nın silah bırakma kararının somut bir sağlaması olarak duruyor.

Ama galiba onlar da PKK’nın silah bırakmasına fikren, ideolojik olarak, siyaseten hazır değiller. Eski dünyaya göre hizalanmışlar, formatlanmışlar o yüzden vehimlerin peşinden gitmeyi, bırakmazsa kartına yatırım yapmayı tercih ediyorlar.

- Advertisment -