Siyasi partilerin, şiddet olaylarından siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için fayda sağlamaları meşru mudur? Şiddet üzerinden siyasi sonuçlar elde etmeye çalışmak olağan kabul edilebilir mi? Bu bir alışkanlığa dönüştüğünde o partiler, silahlı örgütlerin uzantısı haline getirmez mi?
Kürt siyasi partileri, yıllarca bu eleştirilerin muhatabı oldu. Bu gelenekten gelen partiler istisnasız olarak PKK'nın şiddetini arkasına alarak Güneydoğu'da güç kazanmaya çalıştı. Buna birtakım "hukuki" kılıflar uydurabildiler ancak bir ahlak uyduramadılar. Toplum nezdinde kabul görmedi bu siyasi anlayış. Merkezden dışlandılar. Ne var ki ülkedeki güç dengelerinin değişmesi, Kürt siyasetinin değişmeden, mevcut haliyle siyasi hayatın merkezine taşınmasına yol açtı. AK Parti karşısında farklı toplum kesimlerinin gücüne ihtiyaç duyan statüko, PKK'nın siyasi kolu olan partiyi, HDP'yi hiçbir ahlaki ilke gözetmeden ittifak kabul etti. Bunu "silaha" ve "şiddete" mesafe koyması şartıyla gerçekleştirseydi belki de HDP, silah ve şiddetle bu kadar iç içe bir görüntü vermezdi. Demokratik alanın içinde kalarak ittifaklar geliştirebilir, etkili bir siyasi parti olabilirdi.
***
Fakat HDP'yi demokratik alanın içine çekme yerine arkasındaki silahlı gücü siyasi hayatın merkezine taşıdılar. Şiddeti siyasi rekabetin "meşru" araçlarından biri olarak kabul ettiler. İki yıl önce başlayan çözüm sürecinin sonuca ulaşamamasının arkasında değişen ülke içi dengeler yatıyor; örgüt lideri iki yıl önce silahları bırakma şartıyla masaya kabul edildi; ancak bugün gelinen noktada, AK Parti hükümeti dışında örgütün silahlardan vazgeçmesinden yana olan tek bir siyasi güç kalmadı geriye. HDP'nin silahlı bir örgütü arkasına olarak siyaset yapmasını eleştiren, bu durumu gayrimeşru gören iktidar dışında neredeyse hiçbir siyasi çevre bulunmuyor artık. AK Parti karşısındaki tüm -meşru ve gayrimeşru- siyasi güç odakları, şiddeti ve silahı, iç siyasette kullanılabilecek bir araç olarak kabul ediyor bugün.
PKK ve HDP'den kaynaklı şiddeti yeterli bulmadıklarından olsa gerek başka silahlı örgütlere de kucak açtılar. CHP'nin başını çektiği muhalefetin DHKP-C adlı terör örgütünün destekçisi olup çıkmasının sebebi bu; siyasal amaçlarını gerçekleştirmek için her silahlı örgütten, her şiddet olayından faydalanmaya çalışıyorlar. Şiddeti, siyasi bir araç haline getirdiler. Yakın zamana kadar HDP, demokratik değerlere bağlı davranmaya ve PKK şiddetine mesafe koymaya davet edilirdi; şimdi aynı çağrılar CHP için yapılmak zorunda; CHP'yi ve bu partinin bülteni gibi çıkan Cumhuriyet ve Hürriyet gazetesi DHKP-C dâhil silahlı örgütlerin hepsine ve şiddetin her türlüsüne mesafe koymaya davet edilmelidir. Muhalefet, ayrım yapmaksızın şiddeti siyasi bir araç olarak kullanmaya yanaşmamalıdır veya bundan vazgeçmelidir.
***
Ayrıca iç güvenlik paketi tartışmaları sırasında polise verilen yetkilerden şikâyet eden ve polisin sokakta rastgele insanları öldürebileceğini öne süren Kemal Kılıçdaroğlu ve Demirtaş'ın, savcıyı öldüren katillere "terörist" diyememesi de ayrıca ibretlik. Savcının katillerine "taziye" dileklerini ileten ama savcının cenazesine bile gitmeyen Demirtaş ve Kılıçdaroğlu'nun nasıl bir siyasetçi olduklarını sanırım tartışmaya bile gerek yok. Savcının cenazesine gitmeyerek, teröre karşı açıktan tavır alamayarak demokratik değerlerin oldukça uzağında durduklarını göstermişlerdir. Durdukları yer maalesef insanlığa uzak, katillere yakın. Fazla da söze bence hiç gerek yok; ne oldukları ortada.