Ana SayfaYazarlarReferandum, şimdi değilse ne zaman?

Referandum, şimdi değilse ne zaman?

 

26 Temmuz 2017’de, ABD’nin saygın gazeteleri arasında yer alan The Washington Times’da, Irak Kürtleri ve 25 Eylül’de düzenlenecek olan bağımsızlık referandumu üzerine yirmi dokuz (sayıyla: 29) makale yayınlandı. Kısacası The Washington Times, 26 Temmuz’da Kürtler için özel bir sayı hazırladı.  Gazetede yer alan makaleler Irak’ı, Kürtleri ve Ortadoğu’yu iyi bilen, kendi alanlarında uzman, bazıları bizzat sahada görev yapmış kişilerce hazırlanmıştı.  Kimi akademisyen, kimi gazeteci,  kimi diplomat,  kimi emekli general olan yazarlar, Kürtlerin bağımsızlık referandumunu farklı açılardan değerlendirmekteydi.  Söz konusu yazılar arasında Kürtlerin bağımsızlığını kayıtsız şartsız destekleyenler olduğu gibi, IŞİD ile mücadelenin gevşeyeceğini ileri sürüp, ABD’nin Irak ve Ortadoğu’daki çıkarlarının korunması adına karşı çıkanlar da vardı. Ancak çoğu yazar, Kürtlerin de artık özgür uluslar ailesine katılmasının zamanının geldiğini dile getirmekteydi. Üstelik Irak Kürtleri, başta Türkiye olmak üzere hem komşularıyla iyi geçinme, hem de kendi kendilerini yönetme açısından iyi bir sınav vermişlerdi. Bu nedenle bağımsızlık girişimlerinin desteklenmesi gerektiği vurgusu yapılmaktaydı.

 

Bağımsızlık referandumu dünya gündeminde

 

The Washington Times’de, Kürtler üzerine bir günde 29 makalenin yayınlanması iki hususu ön plana çıkarıyor: (1) Kürtlerin diplomatik alandaki başarısı; (2) başta ABD olmak üzere, uluslararası camianın bağımsızlık referandumunu ciddiye alması. Uluslararası camia, bugün Kürt meselesiyle tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar yakından ilgilenmekte. Diğer bir deyimle, Kürtlerin bağımsızlık referandumu Batı’da çok ciddi anlamda dikkate alınıp değerlendiriliyor. Başta ABD olmak üzere, hemen bütün dünya başkentlerinde Kürtlerin bağımsızlık taleplerinin yankı bulması, Kürt diplomasisinin ödevlerini iyi yaptığına işaret ediyor.  ABD ordusundan emekli yarbay Norvell B. De Atkine’nin The Washington Times’deki makalesinin başlığına yazdığı gibi, “Kürtler artık unutulmuş bir halk değil” (Kurds: No longer the forgotten people).

 

Bugün Kürtlerin bağımsızlık referandumu söz konusu olduğunda, genellikle birkaç önemli husus dikkate alınarak bir sonuca ulaşılmaya çalışılıyor: (1) IŞİD ile mücadele; (2) Irak’ın toprak bütünlüğü; (3) diğer azınlıklar meselesi; (4) komşu devletlerin tutumu; (5) Kürtlerin kendi kendilerini yönetme hususundaki yeterliliği; (6) bağımsızlık karşısında yer alan içerideki Kürt muhalefeti; (7) ABD, AB ve Rusya gibi aktörlerin tutumu.

