Ana SayfaYazarlarRojava’yı Misak-ı Milli içine alalım

Rojava’yı Misak-ı Milli içine alalım

 

Son günlerde dünya gündeminin önemli konu başlıklarından biri haline gelen Rojava, soruna taraf tüm aktörleri üçüncü dünya savaşının eşiğine kadar getirdi. Rojava ya küresel sistemin her şeyi yutan kara deliğine dönüşecek, ya da Ortadoğu’da yeni bir sistemin inşa edilmesinin rol modeli olacak. Rojava’nın kara deliğe dönüşüp dönüşmeyeceğini, biraz da Türkiye ve KCK’nin izleyeceği siyaset belirleyecek. Türk-Kürt ilişkileri açısından da, Türkiye-Rusya-İran ilişkileri açısından da, Türkiye-Amerika ve Rusya-Amerika ilişkileri açısından da, bir adım ötesi uçurum. Ya hep birlikte uçurumdan atlayacağız, ya da uçurumun kıyısından geri döneceğiz.

 

Bu saatten sonra kim haklı, kim haksızı tartışmanın bir anlamı kalmadı. Zira problemin tarafı kalarak Rojava’yı tartışmak, kimseye bir yarar da getirmeyecek. Şimdi “Türkiye’yi rahatlatacak yaklaşımlar neler olabilir” arayışına odaklanma zamanı. Türkiye’yi rahatlatacak yaklaşımlar kapsamında Rojava için dört tez geliştirilebilmenin mümkün olabileceğini düşünüyorum.

 

Karışmamalı, tanımalı

 

Birinci tez: Suriye’ye karışmamalı, Rojava’yı tanımalı. Tez özünde Suriye’deki statüyü Kürtlerin kendi iç dinamikleri ile oluşturması, Türkiye’nin bu dinamiklere lehte ve aleyhte bir katkı sunmaması, oluşacak statüyü tanıması ana fikrine dayanıyor. Ancak burada karşımıza şu soru çıkıyor: Tanıma ne şekilde olacak? Üç kanton (Kobani, Afrin, Cizire) kendi özgülünde mi tanınacak, yoksa tanıma kantonların birleştirilmesi şeklinde mi olacak?

 

Kantonların birleştirilmesini içerecek bir tanıma, Rojava’yı Türkiye için örnek ve model haline getirir mi? Türkiye’nin toprak bütünlüğünü zora sokar mı? Görüldüğü gibi, tez kantonların birleştirilmesi esasını içermezse rıza üretebilir görünmekte. Ancak kantonların birleştirilmesi Türkiye açısından soru işaretlerinin çoğalması, kendisini hep tedirgin hissetmesi sonucunu doğuruyor.

 

Tanımamalı, engel olmalı

 

İkinci tez: Türkiye, sonucu ne olursa olsun, birleştirilmiş kantonlar ihtiva eden Rojava’nın oluşmasına engel olmalı. Bu tezi savunanlar gerekçe olarak bağımsız yasaması-yürütmesi-yargısı ve bayrağı, yarı-konvansiyonel kılınmış 50 binlik askeri yapısı ile Rojava’nın PKK için bir model haline geleceğini; bu modelin gerek toprak bütünlüğü, gerekse ulusal güvenlik açısından Türkiye için büyük bir risk teşkil edeceğini seslendiriyorlar. 24 bin kilometre karelik, 3.5 milyon nüfusluk yapı, gerçekten Türkiye için bölünme ve güvenlik riski oluşturur mu? Bu tezi seslendirenler, Suriye’de oluşturulacak Kürt koridoru ile Kürtlerin denize açılması olanağına kavuşacağını, bu imkân ve kabiliyetin Güney Kürdistan’ı da Türkiye’ye muhtaç olmaktan çıkaracağını, Rojava üzerinden geliştirilecek yeni enerji ulaşım hattının Türkiye’yi bypass etme riski içerdiğini, coğrafi ve nüfus açısından küçük olan toprakların Türkiye’yi etkileyecek stratejik sonuçlar doğuracağını vurguluyorlar.

 

Bu kaygılar, geçersiz ve itibarsız itirazlar olarak görülemez. Ama bir kere, bu seçeneğin, ancak Kürtlerin Türkiye’ye yönelik bir düşmanlık siyaseti izlemeleri halinde hayat bulacağının altını çizmek gerekir. Kaldı ki, ikinci tezin hayata geçmesi için şu sorulara yanıt vermesi gerekir: Türkiye’nin Rojava oluşumunu etkileyecek bir kapasite kullanımı var mı? Olsa bile, bu perspektifin getireceği yararlar mı yoksa getireceği zararlar mı daha fazladır? Rojava’ya olası bir müdahale, Türkiye’nin karşısına ABD, Rusya, Suriye ve İran ittifakını çıkarabilir. Bu blok Türkiye’ye ağır bedeller ödetebilir (askeri müdahale, ekonomik ambargo vs). Hatta bu blok PKK’yi daha etkili silahlarla donatıp meseleyi BM gündemine de taşıyabilir. Görüldüğü gibi müdahale çok ciddi maliyet çıkartabilir. Ama müdahalesizlik de Türkiye için ciddi açmazlara kapı aralayabilir.

 

Kabul edilebilir kılmak

 

Üçüncü tez: Türkiye Rojava’yı kabul edilebilir kılmalı. Bu tez Rojava’nın Türkiye için risk olmaktan çıkartılmasını, Rojavalılar için de tatmin edici kılınmasını içerir. Tez için kullanılabilecek araçlar neler olabilir diye düşündüğümüzde, şu ihtimaller karımıza çıkıyor: Hem pozitif ve yönlendirici diplomasi, hem bedel ödetici yaklaşımlar. Arzu etmesek de iç istikrarsızlık yaratmak, Rojava’ya ekonomik ambargo uygulamak, kantonları tecrit etmek, Rojava’ya giden suyun debisini düşürerek tarım ve gıda kaynaklarında rekolte düşüklüğü yaratmak, bedel ödetici yaklaşımlar olarak karşımıza çıkabilir.

 

İşbirliğine yanaşan Rojava’yı ödüllendirmenin hangi enstrümanları gerektirdiğini düşündüğümüzde ise şu ihtimaller serisi karımıza çıkıyor: Ekonomik işbirliğine imkan tanımak, Rojava’nın yeniden inşasına katkı sunmak, sağlık ve lojistik imkan ve yetenekler sunmak. Ancak ulaşacağımız hedefi engelleyen aktörler olduğunu da aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Bu aktörleri Amerika, Rusya, İran, Suriye, Irak, DAEŞ olarak sıralayabiliriz.

 

Üçüncü tez hem getireceği yaklaşımla Kürtleri kucaklar, hem de Kürt sorununu kazan kazana dönüştürür. Bunun için diyalog kanallarının açık tutulmasıpsikolojik iklimin değiştirilmesi gerekir. Türkiye bunun için ABD, Barzani, AB, HDP, İmralı üzerinden çok yönlü diplomatik ve müzakere kanallarını harekete geçirerek KCK’nin tutumunu etkileyebilir. Örneğin sıklıkla “PYD Türkiye ile işbirliğine açık olmalı” diyen, “Suriye konusunda nihai kararı burada ben devlet birlikte veririz” vurgusu yapan Öcalan ile irtibat yeniden kurulabilir.

 

Üçüncü tezin hayata geçmesi için KCK kamu düzenini bozacak girişimlerden uzak duracağını, bunun için işbirliğine açık olduğunu deklare edebilir. Ayrıca belli kabuller dahilinde (Rojava’nın ne şekilde tanınacağı, anayasa değişikliği, İmralı koşullarının değiştirilmesi) sınır dışına çekilmeye hazır olduğunu açıklayabilir.

