Ana SayfaYazarlarSallanan kamerada İnsanın Değeri

Sallanan kamerada İnsanın Değeri

 

Filmekimi’nde gösterime giren etkileyici bir film ‘İnsanın Değeri’. Fakat bu Fransız yapımı filmi İngilizce versiyonundan çeviri olan ‘The Measure of a Man’ adıyla değil de ‘La loi du marché’ (2015) ‘Pazarın Kanunu’ adıyla anmak daha doğru olabilir.  

 

Fransız yönetmen Stephane Brize görünürde zarif fakat detaylarda insanı çarpan sert bir anlatımla Avrupa’nın ekonomik krizini ele almış ve sıkı bir kapitalizm eleştirisi yapmış. Filmin kahramanı Thierry neredeyse emeklilik yaşına gelmiş biri olmasına rağmen çalışmayı sürdürmek zorunda olan işçi sınıfından bir adam.

 

Engelli çocuğuna bakması hiç kolay değil çünkü ekstra eğitim ve rehabilitasyon masrafları var ve bu yüklü ödemeleri karşılamak hiç kolay değil. Azimle iş aramasının ikinci nedeni ise, mortgage sistemiyle aldıkları evin ödemeleri daha beş yıl sürecek ve evi kaybetmek eşi ve çocuğuyla yaşam mücadelesini kaybetmeleri anlamına gelir. Çalıştığı şirketin küçülme stratejisi yüzünden hiç sebepsiz işten çıkarılmış ve iki yıllık işsizlikte evini satma aşamasına gelmiştir. Bir umutla başvurduğu iş bulma kurumu onu iş  vaadiyle ücretli vinç operatörlüğü kursuna yönlendirir. Kursu başarıyla tamamlayan Thierry’nin  kurumun çeşitli sebepler ileri sürerek iş bulamaması karşısında pes etme lüksü yoktur açıkçası.

 

İnternet üzerinden yaptığı bir başvuruda görüşmenin skype üzerinden yapılmasını kabul etmesi, kendini dürüst ve içten cümlelerle anlattığı başvuru formunun acımasızca yerilip özelliklerinin yetersiz bulunması, kendini pazarlama tekniklerinden bihaber oluşunun ima edilmesi çok çarpıcı.

 

Görüntülü görüşme bir mahkeme salonu soğukluğunda geçmekte, sorular nazik bir tonla fakat ince aşağılamalarla ilerlemektedir. Sorulara doğru ve tatminkâr cevaplar verse de, Thierry işe kabul edilmesinin çok zor olduğunu işitmekten kurtulamaz. Sonucu öğrenmek aylarca sürecek, cevap maille verilecektir, telefonla aramaması kesin bir dille belirtilir. Artık insan insana telefonda görüşmelerin bile tedavülden kalkacağının işareti sanki. 

 

Eşiyle katıldığı dans kursundaki öğretmenden tutun da iş arayan dayanışma gurubunun önünde, internetteki iş görüşmelerinde, insan kaynakları müdürlerinin huzurunda, bankaların kredi bölümü şeflerinin masasında insanları sürekli kendine inandırmak, başarmak için rekabetçi piyasada kendini doğru pazarlamak zorunda. İnsanın üzerine kâbus gibi çöken bu pazarlamacı değersizleştirme aygıtına teslim olmaktan başka seçenek gösterilmez filmde. Sistem en küçük tereddüdünüzü algılayıp sizi eler, teslim olmazsanız.

 

Başrolü oynayan ve Cannes Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü alan Vincent Lindon ağır akan filmi sakin, içten oyunuyla seyirciyle bütünleştirmeyi başarıyor. Evlerini daha sonra tekrar bir ev alma umuduyla satışa çıkardıklarında karşısına çıkan müşteriler değerinin çok altında fiyatlar öneriyorlar. Tek mülklerini satan insanların ne hissettiği, nasıl mağdur olacakları kimin umurunda.

