İmralı heyeti sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, "çözüm sürecinde yolun sonuna gelindiğini" açıkladı. Gerekçe ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Karşı karşıya oturulan bir masa devletin çökmesi anlamına gelir" sözleri.
Gerçekçi olmak gerekirse Abdullah Öcalan'ın zoru olmasa PKK/HDP, bu yola hiç çıkmayacaktı. Zira daha yolun başında su koyuverdiler; 8 Mayıs 2013'te ilan edilen çekilme kararı, 10 Haziran 2013'te durduruldu. Şiddet dağdan ovaya taşındı. Çözüm sürecinin yarattığı olumlu iklim, gençlik çetelerinin estirdiği terörle zehirlendi. Dağda silahlar sustu ancak şehirlerde yol kesme, hendek kazma, mahalle baskınları, bayrak provokasyonu, cinayet ve suikastlara ara verilmedi.
Hükümetin çözüm yolunda kat ettiği yol ile karşılaştırıldığında PKK ve HDP'nin yolun başında dikilip kaldığını görmemek mümkün değil. Çözüm yolunda yürümek devleti ve hükümeti değiştirdi; ama PKK ve HDP, çözümün başında attığı ilk adımda saplanıp kaldığı gibi zerre kadar da değişmedi. Dağlarda hâlâ elde silahlı PKK militanları dolaşıyor; askere hâlâ kurşun sıkıyorlar. Köylere inip muhtar öldürüyorlar. Hâlâ iş makineleri yakıyor, hastane ve havalimanı gibi hizmetleri silahla engelliyorlar. Hâlâ insanları köy meydanına toplayıp HDP'ye oy vermeleri için zorluyorlar.
Allah aşkına çözüm süreci başladığı günden beri PKK ve HDP'de ne değişti?
Hep "Ama hükümet adım atmadı" sözün arkasına saklanıyorlar. Oysa hükümetin bugüne kadar attığı adımları kendileri dahi hayal edemezdi. Fakat atılan adımların hiçbiri onları kesmedi; anlaşılan, Güneydoğu tapusuyla birlikte PKK ve HDP'ye devredilene kadar da kesmeyecek.
Çözüm sürecinde bugün yaşanan tıkanıklığın sebebi aslında PKK'nın isteklerinin sonunun bir türlü gelmemesi de değil. Bunlar gerçekten bahane. Çözümde samimi olsalardı kesinlikle bir yol bulunurdu veya bulunabilir.
Burada asıl sorun PKK ve HDP'nin daha yolun başında çözüm yolundan sapmasından kaynaklanıyor. Barış sürecinin aktörü olma yerine kaosun aktörü olmayı seçtiler. Kürt siyasetinin rotasını değiştirerek hükümete darbe yapmaya kalkan güçlerle birlikte hareket etmeye başladılar. Böylece HDP'nin amacı, temsil ettiği taban için bir çözüm aramaktan çıkıp Türkiye'nin bugünkü gidişatını-değişimini engellemeye dönüştü.
7 Haziran seçimleri öncesi CHP-Cemat ittifakıyla aynı hizaya gelerek yeni Türkiye'nin karşısına dikilen PKK/HDP'nin çözümden bahsetmesinin artık inandırıcı bir tarafı kalmadı.
Çözüme paralel masalarda kirli ortaklıklar kurup sonra da hiçbir şey olmamış gibi hükümeti suçlamak en hafif tabiriyle yavuz hırsızlıktır.