Ana SayfaYazarlarSiyaset sahnesinin puslu oyuncuları

Siyaset sahnesinin puslu oyuncuları

 

Türkiye demokratik bir ülke değil. Bakarsanız, kıyamet bundan kopuyor gibi. Demokratikleşmeyi dert edinmiş bir çoğunluk yaşıyor diye düşünebilirsiniz. Muhalifler, kapıya dayanan“faşizm”le mücadele ettiklerini söylüyorlar. Bize birinci sınıf demokrasi vadediyorlar. Bütün ayrımcılıkların aşıldığı, insan haklarının güvenceye alındığı, eşit yurttaşlığa dayanan özgür ve güvenli bir hayata çağırıyorlar bizi… Cazip, göz kamaştırıcı bir söylem bu…

 

Bu büyülü melodi; demokrasi senfonisi -Manifestonun sözleriyle- bir hayalet gibi dolaşıyor coğrafyamızın üstünde. Ama, gerçekten hayalet gibi…

 

Kim bu “demokrasi cephesinin” aktörleri? Görebiliyor muyuz onları; dokunabiliyor muyuz? Mesela CHP. Kimler yönetiyor bu partiyi? Bir beyefendi nezaketiyle gözlüklerinin arkasından bize bakan; “kardeş kavgasını”, “aç yatan çocukları” dert edindiğini şefkatli bir yumuşaklıkla sağlam bir iradeyi harmanlayan sesinden işittiğimiz siyasetçide bir eğretilik yok mu? Dosyalarla parlatılıp, aydınlanmamış tuhaf bir operasyonla terfi etmiş bu bürokratın CHP politikalarının belirlenmesinde tayin edici olduğuna inanan kaç kişi var aramızda? Kritik kararlarda; mesela Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ismini telaffuz edemediği bir adayın MHP ile birlikte desteklenmesinde; mesela %60 blok zorlamasıyla AKP’nin dışarıya itildiği bir koalisyon ısrarında; ya da “büyük koalisyon” tartışmalarında “akıllı bina”da mı oluşuyor irade, yoksa bu işlerin bir binanın aklına bırakılmayacak kadar ciddi olduğunu bilen güç masalarında mı? Bizler; hangi katlardan, kanallardan süzülüp geldiğini biliyor muyuz CHP siyasetlerinin? Deniz Baykal da dahil CHP’nin tarihinde,siyaset üreticisi değil, taşıyıcısı/yansıtıcısı olduğu, bu denli formel bir partiye dönüştüğü dönemi hatırlayan var mı?

 

Peki, HDP? Daha da doğrusu, ismi demokrasi adına büyük umutlarla telaffuz edilen Demirtaş… Barış ve demokrasi üzerine tumturaklı, şık sözlerin sahibi. AKP’ye vurdukça gönülleri fetheden genç adam. Ama siyasetten konuşuyoruz, nutuk belagatinden değil. Sormayacak mıyız;  Kürt siyasi iradesinin neresinde duruyor Demirtaş? Ne oldu da Öcalan’ın çözüm ortağı AKP birkaç ayda öncelikli düşman oldu?  Kimler karar verdi buna? Kürt siyaseti hangi güç mutfaklarında kimlerle birlikte pişiriliyor? Biliyor muyuz bu soruların cevabını? Elbette Kandil’in ağır gölgesinin farkındayız. Kandilin, Bizans’a taş çıkartan Ortadoğu labirentlerinde kimlerle hangi anlaşmalar üzerine oyun kurduğunu anlayabiliyor muyuz? Ya da daha önemlisi anlasak da buna etki yapma şansımız var mı? Dahası, Demirtaş’ın Kandil hattına ilişkin gerçek düşüncelerini çözebiliyor muyuz? Bu kadar kapalı bir dünyaya, bu kadar uzak bir mesafeden “aradığım demokratı buldum” heyecanıyla yapışıp özne olabileceğimizi mi sanıyoruz? Demirtaş iki tane televizyon programını iptal edince paniğe kapılıp “neler oluyor” diye sormadan önce, temenniden başka anlamı olmayan politik okumalarımızla yüzleşmemiz gerekmez mi?

 

“Demokrasi Cephesi”nin üçüncü ayağına ise hiç girmeyeyim isterseniz: Cemaat…

 

Onun karanlığı ışıksız gecelerde bile görülebilir durumda. Bir istihbarat örgütü ne kadar şeffaf olabilirse o da o kadar şeffaf; o kadar ulaşılabilir; o kadar etki edilebilir bir dünya…

 

Bunlar bir arada bu ülkenin “demokrasi mücadelesini” veriyorlar. Kime karşı? İktidarını seçimlere borçlu; beğenelim beğenmeyelim siyasetlerinin nerelerde nasıl oluştuğunu izleyebildiğimiz, hesap sorulabilir mekanizmalar içinde yetki kullanan ve kendileriyle kıyas kabul etmez şeffaflıkta sivil bir güce karşı.

 

Ne kadar inandırıcı değil mi?

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik