Ana SayfaYazarlarSiyasi kriz içindeki iki ülke

Siyasi kriz içindeki iki ülke

 

Türkiye’de 15 Temmuz kalkışması, ardından başlayan Fırat Kalkanı operasyonu ve ABD ve Rusya ile ilişkiler siyasi gündemin ilk sıralarında. Bu nedenle dünyanın diğer bölgelerindeki siyasi krizler bizler için bugün haliyle ikincil derecede önem taşıyor.

 

Geçen hafta biri Avrupa, diğeri Latin Amerika’daki iki ülkenin bir süredir yaşadığı siyasi krizi derinleştiren iki gelişme oldu. Bu ülkelerden biri İspanya; 26 Haziran tekrar seçimleri ardından kurulan Hakçı Parti (PP) azınlık hükümeti iki defa 170’e karşı 180 oyla güvensizlik oyu aldı. Ufukta yeni seçimler görülüyor. Sözünü ettiğim ikinci ülke ise Brezilya. Bu ülkede de “impeachment” prosedürü uyarınca geçici olarak görevden alınan Devlet Başkanı Dilma Rousseff’ in Senato tarafından yargılanma süreci tamamlandı. Beklendiği gibi, halkın oyuyla seçilmiş Başkan Rousseff iktidardan uzaklaştırılarak bu ülkedeki yasama darbesi sonuçlanmış oldu. Şimdi bu gelişmelere biraz daha yakından bakalım.

 

Sandığa üçüncü kez başvurmak    

 

26 Haziran seçimlerinden oylarını ve Temsilciler Meclisi’ndeki sandalyelerini (137) arttırarak çıkan tek siyasi parti olan PP, 31 Ağustos ve 2 Eylül günleri yapılan iki güven oylamasında da sadece 32 sandalyeli yeni kuşak liberal parti Ciutadans (C’s) ile tek sandalyeye sahip Kanarya Koalisyonu ’nun (CC) desteğini alabildi. 170 oyla salt çoğunluğun (176) 6 oy altında kaldı.

 

Bu durum hükümet kurmak için bir araya gelemeyen siyasi partilerin yeni hükümet kurulana kadar başbakanlığı yürüten Mariano Rajoy ve partisine karşıtlıkta birleştiklerini gösteriyor. Türkiye’de özellikle 7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan AK Partisiz hükümet ya da Erdoğan ‘sız AK Parti girişimlerini andıran bir gelişme söz konusu olan. Ancak bu inatlaşma 18 veya 25 Aralıkta yeniden sandığa gidilirse PP ve Mariano Rajoy ’un lehine gelişebilir.

 

Üçüncü kez sandık başına gidilmesini önleyecek tek seçenek 31 Ekime kadar güvenoyu alan bir hükümet kurulması. Bu o kadar kolay değil. Konuyla ilgili önceki yazılarımda belirttiğim gibi, ana muhalefet partisi PSOE’nin (Sosyalist İşçi Partisi) sistem karşıtı Podemos’la liberal C’s’i bir araya getirerek ya da Podemos ve Katalunya’da geleceğini belirleme referandumu yapılmasını şart koşan ayrılıkçı partilerle anlaşarak hükümet kurması dışında başka bir seçeneği bulunmuyor.  PSOE’nin ikinci yola girmesi partinin tabanında rahatsızlık yaratacağı için sadece kâğıt üzerinde mevcut.

 

Başbakan Mariano Rajoy güven oylamasına gitmeden PSOE’nin genç Genel Sekreteri Pedro Sánchez’e en azından bir grup sosyalistin çekimser kalarak azınlık hükümeti kurmasının yolunun açılmasını ve üçüncü defa sandığa gidilmesinin engellenmesini önermişti. Ancak oylama sonuçlarından da görüldüğü gibi, tüm muhalefet partileri tek fire vermeden Rajoy ‘un karşısında yer aldı. Böylelikle yeni seçimlere giden kapı aralanmış, İspanya’nın toplamda tam bir yıla kadar varacak hükümetsiz kalmasının yolu da açılmış oldu.

 

Brezilya’da parlak bir dönemin sonu

 

Başkan Dilma Rousseff’ in geçen 31 Ağustosta Senato’nun üçte iki çoğunluğuyla alaşağı edilmesi sadece seçilmiş bir başkanın yasama darbesiyle iktidardan uzaklaştırılması anlamına gelmiyor. Ayrıca Brezilya’nın efsane Başkan Luiz Inácio Lula da Silva ile yaşamaya başlamış olduğu parlak dönemin de sonunu ilan ediyor.

