İzmir’liler bilir, İzmir çiçeğidir desem de inanmayın.
Demokrasi çiçeğidir dersem ama, inanın, kimse söylemedi, ben taktım bu adı.
Anavatanı Güney Amerika.
Oradan Yunanistan, Girit adası, ora mübadilleriyle memlekete getirilen iki değerden biri, Selluka.Diğeri nedir diye sual edecek olursanız, o da Muhliye (kimine göre Muluhhiye) otu.
İkisi de ekmeynen biter, nazından dazı yarılır ikisinin de. Bulması zordur.
Çakması yoktu, ama, icadoldu ikisinin de çakması.
Tıpkı demokrasi gibi, onun da çakması, naylonu yok mu, kimilerinin icadıyla?
Kitaplara girip aranmayın boşuna, bulamazsınız, Zirai kitaplarda, uygulamasında bile yok.
Demokrasinin de sahicisi güç bulunuyor ya hani, tıpkı onun gibi.
Çakması, kokusuzu, görüntüsü tıpkı olsa da, işlevi ve sokaklarda, insanın ruhunda yarattığı ile kezzap etkisi yapar ya hani, çakma demokrasinin de, bu Selluka’nın çakması da öyle sinir eder insanı, beni ettiği gibi.
Selluka’ya güzelleme yazacak değilim, zaten kendisiyle ülfetimde havlu attım, olmuyor, belki ben beceremediğimden, belki hazretin naz niyazından…
Ama Selluka’dan yola çıkıp, demokrasiye varabiliriz.
İzmir’de, Atölye Su’nun (Geleneksel Türk Sanatarı Atölyesi) düzenlediği İzmir’in unutulmaya yüz tutmuş sembol çiçeği Selluka, paneli, 30 Ekim günü Havra sokağının L’agora Old Town Hotel& Bazaar’da, restore edilmiş Karaosmanoğlu Hanı’nın tarihi mekanında yapıldı.Pelin Uğur moderatörlüğünde , ziraat mühendisi Selma Aydıngöz, fotoğraf sanatçısı/gazeteci Lütfü Dağtaş ve bu fakir konuştuk. Söyleşi öncesi ve bitiminde Smyrna Mandolin grubu doyulmaz bir konser verdi. Han’ın yani han bünyesindeki zevkli taş otelin avlusuna girişte hem boyanarak yaratılmış, çiçeklendirilmiş Selluka resmi var, hem mühendis eliyle yetiştirilip, toprağa indirilmiş gerçek Selluka .
Daha çok Girit’ten gelenlerin yerleştirildiği eski evlerin bahçelerinde olur, Selluka. Eskiden çoktu, artık tek tük.
Bizim Karşıyaka’da kiracısı olduğumuz Rum evinin karşısındaki köşkün bahçesinde coşmuş, duvardan yola taşmış, paslı büyük kapıyı gözlerden gizlemişti. Bizim arka bahçemizde de vardı ne çare, anlamayanların acemi elleri kökledi. Dönem, küçüklerin elinin mandoline düştüğü günler, evimizden mandolin sesi yükselirdi, paslı bahçe kapısından Selluka’nın mis kokusu, ondan olmalı, böyle bir panele Smryna mandolin grubu pek yaraşmıştı.
Demek ki neymiş, Selluka’nın da tıpkı demokrasi gibi sahicisinin ve hayata yarayışlısının kıymetini erbâbı bilirmiş.
Yer çiçeği, fasulyegillerden, ben kıt bilgimle ful’gillerden sanırdım, altı üstü fasulye köküymüş. Belki sarmal oluşu, hızla boyatması, sevgi, şefkat kadar nem’de de denge arayışı ondan…
Demokrasiye kıyan tank ve tüfek, Selluka’ya kıyan çok sevmek ve saksıda, suyu fazla vermek.
Güney illerimizde bilmezler. Aşırı nem ve sıcak yüzünden olmuyormuş.
Biz kalktık Ayvalık’ta yetiştirelim dedik, neçe uğraşmışsak, olmadı.Rüzgarlar ülkesinde bu narin sarmaşık olur mu, olsa da o katmer katmer boğumlu ve rengarenk, misler gibi kokan çiçekleri açmıyor. Panelde bileni anlattı da öğrendik, arı’sı bile özelmiş, ince uzun burunlu ve her zaman görünmeyen bir arı imiş, yoksa tozlaşamıyor da.
Mahalle tarihini çiçekler üzerinden okumak ne güzel.
Eskiler bazı çiçeklere bazı huylar yakıştırmayı severdi, kimi derdi ki ‘Mum çiçeğini eve yurda koymayın, yoksa o ev dağılır.’ Hani yarım küre şeklinde pembe ve mis kokulu çiçeklenen , küçük kalın yapraklı sarmaşığı. Kimi Şebboy çiçeğinin olduğu evin kapısının ipi çok çekilir, der. Kimi der ki, ‘Selluka nazlıdır, evine bağlıdır, ne zaman bir çiçek sevdalısı bir çiltim çalar, o vakit küser, ebedi küser.’
Kururmuş, sahiden. İsterse bütün evi sarmış olsun, yahut mahallenin tamamını…
Bunca duygusal özgeçmişini yazdıkça, İzmir’de pek çok kasabın dükkanına niye bu adı verdiğini düşündüm…Farklı semtlerde öyle çok Selluka Kasabı var ki…Bir ara Manolya Kasabı da çoktu. Kasabın duygusallığı deyip, geçelim.O kasaplar değil mi, bir zamanlar kasap vitrinlerinde asılı karkasların poposuna krepon kağıdından güller tıkan?
Gel de darbecileri anma…Demokrasiye tankla, tüfekle saldırıp teslim aldıktan sonra, yeni anayasalar ve tırışka toplumsal düzenlemelere kalkışmaları, darbe ile demokrasiye ayar verdiklerini sanmaları, ruhumuzu, geleceğimizi ve ülkemizi krepon kağıdından güllerle süslemek değil miydi?
Belki İzmir’in Selluka’ları darbelerden ötürü yokolup gitti…
İzmir’in dağlarında çiçekler açar, evet, Kestanepazarında Fetö’ler açar, eh bu maymuncuğun olduğu yerde, o güzelim , mis kokuşlu, duygusal Selluka ne arar?
Bundan sonra inşallah…Umuyor ve bekliyoruz, uygun coğrafyadaki kentlerde benzer toplantılarla insanların bilgilendirilip, Cunda’daki çakma, çiçeği kokmayan her yerde biten çiçeğin değil, sahici Selluka’nın kentlerle coşup, hem kentleri hem mahalle aralarını hem demokrasiyi süslemesini…