Aslında bu Pazar Kleopatra’ya mektup yazacaktım, hem çileniz hem adınızın K ile başlaması sana yazmama neden oldu.
Yok, niye sizi silip atmak olsun, VII.Kleopatra hazretleri, Antik Mısır’ın son Hellenistik kraliçesisiniz siz ve daha çok da Liz Taylor’sunuz. Liz’in koca sayısı sizinkinin iki üç katı nerdeyse.7.si olsanız da önceki altı Kleopatra’yı unutturansınız.
Kıymet, seni benden gayrısı hatırlamıyor bile, inan olsun…
İkiniz de Tarsus’tan geldiniz, geçtiniz…
Bir var ki, Kleopatra, şimdi herne kadar Kancık Kapı denen, denizin epey uzağına düşmüş, yıkı ntı bir kemerle hatırlansa da, ki kemeri millileştirmek için, eski belediye başkanı taştan bir Gazi Paşa heykeli dikti önüne,pelerini uçuşsa da, hem ufak tefek bir heykel bu, görkemine yaraşmıyor, hem işi ne şimdi onun orada?
Hoş, sana eğer vakt-i zamanında o yıkıntı kemerin dibini göstereydik Kıymet, ev diye, üç yanını savanla çapıtla kapatır, yuva eyler, girer içine otururdun oğlunla…
Şimdi gelin iki K.hamfendi, filmi başa saralım, sen sevgili Kıymet dil bilmez idin, yalnızca ana dilin, ondan ötesi tunne’ydi. Siz Kleopatra hazretleri, tamam dokuz dil bilen, zeki bir kadındınız. Aslınız Yunan’dı, doğduğunuz yer İskenderiye.
Sen, garip Kıymet’im, doğuda bi yerlerde, bi dağ köyünde doğmuştun, bisürü kardaşın, analığın, çifte kaynanan, kocan olsa da ne hükmün vardı, ne vardığın makamlarda geçer akçe bir dilin, ne de güzel bir kaderin…Okur yazar değildin, mesleksizdin, adın öyle olsa da, aslın kıymetsizdi…
Siz Kleopatra, o zamanın adetince, baba vasiyetiyle kardeşinize vardınız.Mısır egemeni Yunanlılar Mısırlılara karışmasın diye soydaşını alır( bir yığın özürlü doğardı tabii)…
Babanız XI.Ptolemaios , siz 18.inize bastığınız yıl öldü.Tahta çıktınız, eliniz mahkum.Halka karışabilmek için, onlar sizi kabullensin diye Mısır dinine sarıldınız dört elle.O ara kardeşiniz ayağınızı kaydırıp sürgüne yolladı. Sürgünden dönüşünüz muhteşem oldu, büyük Roma ‘lı Sezarın yanıbaşında döndünüz.Sezar’ın sarayına bir halıya sarınıp girdiğiniz rivayet edilir, filmlerde öy le gördük sizi, halı açılır, Sezar’ın önünde, siz üryan kılıkla çıkar, salınırsınız, Sezar aklını zay eder, size tutulur, halı sanırım nedimelere verilir, çünkü siz artık Sezar’ı serersiniz önünüze, halı diye.Ya da o size öyle söyler, ‘halın olayım ben, kölen olayım ben’ der.
Kıymet’im senin üç taşın vardır, olup olacağı…Cebinde, sımsıkı tutarsın, çünkü o çakıl taşları atarsan kocanla nikahınızın düşeceğine inanırsın.
Kleopatra, tahtla aranızdaki engel kardeşiniz, Nil sularında boğulur, Allah’ın işi .Siz de tahta çıkarsınız.Halı işinden dokuz ay sonra Sezarion doğar, oğlunuzu kapıp, babası yanına, Roma’ya gidersiniz. İki imparatorluğu birleştirip, Büyük İskenderin kurduğu hayal gibi, dünyanın sahibi olmaktır.Heyhat, kader ağlarını örmektedir, M.Ö.44 yılında Sezar ölür, hayaller suya düşer.
Kıymet kızı, süt parası ödeyen bi oğlan alır, eline de erine de çabuk Kıymet’im, hem koyun güder, hem evi, ahırı temizler, hem oğlunu iki sene emzirir, acaba Kleopatra da emzirmiş midir çocuklarını, sanmam, ardı ardına koca alamazdı öyle olaydı.
Sezar öldü ya, siz bunu biliyorsunuz imparatoriçem, niye şaşma nidası çıkardınız şimdi?Bölüm bölüm siliniyor mu sizin tarafta, hatıralar?İyiymiş…Sezar öldü evet, Roma imparatorluğu Octavian ile, onun yeğeni ve resmen evlatlığı hani, Marcus Antonius arasında ikiye bölündü.Bu Antonius da Rıchard Burton oluyor. Filminde yakışıklı görünse de, sizin gerçek Antonius daha mı yakışıklıydı?Doğu Roma onun eliyle yönetilmeye başlayınca, ilk işi Mısır’a gitmek oldu.
Sizi görünce, şak diye düştü bayıldı, ayılınca âşık oldu, körkütük…İşte o ara aşkınızın iki meyvesi, iki kızınız oldu ve onlarla birlikte Tarsus’da yaşamaya başladınız.
Sen Kıymet’lim, hiçbir yerde yaşayamadın, sen ölmeye doğmuştun zaten. Koca dediğin üstüne kuma getirmeye kalkınca, sen bir, iki, üç, kaç söylesen kulak asmayınca, ‘gidelim güneyde iş tutalım, orada yaşayalım, ha Memo?’ desen de iplemeyince, aldın yavrunu kucağına, koydun yarini uzakta, geldin Tarsus’lara, Kleopatra’nın Tarsus’una…
Yıllar boyu Kancık Kapı’nın ordan her geçişimde, sabahları işe giderken, ikinizi düşünmeden edemedim…Sen iş peşindeydin, gündeliğe, pamuğa gidiyordun, siz imparatoriçe, Tarsus limanında demir atmış gemilerinizin yelkenlerini mor atlastan yaptırmakla kalmayıp, menekşe kokularına yatırıp o yelkenleri, direğe öyle çekiyormuşsunuz, rüzgar esende Kancık Kapı’nın ordan alıyorlarmış, mis kokuyu…
Adamı, yani Antonius’u del’eylerr tabii menekşe kokusu.
Sen kendini geç Kıymet, sen didinmekten ter kokuyordun elbet, o sıcakta çalışmaktan südün de acıyordu, bebek doymayıp ağlıyordu.Nasıl ‘o dakadın olup kendine bakaydı’ dersin Kleopatra sen benim Kıymet’ime, nasıl bakaydı?Sizin gibi, sinek bacaklarını kopartıp kirpiklerine yapıştırıp gürleştirmeyi nasıl akıl edeydi o, atlas yelkenlerin mis koku vermesi şöyle dursun…
Batı Roma’yla savaştınız, kaçmak zorunda kaldınız, sonunuz Kobra elinden değilmiş, zehir içmektenmiş. Öldüğünüzde 39 yaşındaydınız.Roma’nın ünlü tarihçileri sizi anlatırken, sesinizi istediğiniz titreşimde çıkarıp, istediğiniz her dili konuşabildiğinizi, sesinizin çok telli bir müzik gerecini andırdığını söyler.
Kıymet öldüğünde 25’inde ya var, ya yoktu…Sesini hiçbir titreşimde çıkaramıyordu.Kocası ardına düşmedi, o da bebesini bizim yuvaya getirdi.
Son Mısır kraliçesi, filmlerde anlatıldığı gibi değildiniz , ne çare, tarihi yazanlar erkekler ve kazananlar, her zaman bu böyle…Şiddet uygulayanlar her zaman erkek.Sezar’dan olan oğlunuzun kafasını uçuran Oktavius, sizi dize getirince, kökünüzü kazımakla kalmayıp karalama kampanyası başlattı, biliyorsunuz, malum olduysa eğer…Kısa boyluydunuz, vücudunuz ahım şahım değildi, hatlarınız düzgündü ama, gözlerinizle teniniz açık renkti.Mısır kraliçesi olsanız da soyunuz Yunan’dı.Burnunuz iri, uzun, alnınız dardı, alt dudağınız Ptolemaios hanedandan geldiğinizin kanıtıydı, kalın ve etli…Daha 18’inizde yoz bir imparatorluğun dizginlerini kavramıştınız, bölgenin hakimi Romalılar’ı da unutmamak gerek bi yandan.Siyasi numara bilecektiniz elbet, ama, büyük sulama kanalları yaptırdığınızı, köylünün hayat kalitesini yükseltme çabalarınızı da sonrakiler bilmeliydi.
Kıymet, ne vardı gidip o hayırsızın düğününde önüne duracak?Üç taşını yere atmıycam işte, diyecek?Ataydın kafasına, ya da hiç gitmeyeydin memlekete, ne vardı? Oğlun yuvada bakılırdı, herkes sığdı Tarsus’a bi sen mi sığamadın?
Aşk da mı bir şiddet, hem şiddetin esaslısı?Ama sizin aşkınız ölüme çıkmayacaktı, yaşayabileydiniz, yani öldürülmeyeydiniz…Erkeğin aşkı meşki, işi gücü, fikri niyeti varsa şiddet, yoksa şiddet…
Siz, kraliçe, Petra kralı Abdül ile, bir Roma’lı ressamla belki birkaç kişi daha, küçük kaçamaklar yaşamış olsanız da, Sezar ve Antonius’a sadıktınız.Shakespeare sizi doğru yazmış olsa da Brecht ve sinemacılar eğri yazmayı /çekmeyi yeğlemedi mi, biliyorsunuz, o taraftan bu tarafa bi nazar attıkça görmüş olmalısınız…Sezar’dan için, sizi, ‘onun en tehlikeli zaferi’ ilan eden B.Shaw peki?Yok, bunlar komutan değil, ne Shakespeare, ne Shaw ne de Brecht…
Kıymet’im boydan boya sadakattı…Ne yazanı, ne çizeni, ne filme çekeni vardı…İncecik, upuzun, koca gözlü, kara kaşlı, dimdik duran, sessiz soluksuz bir kadıncıktı, üç taşı iplemeyen kocası, kendi düğün alayının önüne çıktı diye çekti vurdu, nasıl kıydı…
Sonra da bize mektup saldılar, ‘bizim Memo, sizin Kıymet’i furdu, bayramınız kutlu olsun amirim’ diye.
Binlerce yıl geçse de, şiddet sürüyor, günümüzde doludizgin…
Tek kadın öldürmekle kalmayıp, yanısıra ailesini, hatta kendi evladlarını çekip vuruyor, erkekler…Her gün, her gün…
Bu nasıl savaş.