28 Şubat döneminin ünlü Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile Cumhuriyet gazetesinde bir söyleşi yayınlanıyor. Kanadoğlu, ilk bölümde (2 Ocak 2022) Işık Kansu’ya, 12 Mart askeri darbesi döneminde, Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyünde Mahir Çayan ve 9 arkadaşının öldürülmesine tanık olduğunu anlatıyor: “Tokat Asliye Ceza Mahkemesi hâkimiydim. 1972’nin mart ayıydı. Savcı İsmail Oğuz (yıllar sonra Yargıtay 8. Ceza Dairesi Başkanı), “Niksar’da anarşistleri kuşatmışlar. Ben oraya gidiyorum, işin yoksa sen de gel” dedi. Çok ısrar edince kıramadım, kalktık Niksar’a, oradan da olay yeri olan Kızıldere’ye gittik.
Kızıldere’de bir ev çember altına alınmış, muhtarlık binasını da operasyon için karargâh yapmışlar. Biz oradayken, simsiyah arabalar geldi, o arabalardan simsiyah adamlar indi. ‘MİT müsteşarı geldi’ dediler. MİT müsteşarı, sonradan 12 Eylül’ü gerçekleştirenlerden Korgeneral Nurettin Ersin’di. Tam Amerikan filmleri gibiydi. İçeri girdiler, konuşulanları duyuyordum. Ankara ile iletişime geçiyorlardı. Duyduğumuz kadarıyla Ankara’dan gelen ilk emir, “Evi çevirin bekleyin, içeridekileri nasıl olsa teslim alırsınız” yönündeydi.
Ancak daha sonra evin arkasının orman olduğu için akşam olunca arkadan ormana doğru kaçılmasının önlenmesi gerektiği bildirildi. Akşama doğru da zaten silah sesleri gelmeye başladı. Harekât bittikten sonra eve gittik, savcı arkadaşla. Bir de samanlığı vardı, orayı da gezdik. Samanlıkta hiç kimseyi görmeden çıktık. O sırada, Ertuğrul Kürkçü’nün samanlıkta saklandığını sonradan öğrendik.”
Türkiye’de yargının en üst makamına gelmiş bir hukukçunun bir kontrgerilla operasyonuna tanık olması ilginç. Olayı aktarırkenki soğuk ve mesafeli yaklaşımı da dikkat çekici. Bir hukukçu olarak görevi oradakilerin canlı olarak adalete teslim edilmesini savunmak değil mi? 12 Mart askeri darbesi döneminde yaşananları, özellikle tanık olduğu Kızıldere katliamını sorgulaması gerekmez mi?
Sabahattin Kurt
Kızıldere olayında tartışılacak, konuşulacak çok şey var. 68 kuşağının parlak isimlerinin bir kısmını orada yitirdik. En can yakıcı örneklerden birisi Sabahattin Kurt’un kaderidir. Sabahattin, Siyasal Bilgiler öğrencisiydi. Vanlıydı. “Kürt Sabo” diye seslenirdik. Fedakar, çalışkan, dost canlısı bir insandı. Çok sevilen bir arkadaşımızdı. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. Kızıldere’de yaşamını yitirenler arasındaydı.
Sabahattin’in hayatını yazan Murat Bjeduğ, sonrasını şöyle aktarır: “Niksar Savcılığı’ndan bir telgraf gelir aileye; “Cenazenizi şu saate kadar almazsanız burada gömülme işlemi yapılacaktır” diye. Yetişmeleri imkânsızdır, o yılların ulaşım koşullarında. Aile, “usullere göre defnedilmesi” talebini iletir cevaben. Gelen ikinci telgrafta Sabahattin Kurt’un Niksar’ın Şavşak Mezarlığı’nda 52 no’lu mezara gömüldüğü bildirilir.