Temmuzun başında önce Güney Kıbrıs’ın Limasol, Larnaka şehirlerinin yakınlarındaki geniş ormanlık alanda Kıbrıs tarihinin en büyük orman yangınları çıktı. KKTC bile yardım teklif etti. Dört Mısırlı işçi hayatını kaybetti.
26 Temmuz’da bu kez İtalya’nın Sardunya adasında ormanlar yanmaya başladı. Binlerce kişi tahliye edildi, AB’den yardım istendi.
Arnavutluk’un güneyindeki Karaburn’da hektarlarca ormanlık alan hala yanıyor. Hiç yangın söndürme uçağı olmayan ülke komşulardan yardım istedi.
Lübnan’ın Kuzey’indeki yangınlar dördüncü gününe girdi. Ülkenin bayrağındaki sedir ağaçlarının da olduğu en güzel ormanlarından biri kül oldu, yangın sınırı aşıp Suriye’ye geçti.
Sibirya’da, Kaliforniya’da Avustralya’da da yangınlar var günlerdir.
Dün Yunanistan itfaiye teşkilatı son 24 saatte Yunanistan genelinde 48 orman yangını çıktığını açıkladı. Yangınlar hala sürüyor.
Aşırı sıcaklar yüzünden Atina’da Olimpos Dağı ziyarete kapatıldı, Yunanlılardan elektrik ve suyu tasarruflu kullanmaları istendi.
Bütün bu ülkelerde mevsimsel şartlar aynı: Rüzgar kuzeyden fön etkisi yaparak esiyor. Sıcaklıklar 40 dereceyi geçti, nem oranları çok düştü, doğadaki her şey kurudu, yanmaya hazır hale geldi. Bitki örtüleri de benzer, yangınların çoğu çam ormanlarında çıktı.
Bütün dünya medyası Akdeniz’in yine yangın mevsimine girdiğini yazıyor, artan sıcaklıklar yüzünden küresel iklim değişikliğine dikkat çekiyor.
Ama aynı iklim şartlarında, aynı coğrafi koşullardaki Türkiye’de son üç günde 71 ayrı noktada çıkan yangınları gazeteler şu manşetlerle gördüler:
“Bu kadar tesadüf olamaz”
“Ormanları kim yakıyor”
“21 şehirde kundakçı terörü”
“Yak emri Kandil’den”
“Vatan hainleri”
“Yangınların sorumlusu İblis’in çocukları”
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’ndan CHP liderine, Cüppeli Ahmet Hoca’dan sürekli Atatürk’ün bilimle ilgili sözlerini paylaşan Kemalist gazetecilere kadar herkes sabotaj olduğundan çok emin.
Bir ara adı MİT müsteşarlığı için geçen Türkiye’nin eski ABD Büyükelçisi, Ankara eski Belediye başkanı sahte videolarla sabotaj iddiasını desteklemeye çalışıyor.
Aksini söyleyenler PKK propagandası yapmakla suçlanıyor.
Bu bilgi kirliliği yüzünden Manavgat’ta yangını söndürmeye yardıma giden iki kardeş az kalsın 20 plakalı araçları yüzünden yöre halkı tarafından linç edilecekti.
Jandarma yetişmese, Dışişleri Bakanı olay yerine gelip kitleyi sakinleştirmese ellerinde büyük taşlar olan öfkeli halk kitlelerin elinde kalacaklardı.
Bu arada, “Ankara Polatlı’da bir askeri üssü yakmak üzereyken yakalanan terörist” olduğu iddia edilen kişi akli dengesinin yerinde olmadığı için serbest bırakıldı.
Sabotaj, kundaklama iddiaları sürerken Demirören Haber Ajansı’nn yaptığı “Suriye asıllı iki PKK’lı Turgutlu’da yangın çıkarmak için keşif yaparken yakalandı” haberini bizzat Manisa Valiliği yalanladı.
Ama kanaatler, ideolojik tespitler varken, somut kanıtı kim ne yapsın?
Mavi Vatan teorisyeni emekli amiral televizyona çıkıp “Devlet ciddi bir Yunan-PKK terörüyle karşı karşıyadır” bile dedi.
Hatta bu sözleri Yunan gazetelerine haber oldu.
Yunanistan’ın yangınlar için Türkiye’ye yardım teklif ettiği haberinin yanında, yangınların Yunanistan’da da sürdüğünü söyleyen manşetlerin altında.
(Bir zamanlar Yunanistan’da da yangınların arkasında Türk ajanlarının olduğu iddia ediliyordu. İddianın dayanağı da 2011 yılında rahmetli Başbakan Mesut Yılmaz’ın verdiği bir röportajda Susurluk ile ilgili konuşurken Türkiye derin devletinin 90’larda Yunanistan’da yangınlar çıkarttığı anlamına gelen sözleriydi. Yılmaz daha sonra sözlerini düzeltti ama Yunanistan çoktan karışmıştı.)
