hayatın, yeri göğü kaplayan
o kadar anlamı var ki,
çokluktan görünmüyor buradan,
bu ıssız viranelerinden şiirin,
nerdeyse hiç birisi…
ve söyleyecek o kadar çok,
o kadar hoş sözü var ki şiirin
koyacak yer bulamıyor hepsini
ve sızıp tatlı tatlı uyuyor
üzerinde onların.
uyanınca da ama, sırtına yüklenerek malını
çarşı pazar, sokak sokak gezdirip
kendini aşık sananlara,
venüs pahasına, vega pahasına,
zühre pahasına okutacağına onu,
kalkıp yine meyhanenin yolunu
tutuyor bizimkisi.
ve bu kanatlı lakaydi
kaçınılmaz olarak küplere bindiyor,
akılla düzenlenmiş bilgiyi.
ama bunu dert edesi yok elbette şiirin.
o sadece ayak izi olmayı tasarlıyor,
molada yaktığı ateş
ve ateşin başında gördüğü düş olmayı,
büyük, gökçe ve cihangir bilgeliğin.
ancak bunu, bunları, olabildiği zaman
kendi olabiliyor çünkü,
sarhoş olabiliyor, deli olabiliyor,
çocuk olabiliyor,
herkes olabiliyor şiir
ve herkesin…
ancak öyle yetiyor gücü
ömrünce yol tepmeye
ve bazen yüzyıllarca dudağında gezmeye
güzel sözleri, güzel sesleri
geleceğe taşıyan meraklı rüzgârların.
25 Nisan 2015
‘Rüzgârların, Yağmurların,
Irmakların Mimarisi’ Kitabı