Yapımcının söz konusu eleştirilere cevabı ise kendilerinin her iki tarafı da incitmeden objektif bir hikâye sunmaya çalışmaları ve bunun da zorlu bir çaba olması yönünde olmuştur. Yine de, görüşme yaptıklarımızdan bu dönemi hatırlayanların çoğu bir yandan işin zorluğunu kabul ederken diğer taraftan o yıllarda meydana gelen olayların tarafsız kalmaya cevaz veremeyecek kadar hassas ve tartışmalı olduğuna inanmaktadır.
Bu durum aynı zamanda Toplin’in belirli konular üzerine çekilen filmlerin bulgular ile tarihi materyallerin temsil edilmesi yoluyla sonuç çıkarma ve taraf tutmayı tetikledikleri argümanından da destek bulmaktadır. Bir bakıma, filmler bir ikna etme aracı haline gelmektedir.
Eğer sinema, izleyicileri tarihsel tartışmalar karşısında duyarlı kılacaksa, bu tartışmalara ışık tutmalı, izleyicilere birden çok sayıda bakış açısı sunmalı ve izleyicileri soru sormaya ve alternatif bakış açılarını düşünmeye teşvik etmelidir.
Belli gerçeklerin yanlış yorumlanması, Hatırla Sevgili hakkında da sık sık gündeme getirilen bir konudur. Görüşme yaptığımız kimselerden biri, THKÖ toplantıları sırasında örgüt üyelerinin konuşma biçimi konusunda oldukça öfkeliydi. Kendisi bu duruma “Devrimciler, Meksikalı Sokak çetelerinin üyeleri gibi konuşmaz!” diye tepki göstermiştir.
Bu diziyi izlediğinizde zamanın ruhunu hissetmek mümkün olmuyor.” Görüştüğümüz kişinin genel görüşü, dizinin yalnızca temel klişeleşmiş tipleri onayladığı ve tarihi bir dönemin bütününü hatalı sunduğu yönündeydi. Sözlerini ise “Böyle kritik bir projeye giriştiğinizde ya bu işi doğru dürüst yapacaksınız, ya hiç başlamayacaksınız” diye sonlandırdı.
Görüşme yaptığımız diğer birçok kişi de sık sık tartışılan infaz edilmeye götürülen Deniz Gezmiş’in son sözlerine ilişkin olarak benzer görüşler ifade etmiştir. Deniz Gezmiş’in infaz edilmeye götürülürken “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Yaşasın Marksizm ve Leninizm!” dediği tarihsel olarak bilinen bir gerçektir.
Dizinin ilgili bölümünde ise Gezmiş “Yaşasın tam bağımsız Türkiye!” derken gösterilmektedir. Dizinin senaristiyle bu konuda konuştuğumuzda, Öneş senaryoda kelimelerin aslının yazılı olduğunu ve sözleri son dakikada sansürleyenin televizyon kanalı olduğu yönünde bir açıklama getirmiştir. Bu anlamda, özellikle tarihi popüler medya vasıtasıyla öğrenen tüm bir genç nesil söz konusu olduğunda, tarihi kesinliğin önemi daha da kriztalize olmaktadır.
Söyleşi yaptığımız kişiler, dizide aralarında sol cenahtan tanınmış bir figür olan Hakan Yurdakuler’in sağcı grupların üyesi olarak gösterilmesinin de bulunduğu daha başka bir takım bariz hata ve eksikliklere dikkat çekmiştir. Burada, akademisyenlerin filmlerin tarih anlatımı olarak kullanılmasına karşı şiddetli itirazını hatırlamaktayız.
Yukarıda bahsi geçen Robert Toplin’in film yapımcılarının tarihe yaptığı katkı üzerine kaleme aldığı makalede yazar, Gerda Lerner’in filmleri “şu anı düşünmeleri, sığlıkları ve meseleleri eleştirel olmadan ele almaları” yüzünden eleştirmesine vurgu yapmaktadır.
Lerner’e göre, tarihçiler medyayı etkilemeye ve geliştirmeye çalışmalıdır. Toplin, “bilim ve televizyon arasında temel bir amaç ayrılığı” olduğunu savunan ve “akademisyenler ince ayrımlar, nitelikler ve ince ayrımlarla ilgilenirken, film yapımcıları ise ana hatlar, dram ve basit güçlü fikirlerin arayışı içindedir” ifadesini kullanan Theodore K. Rabb gibi eleştirmenlere de göndermede bulunmaktadır.
Toplin, tarihçinin ürünün özneye derin bir ilgi; halk, kültür ve dönem için bir duygu ve geçmişi sorumlu bir şekilde temsil etmek için bağlılığı yansıtmasını umut ettiğinin altını çizmektedir. Filmlerin böylesi bir titizliği ne dereceye kadar ortaya koyduğu ise tartışmaya açıktır.