Ellerinde tek delil olarak “Yangınların Türkiye’nin 14 ayrı ilindeki 71 noktada aynı günlerde çıkmasının tesadüf olamayacağı” olanlar, aynı günlerde Lübnan’ın, Suriye’nin Yunanistan’ın hatta Sibirya’nın, Kaliforniya’nın, Avustralya’nın ormanlarının cayır cayır yandığı gerçeğini görmezden gelmeyi tercih ettiler.
Üstelik daha geçen yıl derecelerin yine rekor sıcaklıkları gösterdiği ekim ayında bunun aynısını yaşamış olmamıza rağmen.
(O günlerde bu köşede çıkan yazı: https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/kundakcilik-mi-firsatcilik-mi-1587408)
Hatay’ın ilçelerinde çıkan yangınlar günlerce kontrol altına alınamamış, yangınları PKK’nın haber sitelerinde duyuruları haberleştirilen Ateşin Çocukları adlı bir grup üstlenmişti.
Halbuki aynı günlerde Suriye, İsrail, Lübnan’da da büyük orman yangınları vardı.
PKK’nın orman yaktığı vakiydi ama Ateşin Çocukları, Anadolu Ajansı’nın geçtiği irili ufaklı bütün yangın haberlerini üstlenen varlığı meçhul bir blogdan fazlası değildi.
Hatta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çıkıp, geçen yıl bu üstlenmelerin bir terör propagandası olduğu konusunda kamuoyunu uyarmıştı:
“Bir örtü yangını netice itibarıyla. Bunu, bir terör örgütünün kampanyasına döndürmek isteyenler de var. Buna gelinmemesini, bu tahrike kapılınmamasını istiyoruz, istirham ediyoruz. Nedeni de şu; 1 Ocak’tan bugüne kadar, terör örgütünün çeşitli adlar altında üstlendiği, ‘Ateşin Çocukları’ da dahil olmak üzere yaklaşık 850 olay var. Bu olayların 400’ü hiç yok. Hiç baki olmamış. Neden? Bunlar da bir çeşit terör propagandasıdır.”
Ama buna rağmen, bu yıl yine bölgenin yangın mevsiminde çıkan büyük orman yangınlarında üstlenmesine bile gerek kalmadan parmaklar ilk andan itibaren PKK’yı gösterdi.
Böylece saklandıkları yerden uzun süredir burunlarını çıkaramayan, hareket kabiliyetini büyük ölçüde kaybetmiş bir örgüte 14 farklı ilde aynı anda 71 yangın çıkarıp tek birinde bile yakalanmamak gibi süper bir güç atfedilmiş oldu. Örgüt de bu büyük propaganda fırsatını reddetmeyip iddialar karşısında sessiz kaldı.
“PKK yaktı” demenin kesmedikleri, kendi siyasi meşreplerine göre “rant için, otel için yakıldı” deyip faturayı iktidara çıkardılar. Suriyeliler, Afganlar yaktı diyenler de oldu, olayı Yahudi komplosuna bağlayan da.
Bu arada “Sabotaj olmayabilir, iklim şartları…” diyenlerin ağzına yangın uzmanı, yangın ekolojisi alanında çalışan akademisyen, havalar yangına müsait hale geliyor diye önceden uyaran meteorolog olup olmadığına bakılmadan “cahillik”, “teröristleri korumak” gibi ağır suçlamalarla laflar tıkıldı.
Halbuki Orman Genel Müdürlüğü’nün, 2013-2020 yılları arasında çıkan orman yangınlarının çıkış nedenleriyle ilgili istatistiklerini göre; 1353 orman yangınının sebebi bilinmiyor, 314’ü doğal sebeplerden çıkmış, 239’unun çıkış nedeni kaza, 231’ininki anız yakılması, 142’si sigaradan, 74’ü piknikten, 41’i çöplüklerden çıkmış. Kundaklama 77, diğer kasıt ise 54.
Yazın en sıcak ayında, aynı anda Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya, Lübnan’ı kasıp kavuran yangınların ortak noktası da bir terör örgütü, göçmenler ya da kundakçı bir gizli güç değil.
Bütün bu ülkelerin aynı yüksek sıcaklıkları, aynı düşük nem oranlarını ve aynı kuzey rüzgarlarını ve benzer bir bitki örtüsünü paylaşması.
O yüzden hepsinde aynı şartlarda aynı sıralarda yangın çıkmasında şaşılacak, şüpheye düşülecek bir şey yok.
Neredeyse her yıl bu tesadüf yaşanıyor.
Bu son yangınlar sadece yangınla mücadeledeki beceriksizliğimizi, tedbirsizliğimizi değil, yangınlar neden çıkar konusundaki cehaletimizi de ortaya koydu.
Herkesin aklında orman yangını deyince fail olarak ya bir kundakçı, yan söndürülmemiş sigara ya da bir piknikçi var.
Halbuki, bütün ömrünü yangınlara vermiş bir yangın güvenliği uzmanı olan Cema Kozacı, Cüneyt Özdemir’in kanalında ormanlar ve yangınlar hakkında hiç bilmediğimiz şeyler anlattı:
“Akyaka’dayım sıcaklık 41 derece, nem yüzde 15, ve kuzey doğudan rüzgar var. Bu şu anda bütün Ege ve Akdeniz’i etkileyen hava durumu. Çam ağaçları bu sıcaklıklarda terebentin denen yanıcı bir madde salgılarlar. Çam reçinesi yanıcı bir maddedir. Çam bitkisinin özelliğidir. Bu bütün o ormanlık bölgelerin üzerine birikir. Yanmaya hazırdır. Dolayısıyla kritik bir dönemden geçiyoruz… Çam orman yangınlarında kozalaklar patlayarak geniş sahalara yangının yayılmasını sağlayabilir. Dediğim gibi her şey kurumuş halde. Dünkü yayınlarda gördüm evlerin etrafında saman yığınları var, balyalar var, hayvanlar için. Ne kadar çabuk tutuşuyor o saman yığınları, kağıt gibi, kağıdın ham maddesi. Dolayısıyla herşey şu anda yanmaya hazır. Hazırlıklarımız maalesef yeterli değil.”
Zürih Üniversitesi’nde yangın ekolojisi alanında doktora yapan İsmail Bekar, yangınların aynı sıralarda farklı yerlerde çıkmasının mümkün olduğunu en basit şekilde açıkladı. Meteoroloji hocası Mikdat Kadıoğlu grafiklerle fön etkisinin nasıl yangına neden olabildiğini izah etmeye çalıştı. Yangın ekoloğu Çağatay Tavşanoğlu, Akdeniz’deki bitki örtüsünün nasıl yangınlarla kendini yenilediğini, ağaçlandırmanın buna nasıl engel olduğunu yazarak herkesi şaşırttı. Akdeniz Üniversitesi Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Sivil Savunma ve İtfaiye programından doktor öğretimi üyesi Saadet Alkış, Manavgat’taki yangının kozalak ve ağaç kabukları nedeniyle büyüdüğüne işaret ederek, kozalakların yangında 200 metreye kadar fırlayabildiğini söyledi.
Bunların hiçbirini bilmeyenler en başta yangınları siyasi fırsatçılık için kullananların kuru sıkı tezlerine kapıldılar.
Ama propaganda gerçeğin karşısında yavaş yavaş yelkenleri suya indirdi.
Mesela önceki gün “Bu kadar tesadüf olamaz” diyerek yangınları sabatoja bağlayan gazete, bugün “Aynı anda nasıl yandı” manşetiyle bu bilimsel açıklamaları okurlarına sundu.
“Ormanları kim yakıyor” manşetiyle çıkmış gazete ise ertesi gün bu ağır iddianın peşini bırakıp “Ciğerlerimiz yanıyor onların derdi spekülasyon” manşetiyle muhalefete yüklenme sporuna geri döndü.
“21 şehirde kundakçı terörü” manşetiyle çıkmış gazetenin ertesi günkü sayısında bu sabatoj iddiası ortadan kayboldu.
“Yak emri Kandil’den” manşetiyle çıkmış gazete de ertesi gün “Yangın gerçekleri” başlığıyla iktidara yönelik eleştirilere cevap vermeye çalıştı.
Ama hala bu temelsiz, esas konuşulması gerekenleri örten propaganda sürüyor.
Bu siyasi kundakçılık ve fırsatçılığın olası ağır sonuçları önceki gün Manavgat’ta görüldü.
O ucuz atlatıldı.
Ama tarihte bunu bu kadar ucuz atlamayanlar da oldu.
Bugün olimpiyatlara ev sahipliği yapan, çalışkan ve sevimli Japonlar, 1920’lerde faşizmin kollarına 1923 Tokyo depremi ve sonrasında çıkan yangınlarla teslim olmuştu.
Ülkeyi mahveden yangınlar için Koreli azınlık suçlandı, Korelilere yönelik büyük saldırılar yaşandı. Bu öfke seli Japonya’yı İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıma götürecek faşist bir rejimin kurulmasına neden oldu.
(Bu hatırlatma için Hasan Kösebalaban’a teşekkürler.)
Yani böyle büyük doğal facialar, çok daha büyük toplumsal faciaların kundakçısı olabilir.
Bir kaç gün haklı çıkıp, sağa sola laf atmak için yalanlara başvurarak yapılan siyasi kundakçılık, büyük yangınlara dönüşebilir.
Ve maalesef o yangınları en son model amfibi uçaklarla bile söndüremezseniz.