Ancak üçüncü tezin hayata geçmesi için Türkiye’nin de ev ödevleri olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye, Kürt sorununun ortaya çıkan yeni hali karşısında yeni bir paradigma inşa etmek zorunda. Oluşan talep dalgasını rehabilite eden, anladığını hissettiren, ancak gidebileceği sınırları da çizip muhatabına hissettiren bir paradigma. Kürt sorununun çözümü bu yeni paradigma üzerinden olursa, dış tehdit bertaraf edilebilir. Eski paradigma hem içeriyi olumsuz etkiler, hem de Rojava ile ilişkileri bozar. ABD ile yapacağı işbirlikleri, bu konuda avantaj sağlayabilir.

 

Üçüncü tez felaketi, gelmeden durdurabilecek bir öneri olabilir. Zira savaşı savaşmadan kazanmak, iki taraf için en iyi seçenek.

 

Sınırları büyütelim

 

Dördüncü tez: Rojava Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırları içine alınmalı. Bu tez ezberlerden kurtulmayıradikal düşünmeyi içeren bir bakış açısı gerektirir. Rojava PKK’nin önemli bir bileşeni olduktan sonra Türkiye’nin de mütemmim cüzü (tamamlayan parça, bütünün parçası) haline geldi. Dolayısıyla çözüm sınırlar büyütülerek aranmalı.

 

1921 Anayasası ruhu ile hazırlanacak bir yeni Anayasa, bize bu büyüme ve bütünleşmenin ne şekilde olacağını sunabilir. Rojava Kürtlerini Türkiye sistematiği dışında bırakan bir bakış açısı, eksik ve tamamlanmayan özne yaratacağı için gerçekçi sonuçlar doğurmaz. Rojava’nın Türkiye sınırları içine alınması veya sınırları içinde konumlandırılması Ortadoğu’da Kürtlerle Türklerin stratejik ortaklığını getirir. Bu ittifak Türkiye’yi bölgenin stratejik lideri kılar. Kürtleri de maddi-manevi gelişmelerine imkan sunan stratejik bir hamiyle buluşturur.

 

Felaket senaryosu

 

Eğer Rojava konusunda makul çözüm sağlanamazsa devreye felaket senaryosu girer. Bu gelişme hem Türklere, hem de Kürtlere uzun vadede kaybettirir. Ne Türkiye ne Rojava huzur bulur. Felaket senaryosunda, Türkiye’nin Rojava’yı istikrarsızlaştırma kapasitesinin Suriye Kürtlerinin Türkiye’yi istikrarsızlaştırma kapasitesinden daha fazla olduğunu unutmamak gerekir. Örneğin PYD Türkiye’ye rağmen kantonlar arasındaki bölgelere hakim olamayabilir, hakim olsa dahi istikrar sağlamayabilir. Kendisini ummadığı bir anda bir iç muhalefet ile karşı karşıya bulabilir. Türkiye’nin desteği olmadan ekonomik ve yeniden inşayı başaramayabilir. Türkiye ise harabeye dönmüş kentler, kaybedilmiş milyar dolarlar, gerilemiş bir ekonomi, yakalanamayan 2023 hedefleri gerçeği ile karşılaşabilir.

 

KCK’nin Rojava endeksli Türkiye’yle mücadele stratejisi de, hükümetin ve devletin Rojava siyaseti de sürdürülebilir değil. Türkiye’nin Rojava, KCK’nin de Türkiye siyaseti “ortak yarar, ortak çıkar inşa etmek, düşmanlığın doğuracağı zararları öngörmek, bedel ödememek” anlayışı ve ilkeleri üzerine inşa edilmeli. Çözüm askeri yaklaşımlarla değil ancak siyasi yaklaşımlarla gelebilir. Bir de, ezberlerden kurtulmanın, yeni ve farklı düşünceler peşinde koşmanın artık zamanı geldi sanırım.

 

- Advertisment -