 

Ailesini geçindirmek için canını dişine takan Thierry sonunda bir süpermarkette güvenlikçi olur. İşe başladığı gün karşılaştığı bir tören iş dünyasında insana verilen değeri net biçimde ortaya koyar. Emekli olan bir kadın çalışana ayaküstü veda töreni. Patron konuşmasında yaşamında önceliği sadece işine veren ve gerektiğinde tatil günlerinde bile reyonunun başına geçip çalışan kadına övgüler dizer. Yıllarca hiçbir sorun çıkarmadan çalışmış, güler yüzle müşterileri karşılamış ve hiçbir kişisel sorununu iş yerine taşımamıştır. Bu konuşma belli ki aslında diğer çalışanlara yapılmakta, tabii ki yolun sonunda  arkalarından böyle bir konuşma yapılmasını istiyorlarsa. Yol bellidir, zaaf gösterip de hiçbir şeyi işinin önüne geçirmemek.

 

Güvenlikçi olarak mağazaya gelen kleptomanları, muhtaçları, açgözlüleri, küçük avantajlar sağlamak isteyenleri bilgisayar sistemiyle gözlemektir işi. İnsanlar yakalanıp suçları yüzlerine vurulacak ve bir şekilde rezil olacaklardır. Şarj aleti çalan bir genç, müzik cd’sini çantasına koymasından kuşku duyulan beyefendi biri, kendi indirim kartını müşteri için kullanan kasiyer bir odaya alınıp sorgulanırken Thierry hep tedirgindir, bu güne kadar bildiği kimi insani değerleri çiğnemesini gerektirmektedir çünkü işi.  

 

Yıllardır kasiyer olarak çalışan yaşını başını almış emektar bir mağaza çalışanı müşteri için hazırlanmış  indirim kuponlarından almıştır. Bu nedenle sorgulanıp işine son verilmesi, bunu onur meselesi yapıp  ertesi gün iş yerine gelip kendi masasında intihar etmesi filmin en şok edici olayı. Fakat patron çalışanları toplar ve bu intihardan hiç kimsenin kendini sorumlu tutmaması gerektiğini söyler. Yıllardır birlikte çalışmanın getirdiği iş dışı paylaşımlar sosyalleşmeler olmuş olabilir fakat duygusallığın lüzumu yoktur. Başına gelenlerin iş yeriyle değil hiç kimseyi ilgilendirmemesi gereken özel hayatındaki sorunlarla ilgisi vardır. Uyuşturucu kullanan bir oğlu olduğunu yeni öğrenmiş olmasına rağmen trajik ölümü buna bağlamakta bir sakınca görmez.  

 

Patronun çektiği manifestovari nutkun özeti şu aslında: İnsanlar gelir gider, intihar eder fakat bunlardan kendimize bir pay çıkarmanın, yavaşlamanın durmanın düşünmenin iş gücündeki enerjiyi  motivasyonu düşürmenin alemi yoktur. 

 

Filmin son sahnelerinden birisiydi, Sakine adlı zenci kadının ‘müşteri için indirim kartını kullandım diye işime son verecek misiniz’ diye sorması. ‘Bilmiyorum’ dedi Thierry. Kendini caddeye attı mesai bitiminde. Sallanan ve sallandıkça hepimizi sallantıda bırakan kamera insanların başının etrafında hatta bazen ensesinde dolaştı durdu film boyunca. Çekim tekniği anlatılmak istenen hikâyeyi, yaşadığımız dünyanın gerçekliğini içimize kadar işliyordu derin bir sallantıyla. Peşimizi bırakmayan esaretin, rekabetin, kuşatılmanın, kaydedilmenin bulantısı olarak. İnsanın değerinin silikleşmesinin en iyi görsel temsiliydi bulanık görüntüler.

 

Bu sistem içinde insanın üç kuruşluk değeri yoktur, pamuk ipliğine bağlı ilişkiler, bulantı yaratan sallantılar, türbülansa tutulmuş bir uçuştan ibaret olan hayatlar. Peki ne yapmalı?

 

- Advertisment -