 

Brezilya, Lula da Silva’nın İşçi Partisi PT (Partido dos trabalhadores) ile yapısal bir değişim geçirdi. Konuyla ilgili önceki yazılarımda vurguladığım gibi, PT özellikle 13 yıllık iktidarının ilk döneminde uyguladığı istikrar politikalarıyla Brezilya’yı 90’larda enflasyonun yüzde 6000 dolayında seyrettiği az gelişmiş ülke görünümünden kurtardı. Makro-ekonomik istikrar ve yüksek büyüme hızı ülkeyi yatırımcıların gözde destinasyonu yaparken, PT hükümetine de yoksullukla mücadele politikasını başarıyla yürütmesi için kaynak sağladı. .

 

Yoksullukla mücadele bağlamında, “Bolsa Família” gibi yoksul aile çocuklarına eğitim ve sağlık, “Fome Zero” (Sıfır Açlık) gibi gıda yardımları içeren programları Lula da Silva’nın 2006 seçim zaferinde büyük rol oynamıştı. Üç yıl sonra efsane Başkan tarafından uygulamaya geçirilen ve ertesi yıl yerini alan Rousseff tarafından başarıyla sürdürülen konut edindirme programı “Minha casa, minha vida” (Evim, hayatım) ile 3 milyon yoksul aile ev sahibi oldu.

 

IMF’den borç alırken Fon’a kredi veren ülke konumuna yükselen Brezilya’da bu parlak dönemde söz konusu sosyal programlarla yoksul kesimden orta sınıfa terfi eden 25-30 milyon insandan söz ediliyor. Günlük geliri kişi başına sadece 10 ila 50 dolar arasında değişen yeni orta sınıf belki hâlâ kırılgan ama orta sınıfın nüfusun yüzde 38’inden 53’üne yükselmesinin önemli bir kazanım olduğunu kabul etmek gerekir.

 

Rousseff’ in düşürülmesiyle anayasa uyarınca bir dahaki seçimlerin yapılacağı Ekim 2018’e kadar başkanlığı üstlenen eski yardımcısı Michel Temer, bu sosyal politikaları koruyacağına söz verdiyse de, yaptığı ilk iş sağlık ve eğitim harcamalarında büyük kesintilere gitmek oldu.

 

Konuyla ilgili yazılarımda belirttiğim gibi, Brezilya ekonomisi Rousseff’e ve onun üzerinden PT’ye yasama darbesi hazırlanırken küçülmeye başlamıştı. Geçen yıl yüzde 3,8 küçülen, bu yıl da yüzde 3 dolayında küçülmesi öngörülen Brezilya ekonomisi artık 2011’deki gibi dünya 6cısı değil, 9cusu. Temer hafta sonu Hangzhou G-20 Zirvesi’nde büyüme yolunun yeniden açıldığı mesajı vermiş olsa da, ekonominin seçimlere kadar toparlanması kolay görünmüyor. Bu, 2018’de aday olmayacağını açıklamış olan Temer için çok da önemli değil elbette.

 

Buna karşılık, Luiz Inácio Lula da Silva 2018’de yeniden aday olmaya hazırlanıyor. Dilma Rousseff “impeachment” nedeniyle sekiz yıl siyasetten ayrı kalacağı için PT bakımından bu adaylık önem taşıyor.  Ancak bu hiç de kolay bir şey değil. Bir kere PT, yolsuzluk iddialarıyla oldukça yıpranmış durumda. Bu nedenle bir arınma ve yenilenme süreci geçirmesi zorunlu görülüyor. İkincisi ve belki daha da önemlisi, Lula da Silva’nın üzerinde de aday olmasını engelleyebilecek bir mahkûmiyet kılıcı sallanıyor. O Estado de São Paulo gazetesinde geçen hafta yayımlanan bir habere göre, Lula Da Silva’nın Guaruja’daki üç katlı villasıyla ilgili bazı iddiaların yargıya taşınması söz konusu. Görünen o ki kurumsal darbeyi planlayanların amacı, Brezilya’daki siyasi krizi derinleştirerek halkının on yıllık dönemdeki kazanımlarını elinden almak. 

- Advertisment -