 

Aslında herkes Kürtlerin, özellikle IŞİD ile mücadele anlamında çok büyük bir fedakârlık yaptıklarını kabul etmekte. Tabii bu fedakârlığın Kürt meselesinin uluslararası meşruiyet kazanmasına büyük bir katkı sunduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir. Buna karşılık Kürtler bağımsızlık ilân ettiklerinde, IŞİD ile mücadele meselesinde eskiden olduğu kadar istekli davranmayacakları, ya da doğrudan kendilerine yönelik bir saldırı olmadıkça o kadar istekli davranmayacakları düşünülüyor.  Bunu dile getirenler, Kürtlerin Irak ordusu saflarında IŞİD ile çarpışmasını isteyenler. Zira Irak ordusunun, ellerinde ABD yapımı son model silâhlar olmasına karşın birkaç kez IŞİD karşısında hezimete uğradığı zihinlere kazınmış durumda.  Buna rağmen gözlerden kaçan bir husus var:  Ne Kürtler kendi sınırları dışında herhangi bir çatışmaya girmek istiyor, ne de Irak yönetimi Kürtlerin (Şii ve Sünni) Arap bölgelerinde askeri operasyonlar yapmasını kabul ediyor. Dolayısıyla Kürtlerin bağımsızlığını kazanması, IŞİD’e yönelik mücadelenin gevşemesine yol açması bir yana, çok daha kararlı bir şekilde devam etmesinin önünü açar. Çünkü Irak merkezi hükümeti,  uluslararası camia tarafından gönderilen silahların Kürtlerin eline geçmesine her zaman engel oldu. Bu durum da IŞİD ile mücadeleyi önemli oranda aksattı, çünkü Kürtler modern silahlarla donatılmış IŞİD’e karşı ellerindeki kırık dökük silahlarla direnmek zorunda kaldı. Oysa Kürtler bağımsız olduklarında, bu türden yardımları doğrudan ve çok daha seri bir şekilde edinebilecekleri gibi, ihtiyaç duydukları silahları satın da alabilir.

 

Irak’ın toprak bütünlüğünü Kürtler değil İran bozdu

 

 20. yüzyılın başlarında emperyalistlerin Ortadoğu’nun sınırlarını cetvelle belirlemeleri sonucu, yapay olarak oluşturulan Irak hiçbir zaman yekpare bir ülke olamadı.  Öte yandan Irak’ın olmayan toprak bütünlüğünü, Kürtler değil İran çoktan bozdu.  Üstelik İran sadece Irak’ın değil, Suriye’nin toprak bütünlüğü de çoktan bozmuş durumda.  Bağdat ve Şam’ın yıllardır Tahran’dan yönetildiğini sağır sultanlar bile duydu. Şimdilerde İran, Musul ovası üzerinden Şengal’e, oradan da Akdeniz’e çıkma hesapları yapmakta. Şüphesiz ne ABD, ne Türkiye, ne de Sünni Arap ülkeleri İran’ın Şii Hilali projesine sıcak bakmıyor. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün gibi ülkelerin bağımsız Kürdistanı desteklemelerinin bir sebebi de İran yayılmacılığının önüne geçebilmektir.

 

 İran, Şii Hilali projesinin önündeki en büyük engelin bağımsız Kürdistan olacağını iyi biliyor.  Sırf bu nedenle İran, sadece Kürdistan bölgesi sınırları dâhilinde 4 milyar dolarlık bir istihbarat harcaması yapmayı planlamakta (Ernie Audino, Five reasons for the U.S. to support an independent Kurdistanhttp://www.washingtontimes.com/news/2017/jul/26/).  Vaziyet bundan ibaret olunca, İran yanlısı bağımsızlık karşıtlarının sesi de gittikçe gürleşiyor. İran adına bağımsızlık karşısında giderek daha sert bir tutum takınan Goran örgütü, önceleri “referandum kararı için parlamentonun açık olması gerekir” diyordu; şimdi, tam da parlamento yeniden görevine başlayacakken, bu kez “eğer parlamento referandum için açılacaksa, açılmasın” diyor.  Yine  Goran milletvekili Hoşyar Abdullah, “Kürdistan bağımsızlık referandumu, Türkiye ve Körfez ülkelerinin Irak'ı [aslında İran demek istiyor – AK] güçsüzleştirme planıdır” diyebiliyor.  Kürdistan bölgesinin Türkiye ile ticareti yılda 12 milyar dolar,  İran ile ticareti ise sadece 17 milyon dolar civarında. İran bağımsızlığın bin yıllık Türk- Kürt ittifakı ve kardeşliğini muazzam bir seviyeye çıkartacağının farkındadır.

 

Irak Kürdistanı, azınlıklar için güvenli bir liman

 

Bugün Irak Kürdistanı, özellikle etnik ve dini azınlıklar açısından Ortadoğu’daki en güvenli limanların başında geliyor. ABD’nin Irak’a müdahale ettiği 2003 yılında, ülkedeki gayrimüslim nüfus yaklaşık 1,5 milyon civarındaydı.  Ancak bugün, neredeyse tamamı Irak Kürdistanı sınırları içinde olmak üzere, yaklaşık 300,000 gayrimüslim mevcut.  IŞİD 2014 yazında Ninova ovasındaki Hıristiyan yerleşim yerlerine saldırdığında,  birkaç gün içinde 120,000 Hristiyan Kürdistan’a sığınmak durumunda kaldı.  Irak’taki savaş ve krizin en büyük kurbanlarından birinin gayrimüslimler olduğu açık. IŞİD saldırılarının zirve noktasına ulaştığı 2014’ün en karanlık günlerinde de, Kürdistan Bölge Hükümeti’nin nasıl gayrimüslim azınlıkların yanında yer aldığını, Erbil’deki kilisenin başpiskoposu  Başar Matti Warda şu sözlerle dile getirmekte: “Krizin en karanlık döneminde, Kürdistan Bölge Hükümeti ve özellikle liderliği bizimle büyük bir dayanışma içine girdi; ayinlerimize, Noel kutlamalarımıza katıldılar ve bize açıkça ya hepimiz burada birlikte yaşarız ya da birlikte ölürüz dediler.” (The Washington Times’ın sözü edilen 26 Temmuz 2017 sayısında, bkz Kurdistan: A proven sanctuary and ‘safe haven’ for refugees).

 

Kürtlerin dış dünyada büyük bir sempati kazanmış olmalarının çok önemli bir nedeni, dini ve etnik azınlıklar için göstermiş oldukları bu hoşgörü.  Emin olun, yapmacık ve gösteri amaçlı değil. Kürdistan bölgesindeki azınlıkların hak ve özgürlükleri hukuki güvence altında. Örneğin Erbil’in en güzel semti Eynkawa,  Hristiyan azınlıkların çoğunlukta oldukları bir mahalle. Bu mahallenin belediye başkanı ve yerel yöneticileri Hristiyan. İşte bu mahallede Müslümanların gayrimüslimlerden mülk alması yasak. Bir gayrimüslimin malını ancak başka bir gayrimüslim satın alabilir. Azınlıkları koruma amaçlı bu pozitif ayrımcılık örneğinin Ortadoğu’da ve belki dünyada başka bir örneği yok.

 

25 Eylül’de düzenlenecek bağımsızlık referandumunun zamanlaması konusunda bazı itirazlar gündeme gelmekte. Mesud Barzani’nin oğlu Masrur Barzani, ABD’de diplomatik çevrelerle yaptığı bir toplantıda şunları dile getirdi: “Bugün referandum için doğru bir zaman değil diyenlere ben de şunu sormak istiyorum:  Ne zaman doğru zaman olacak? IŞİD, Irak topraklarının bir kısmını işgal edip Kürdsitan’a saldırdığında, bizlere şu anda savaş zamanı, bağımsızlıktan söz etmenin zamanı değil dediler. Şimdi IŞİD çöküş aşamasında; bize tekrar doğru zaman değil deniliyor.”

 

Kürtler tam yüz yıl böyle bir zamanı bekledi. Gerçekten, şimdi değilse ne zaman? Bence zamanlama doğru; ancak Kürtler referandumu gerçekleştirdikten sonra bağımsızlık ilan etmediklerinde, işte o zaman büyük bir hata yapmış olurlar.

 

- Advertisment -