Yunanlı yazar Nikos Kazancakis’in başyapıtı Zorba’nın kahramanı Aleksi Zorba şöyle der: “Dünya üzerinde bir kadın mutsuzsa, bu mutsuzluktan kendimi de sorumlu tutarım.” Türkiye’de kadına yönelik şiddet, her şeyden önce bir kadın sorunu değil, erkek sorunudur.Bir kadının şiddete uğramasını öncelikle erkekler kendine yönelik bir şiddet olarak algılamalı ve o şiddeti önleyemediği, bir şekilde seyirci kaldığı ya da farkında olmadan erkek egemen söylemi toplumda baskın bir şekilde yaşatmaya katkıda bulunduğu için utanmalıdır. Aksi halde her vahşi cinayetten sonra kısasa kısas söylemiyle “Sallandıracaksın bunlardan bir kaçını” demek, bizi insan yapmaz. Aksine nefretin esir aldığı aynı şiddetin kahramanlarından biri yapar.Bütün ülkeyi ayağa kaldıran, herkesin öfkesini çeken Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesi, “idam” cezasını yeniden toplumun gündemine soktu. Öyle öfke çeken bir cinayet ki kendine ”insanım” diyen kimse bu katillerin asılmasına karşı çıkmaz. Tıpkı Kars’ta başı ezilerek öldürülen 9 yaşındaki Mert’in ya da Kayseri’de bir bayram sabahı şeker toplamaya giden 6 yaşındaki Dilruba ve kardeşi 7 yaşındaki Ahmet Tuna ile 10 yaşındaki Türkan’ı vahşice öldüren katilin asılmasına karşı çıkmadığı gibi. Biraz araştırma yaparsanız bu kadar infial yaratmasa bile benzer öfkeye neden olacak birçok olay görebilirsiniz idamı savunmak adına… Özgecan’ın katledilmesinden sonra da böyle oldu. Özellikle sosyal medyada öfkeyle birlikte bir idam severlik başladı. Sanki bu vahşeti bir tek idam çözermiş gibi. Kendimi bir an kovboy filmlerinin vahşi batı kasabasında sandım. Kasabaya kötülük getiren adam bir ağaca asılır ve ahali sessizce evlerine döner. Keşke hayat bu kadar basit olsaydı, içimizdeki kötülükleri birkaç adamı asarak yok edebilseydik. Ama hayat böyle değil ve giderek şiddetle büyüyen karmaşık bir hale geliyor.1920 ile 1984 yılları arasında Türkiye’de 15’i kadın 712 kişi idam edildi. Dev-Yol Davası hükümlüsü Hıdır Arslan’ın 1984 yılında idam edilmesinden sonra bir daha idam cezası infaz edilmedi. 2004’te ise ceza yasasından tamamen kaldırıldı. Bu idamların ortak özelliği ise daha çok devlete başkaldıran insanların idam edilmesinden oluşuyordu. Yani devlet, kendi varlığına tehdit olarak gördüğü insanları darağacına gönderiyordu öncelikle. 12 Eylül faşizmi döneminde 32’i siyasi suçlu, 18’i ise adli suçlu hükmü verilerek 50 kişi idam edildi. Darbenin başı Netekim Paşa Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi, bir sağdan bir soldan asarak denge sağladık” demesi hâlâ hafızalarımızda. Erdal Eren 17 yaşında bir gençken yaşı büyütülerek idam edildi bu ülkede. O dönemde yapılan siyasi idamlar çok konuşuldu, çok yazıldı ama nedense adli suçtan hüküm giyen 18 kişi pek konuşulmadı.Üçünü birden asın!Adli suçlardan idam edilen 18 kişiye baktığımızda daha çok kan davasından cinayet işleyenlerden oluşuyor. Nedenler ise bilindik, tarla, bahçe ya da kişisel husumetten doğan eskiye dayanan kan davasının kendince idam etme biçimi. İşte bu idam furyasında kendi idamlarını yapanlar bu kez devlet tarafından idam edildiler.5 Şubat 1983 tarihinde, Akşehir Cezaevi’nde idam edilen Rıdvan, Süleyman ve Cavit Karaköse isimli üç kardeşin hikâyesi bu 18 idam içinde en çarpıcı olanı. 1973 yılında bu üç kardeşin ağabeyleri köpeğe taş atma kavgası sırasında tartışmaya girdiği Halil Çatal tarafından tabancayla öldürülür. Halil Çatal cezaevine girerken, olaydan bir yıl sonra Çatal’ın karısı ve oğlunun tarlaya gidiş yoluna pusu kuran Rıdvan, Süleyman ve Cavit Karaköse, anne ve oğlunu silahla yaylım ateşe tutarak öldürür. Üç kardeş olaydan 9 yıl sonra darağacında asıldığında bu kanlı olayları başlatan Halil Çatal’da cezaevinde rahatsızlığı nedeniyle ölmüştür… Asıl çarpıcı olan ise idam kararının gerekçesidir: “Birkaç kişi bir suçu işlediklerinde, suçun kimin tarafından işlendiğinin belli olmaması halinde, o suç için verilecek ceza, o suçluların her birine ayrı ayrı uygulanır varsayımından hareket ederek ilgili ağır ceza mahkemesi bu kararı vermiş, Yargıtay da aynı nedenle onaylamıştır.” Aslında anne ile oğlunu öldüren belli değildir. Mahkeme öldüreni tam olarak tespit edemediği için üç kardeşin idam edilmesine hükmetmiş bu karar da infaz edilmiştir. Kısaca, asla düzeltilmeyecek bir adalet uygulanmıştır adaleti sağlamak adına…Son olarak Özgecan’ın vahşice katlinin fırsat bilinerek idam çığırtkanlıklarına prim vermemeli, dönüşü imkânsız olan adaletsizliklere yenisini eklememeliyiz. Yağlı ilmikler içimizdeki öfkeyi soğutur belki, ama bu bizi vicdanlı iyi bir insan yapmaz…Bir öneri: Yönetmen Alan Parker’in 2003 yılında çektiği, başrollerini Kevin Spacey ile Kate Winslet’in oynadığı The Life of David Gale adlı idam karşıtlığını anlatan filmi izleyin derim…
Sallandıracaksın birkaç tanesini !
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik